Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/971
Karar No: 2017/191

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/971 Esas 2017/191 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/971 E.  ,  2017/191 K.

    "İçtihat Metni"


    Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza

    Köy merasına tecavüz suçundan sanık ..."in beraatine, sanık ..."in 5237 sayılı TCK’nun 154/2. maddesi delaletiyle 154/1, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 3.000 Lira ve doğrudan verilen 80 Lira adli para cezası ile, sanık ...’in 5237 sayılı TCK’nun 154/2. maddesi delaletiyle 154/1, 43, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 3.740 Lira ve doğrudan verilen 100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, Kangal Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.11.2011 gün ve 63-119 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin sanıklar Haşim ve Cemal tarafından, beraat hükmünün ise katılan Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 31.10.2014 gün ve 8438-24141 sayı ile;
    "1- ... vekilinin sanık ... hakkındaki hükme yönelik temyizi üzerine yapılan incelemede;
    Köye ait meraya tecavüz suçundan açılan davada, suçun mağduru köy tüzelkişiliği olup suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığı ve mahkeme tarafından katılma kararı verilmiş olması da hükmü temyiz hakkı vermeyeceği cihetle; Hazine vekilinin temyiz isteminin CMUK"nun 317. maddesi gereğince oybirliğiyle reddine,
    2- Sanık ..."in temyizi üzerine yapılan incelemede;
    Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen kanıtlara, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre sanığın, suçun sabit olmadığına yönelik yerinde görülmeyen sair itirazlarının reddine, ancak:
    Köy merasına tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup, suçun niteliğine göre suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığı gözetilmeden katılma kararı verilip, katılan lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
    Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümden katılan lehine vekalet ücreti verilmesine ilişkin bölümün çıkarılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün oybirliğiyle düzeltilerek onanmasına,
    3- Sanık ..."in temyizi üzerine yapılan incelemeye gelince;
    Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine, ancak:
    a- Sanık tarafından farklı parsellere veya aynı parselin değişik kısımlarına yapılan tecavüzün aynı zamanda ve aynı karar altında olması halinde tek suçun oluştuğu ve tecavüz edilen alanın miktarı gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini gerektiği, farklı zamanlarda farklı parsellere veya aynı parselin değişik bölümlerine tecavüzde bulunulması halinde, suçun kısa zaman aralığında aynı karar altında işlenmesinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması, aksi halde yeni bir suç işleme kararı altında işlendiğinin tespiti halinde ise iki ayrı suçun oluşacağı gözetilerek uygulama yapılması gerektiğinden, somut olayda aynı mera parselinin değişik yerlerine tecavüz tarihleri ve aynı veya ayrı bir suç işleme kararı bulunup bulunmadığı değerlendirilerek sonucuna karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
    b- Köy merasına tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup, suçun niteliğine göre suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığı gözetilmeden katılma kararı verilip, katılan lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
    Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 321. maddesi gereğince bozulmasına" karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.12.2014 gün ve 105005 sayı ile;
    "Kamu davasına katılma, 5271 sayılı CMK’nun 237 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
    Kimlerin kamu davasına katılabileceği 5271 sayılı CMK"nun 237/1. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler"
    Mera, 4342 sayılı Mera Kanununun, "Tanımlar" başlıklı 3. maddesinde; "Hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yeri ifade eder" şeklinde tanımlanmıştır.
    4342 sayılı Mera Kanununun "Mera, Yaylak ve Kışlakların Hukuki Durumu" kenar başlıklı 4. maddesinde ise, meraların kullanma hakkının bir veya birden çok köy veya belediyeye ait olduğu, bu yerlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, özel mülkiyete geçirilemeyeceği, amacı dışında kullanılamayacağı, meralarda zamanaşımının uygulanmayacağı, sınırlarının daraltılamayacağı, ancak kullanım hakkının kiralanabileceği hüküm altına alınmıştır.
    3402 sayılı Kadastro Kanununun 16-B maddesinde; meraların kamunun yararlanmasına tahsis edilmiş veya kamunun kadimden beri yararlandığı orta malı taşınmazlardan olup, tescile tâbi olmadıkları ve özel mülkiyete konu teşkil etmeyecekleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 715. maddesinde de; yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirtilmiştir.
