1. Hukuk Dairesi 2016/11057 E. , 2016/11388 K.
"İçtihat Metni".....
Taraflar arasında görülen vakıf adına tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ....raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Davacı, .... 6 parsel sayılı taşınmazın.....adına tespit edildiğini, taşınmazın mazbut ve sahih .....adına icareli olduğunu, mutassarıfları hakkında gaiplik kararı verildiğini, 5237 sayılı Vakıflar Kanunu’un 17. maddesi gereğince vakıf taşınmazların hazineye intikal yolunun kapatıldığını, vafkına intikal edeceğini ileri sürerek, taşınmazın .... adına tescilini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın icareteynli vakıf adına şerh bulunduğu, kayıt malikinin sağ veya ölü olduğunun, adresinin, kimlik bilgilerinin ve mirasçılarının tespit edilemediği, başvuruda ve beyanda bulunmadığı, 2762 sayılı Yasa’nın 2888 sayılı Yasa ile değişik 29. maddesi ve bu Yasaya göre yürürlükten kaldırılan 5737 sayılı Yasa’nın 17. maddesi gereği davalı maliye hazinesi adına tescilinin mümkün olmadığı gerekçesiyle, taşınmazda ....adına tapu kaydının iptali ile ...... adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinde gerekçeleri ve yargılama giderleri ile ilgili hüküm kısmı birbirinden farklı iki karar olduğu görülmüştür.
Geri çevirme kararı ile hangi gerekçeli kararın tebliğ edildiğinin tespitinin istenmesi sonucu, her ne kadar mahkemece düzenlenen 17.06.2016 tarihli tutanakta elektronik ortamda yazılan karara değil, diğer karara itibar edilip doğru olduğu belirtilmiş ise de; 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu 5. maddesi ve Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı işleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik 67/3 maddesinde belirtildiği üzere Uyap ortamında yazılan karara itibar edilmesi gerektiğinden elektronik ortamda yazılan karar doğru kabul edilmiş, bu karara göre temyiz incelenmesi yapılmıştır.
./..
Bilindiği üzere HMK 297. maddesine göre kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası birbirini doğrular şekilde yazılması ve gerekçe ile hüküm arasında çelişki bulunmaması gerekir.
Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 388, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HUMK"un 389., yine HMK"nin 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada HUMK"un 381.maddesinin son fıkrasının HMK"nin 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK"nin yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda mahkemece, elektronik ortamda yazılan ve dairece geçerli kabul edilen kararın gerekçe kısmında bu dosyanın taraflarıyla ilgisi bulunmayan taraflar ve olaylar gerekçe olarak gösterilmiş ve hüküm kısmında bu dosya ile hüküm kurulmuştur. Bu kararın HMK. 297. maddesinde belirtilen özellikleri içeren bir karar olduğu söylenemez.
Hâl böyle olunca; yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davalı vekilinin temyiz itirazı üzerine yapılan inceleme sonucu hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 22.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
.....