14. Hukuk Dairesi 2016/14388 E. , 2020/73 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 18.11.2014 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13.06.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, suya el atmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Davacı, 170 ada 16 parsel sayılı taşınmaz üzerinde iki katlı evinin bulunduğunu, davalının davacıdan 300-400 metre daha yüksekte bulunan taşınmaza sonradan inşaa ettirdiği evin tüm sularını kadimde akıtılan yere değil, sonradan açılan hendekle davacı yönüne bağlandığını, bağlanan suyun hendeğinin kapatılması suretiyle el atmanın önlenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacının taşınmazına su gelmesinin davalının mevcut hendeğe su bağlaması ile ilgisinin olmayıp tamamen iklimsel değişiklikler ve aşırı yağış nedeniyle olmuş olabileceğini, davalının eylemi ile su taşkınlığı arasında nedensellik bağlantısının bulunmadığını, davacının iyi niyetli olmadığını, su bağlanan hendeğe davacının babasının rıza göstermesi ile su bağlandığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile davalı tarafça açılan su hendeğinin kapatılması suretiyle vaki el atmanın önlenmesine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Somut olaya gelince; mahkemece davanın kabulü ile davalının suya müdahalesinin önlenmesine karar verilmiş ise de hüküm eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır. TMK m.742 gereğince taşınmaz maliki, üst taraftaki araziden kendi arazisine doğal olarak akan suların ve özellikle yağmur, kar ve tutulmamış kaynak sularının akışına katlanmak zorundadır. Ancak katlanma mükellefiyeti bir tarafın zararına olacak şekilde yorumlanamaz. O halde mahkemece jeoloji mühendisinin de bulunduğu bilirkişiler refakatinde yeniden mahallinde keşif yapılarak TMK’nın 742. maddesi de gözetilmek suretiyle davacıya ait taşınmaza akan suların zarar vermesini önlemek amacıyla alınacak tedbirleri belirleyerek infaza elverişli hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.01.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.