    Meralar üzerinde Devletin ve köy tüzel kişiliğinin müşterek hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Köyler meraların kullanma hakkının sahibi, Devlet ise bu mülkün sahibidir. Ancak Devletin sahip olduğu mülkiyet hakkı, özel mülkiyetten farklı, çıplak veya kuru mülkiyet diyebileceğimiz sınırlı bir idari mülkiyettir. Bu hususa işaret eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2001 gün ve 231-271 sayılı kararında; "Meraların kuru mülkiyetinin Hazineye ait olması itibarıyla, bu yerin amaç dışı kullanımından dolayı mülkiyet sahibinin zarar görmeyeceği düşünülemez" denilmiş, 05.05.2010 gün ve 234-248 sayılı kararında da; meraların sahibinin Devlet olduğu, Devlet tüzel kişiliğini ilgilendiren davalarda temsil yetkisinin ise Maliye Hazinesine ait bulunduğu kabul edilmiştir.
    Somut olayda... Kangal ilçesi Tilkihüyük köyü, 111 ada, 112 parsel sayılı taşınmazın mera vasfıyla "kamu orta malı" olarak tespit ve tescil edildiği, sanıkların suça konu yerleri tahsis amacına aykırı olarak tarlaya dönüştürmek suretiyle kullandıklarının iddia edildiği anlaşılmaktadır. Suç konusu taşınmaz Devlete ait ancak kullanım hakkı Tilkihüyük köyü halkına ait bir yerdir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında söz konusu taşınmaza vaki tecavüz ile ilgili açılan kamu davasında suçtan zarar gören "Devlet" hükmi şahsiyetini temsilen Maliye Hazinesinin kamu davasına katılma hakkının bulunduğu...
    ...
    1-Sanık ..."in beraatine dair Kangal Asliye Ceza Mahkemesinin 03.11.2011 gün ve 63-119 sayılı kararına yönelik katılan Hazine vekilinin temyiz istemi hakkındaki Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 31.10.2014 gün ve 8438-24141 sayılı ret kararının kaldırılması, işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmak suretiyle yeni bir hüküm kurulması,
    2- Sanık ..."in mahkûmiyetine dair Kangal Asliye Ceza Mahkemesinin 03.11.2011 gün ve 63-119 sayılı kararına yönelik Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 31.10.2014 gün ve 8438-24141 sayılı düzeltilerek onama kararının kaldırılması, mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilmesi,
    3- Sanık ..."in mahkûmiyetine dair Kangal Asliye Ceza Mahkemesinin 03.11.2011 gün ve 63-119 sayılı kararına yönelik Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 31.10.2014 gün ve 8438-24141 sayılı bozma kararının kaldırılması, (b) harfi ile gösterilen Hazinenin katılma hakkına ve lehine vekalet ücreti tayinine dair bozma nedeninin hükümden çıkarılarak sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün, hükmün (a) fıkrasında gösterilen diğer nedenden dolayı bozulmasına karar verilmesi" gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 30.09.2015 gün ve 36926-21811 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık ... hakkında köy merasına tecavüz suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü süresinde temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkındaki beraat hükmü ve sanıklar ... ve ... hakkındaki mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılacaktır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; Maliye Hazinesinin, köy merasına tecavüz suçundan açılan kamu davalarına katılma hakkının bulunup bulunmadığının, bu bağlamda sanık ... hakkındaki hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının, sanıklar ... ve ... hakkındaki hükümler yönünden ise ... lehine vekalet ücretine hükmolunmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanıklar hakkında, Sutaşı köyü ile Tilkihüyük köyü arasında bulunan Çataltepe-Ortatepe mevkiinde bulunan meralardan üç ayrı yeri sürdükleri iddialarıyla, köy merasına tecavüz suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davaları açıldığı,
    Kovuşturma aşamasında, ... vekilinin davalara katılma isteğinde bulunması üzerine yerel mahkemece, suçtan zarar görme ihtimali nedeniyle Maliye Hazinesinin katılan olarak davalara kabulüne karar verildiği,
    Kamu orta malları sicilinde, Sivas ili, Kangal ilçesi, Tilkihüyük köyü, Çataldere mevkii, 111 ada, 112 parsel numaralı taşınmazın Tilkihüyük köyüne tahsisli mera olduğunun gösterildiği,
    Mahkemece yapılan keşifte; şikâyetçi ...’dan, sanıklar tarafından kullanıldığı iddia edilen yerleri göstermesinin istenildiği, şikâyetçinin sanık ..."in kullandığını iddia ederek gösterdiği taşınmazda buğday, sanık ... tarafından kullanıldığını iddia ederek gösterdiği taşınmazda arpa ekili olduğunun tespit edildiği, fen bilirkişisinden düzenleyeceği raporda şikâyetçinin sanık ... tarafından kullanıldığını söylediği yerleri A harfi ile, sanık ... tarafından kullanıldığını söylediği yerleri C harfi ile göstermesinin istenildiği,
    Mahalli bilirkişinin keşifte; teknik bilirkişiden krokide A harfi ile göstermesi istenilen yerin sanık ... tarafından, C harfi ile göstermesi istenilen yerin sanık ... tarafından arpa ve buğday ekmek suretiyle kullanıldığını beyan ettiği,
    Mahkemece yapılan keşfe istinaden fen bilirkişisince düzenlenen 22.03.2010 tarihli rapora göre; ekli krokide A2, A3, A4 ve C2 ile gösterilen yerlerin kadastroda 111 ada, 112 parsel numarası ile gösterilen mera alanı içinde kaldığı, sanık ...’in krokide C2 olarak gösterilen 15.524,22 m2’lik, sanık ...’in krokide A3 olarak gösterilen 8.344,72 m2’lik tahsisli meraya, yine sanık ...’in krokide A2 olarak gösterilen 2.623,69 m2’lik ve krokide A4 olarak gösterilen 7.951,90 m2’lik kadimden beri mera olarak kullanılan kısma tecavüzde bulundukları,
    Mahkemece yapılan keşfe istinaden ziraat bilirkişisince düzenlenen 08.09.2010 tarihli raporda; fen bilirkişisi tarafından düzenlenen raporun krokisinde A2 ve A4 ile gösterilen yerlerin kadimden beri mera olarak kullanılmış olmasına rağmen, uzun yıllar toprak işlemeli tarıma maruz kalmasından dolayı zeminde yıllarca ekilip biçilen tarımsal üretim alanı görünümü kazandığının, C2 olarak gösterilen yerin de yeni sürülen bir alan olduğunun, fen bilirkişisi raporunda tahsisli mera içinde kaldığı belirtilen taşınmazların tarımsal açıdan değerlendirildiği takdirde üretim için uygun alanlar olduğunun bildirildiği,
    Şikâyetçi ...’ın savcılıkta; Tilkihüyük köyünden sanıklar ... ve ..."in Sutaşı köyü, Çataldere Ortatepe mevkiinde bulunan kendi köylerine ait meranın üç parçasını sürerek tarla haline getirdiklerini beyan ettiği,
    Sanıkların, atılı suçu işlemediklerini savundukları,
    Yerel mahkemece, avukatlık asgari ücret tarifesine göre 1.100 Lira vekalet ücretinin sanıklar ... ve ..."den alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren katılan ... Hazinesine verilmesine karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, meranın hukuki statüsü ile Hazine ve köy tüzel kişiliğinin meralar üzerinde sahip oldukları hakların niteliği üzerinde durulması gerekmektedir.
    Mera, 4342 sayılı Mera Kanununun, “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde; “Hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yeri ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.
    Aynı kanunun “Mera, Yaylak ve Kışlakların Hukuki Durumu” kenar başlıklı 4. maddesinde ise, meraların kullanma hakkının bir veya birden çok köy veya belediyeye ait olduğu, bu yerlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, özel mülkiyete geçirilemeyeceği, amacı dışında kullanılamayacağı, zamanaşımının uygulanamayacağı, sınırlarının daraltılamayacağı, ancak kullanım hakkının kiralanabileceği hüküm altına alınmıştır.
    3402 sayılı Kadastro Kanununun 16-B maddesinde, meraların kamunun yararlanmasına tahsis edilmiş veya kamunun kadimden beri yararlandığı orta malı taşınmazlardan olup, tescile tâbi olmadıkları ve özel mülkiyete konu teşkil etmeyecekleri,
    4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 715. maddesinde de, yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirtilmiştir.
    Anılan kanuni düzenlemeler uyarınca meralar kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder (Sadık Kırbaş, Devlet Malları, Birlik Yayınevi, Ankara,s.4). Yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde kamu malları sahipsiz malları, hizmet malları, orta malı, vakıf malları, eski eserler gibi çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulmaktadır. Bu ayrım içerisinde meralar kamu orta malları kapsamında yer almaktadır. Orta mallarının bir kısmından yapılan tahsise göre toplumun belirli bir kesimi yararlanırken-meralar buna örnektir-bir kısmından ise yol ve meydanlar gibi mahiyetleri itibarıyla herkes yararlanmaktadır.
    Öğretide, Devletin kamu malları üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki mahiyeti konusunda iki farklı görüş ileri sürülmüştür:
    1) Birinci görüşe göre; Devlet kamu malları üzerinde mülkiyet değil, bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir. Buna göre, kamu malları özel mülkiyete ve ferdi tasarrufa elverişli değildir. Çünkü mülkiyet hakkı bir şeyden mutlak şekilde faydalanmak ve tasarruf etmek yetkisini vermektedir. Devletin ise kamu malları üzerinde serbestçe tasarruf ve mutlak kullanma yetkisi olmadığından kamu malları üzerindeki yetkisi bir mülkiyet hakkı olarak tavsif edilemeyecektir. Devlet kamu malları üzerinde sadece kamu hukukundan kaynaklanan bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir.
    2) İkinci görüşe göre de; Devlet kamu malları üzerinde bir nevi idare hukuku mülkiyetine sahiptir. Ancak bu mallar umumun istifadesine bırakıldığından veya belli bir kamu hizmetine tahsis edildiğinden bu mülkiyet hakkı çok sınırlı ve idare hukuku kaidelerine bağlı bir haktır. (Halil Cin, Mehmet Handan Surlu, Türk Hukukunda Mera Yaylak ve Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2000, s.13 vd)
    Belirtilen görüşler doğrultusunda Devletin meralar üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliğinin takdir ve tayininden önce mevzuatta Devlete ve onu temsilen Hazineye meralarla ilgili tanınan hak ve yükümlülüklerin neler olduğunun da gözden geçirilmesinde yarar bulunmaktadır.
    Anayasanın 45. maddesinde; "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve mer"aların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır" denilmektedir. Bu madde ile Devletin meraları koruma görevinin olduğu vurgulanmıştır. Nitekim madde gerekçesinde bu husus daha açık biçimde; "Madde, Devlete, tarım arazilerinin ve çayırlarla meraların amaç dışı kullanılmasını önleme görevini yüklemektedir" şeklinde ifade edilmiştir.
    4342 sayılı Mera Kanununun 4. maddesinde; amaç dışı kullanılmak suretiyle vasıfları bozulan mera, yaylak ve kışlakları tekrar eski konumuna getirmek amacıyla yapılan veya yapılacak olan masrafların, sebebiyet verenlerden tahsil edileceği, yapılan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarların genel bütçeye, yapılacak olan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarların ise il müdürlüklerince hazırlanan ıslah projelerine uygun olarak o yerin ıslah çalışmalarında kullanılmak üzere köy sandığında veya belediye bütçesinde açılacak hesaba gelir kaydedileceği,
    5 ve 6. maddelerinde; meraların tespit, tahdit ve tahsislerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yapılacağı, Devletin hüküm ve tasarrufunda veya Hazinenin mülkiyetinde bulunan arazilerin mera olarak tahsis edilebileceği,
    12. maddesinde; vali yardımcısı başkanlığında çeşitli kamu görevlileri ve ziraat odası temsilcisinden oluşan mera komisyonlarınca meraların ihtiyaçtan fazla çıkan kısmının çevre köy veya belediyelerde hayvancılık yapan özel gerçek ve tüzel kişilere kiralanabileceği,
    30. maddesinde; otlatma amacıyla kiraya verilen meralardan alınacak ücretlerin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılacağı, yatırılan bu tutarların bütçeye gelir kaydedileceği,
    14. maddesinde; tahsis amacı değiştirilmedikçe mera, yaylak ve kışlaklardan bu kanunda gösterilenden başka şekilde yararlanılamayacağı, ancak, bu kanuna veya daha önceki kanunlara göre mera olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri bu amaçla kullanılan arazilerin belirli şartlarda ilgili müdürlüğün talebi, komisyonun ve defterdarlığın uygun görüşü üzerine, valilikçe tahsis amacının değiştirilebileceği, bu takdirde söz konusu yerlerin tescillerinin Hazine adına yapılacağı,
    16. maddesinde; mera komisyonlarının köy ve belediyelere tahsisli veya kadimden beri bu amaçla kullanılan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde zilyedlik yoluyla hasım gösterilmeksizin yapılmış bulunan tescillerin iptalini sağlamak üzere, durumu Hazineye ihbar etmekle yükümlü oldukları,
    19. maddesinde; muhtarlar ve belediye başkanlarının mera, yaylak ve kışlakların ve sınır işaretlerinin korunmasından ve ayrıca tahsis amacına göre en iyi şekilde kullanılmasının sağlanmasından sorumlu oldukları, bu amaçla ilgili köy ve belediyelerde "Mera Yönetim Birlikleri" kurulacağı, muhtarlar ve belediye başkanlarının, mera, yaylak ve kışlaklara tecavüz olduğu takdirde durumu derhal Bakanlık il veya ilçe müdürlüğüne, il ve ilçe müdürlüklerinin de valilik veya kaymakamlığa bildirmekle yükümlü oldukları, bu makamlarca 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun veya 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75. maddesi uyarınca gerekli işlemlerin yapılacağı,
    442 sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde; cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanların, bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil edecekleri,
    8. maddesinde; meraların da dâhil bulunduğu köy orta mallarının Devlet malı gibi korunacağı, bu türlü mallara el uzatanların Devlet malına el uzatanlar gibi cezalandırılacağı,
    17/12. maddesinde; meralardan ihtiyaçtan fazlasının kiralanabileceği bu takdirde kira bedelinin köy parası olarak köy tüzel kişiliğine ait olacağı,
    3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde; köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde köy halkından herhangi birinin de yetkili makama başvuruda bulunabileceği, anılan kanunun uygulama şekli ve esaslarına dair yönetmeliğin 46. maddesinde ise köy tüzel kişiliğine ait mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan ilk tecavüz ve müdahaleler 3091 sayılı Kanuna göre önlenmekle birlikte, tecavüz veya müdahalede bulunanlar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesi uyarınca cezai işlem yapılmak üzere durumun valilik ve kaymakamlıkça Cumhuriyet savcılığına bildirileceği,
    Düzenlenmiştir.
    Görüldüğü üzere meralar üzerinde Devletin ve köy tüzel kişiliğinin müşterek hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Köyler meraların kullanma hakkının sahibi, Devlet ise bu mülkün sahibidir. Ancak Devletin sahip olduğu mülkiyet hakkı, özel mülkiyetten farklı, çıplak veya kuru mülkiyet diyebileceğimiz sınırlı bir idari mülkiyettir. Bu hususa işaret eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2001 gün ve 231-271 sayılı kararında; "Meraların kuru mülkiyeti Hazineye ait olması itibariyle bu yerin amaç dışı kullanımından dolayı mülkiyet sahibinin zarar görmeyeceği düşünülemez" denilmiş, 05.05.2010 gün ve 234-248 sayılı kararında da, meraların sahibinin Devlet olduğu, Devlet tüzel kişiliğini ilgilendiren davalarda temsil yetkisinin ise Maliye Hazinesine ait bulunduğu kabul edilmiştir. Kanun koyucu meraları hem bireylere ve topluluklarına, hem Devlete ve hem de diğer kamu tüzel kişilerine karşı korumak ve özel mülkiyetin sakıncalarını gidermek amacıyla önlem olarak Devletin hakkını mülkiyet olarak tavsif etmemiş, hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu belirtmekle iktifa etmiştir. (Lütfi Duran, Kamusal Malların Ölçütü, Amme İdaresi Dergisi, 1986, Sayı 3. s.49) Meranın sahibi olduğundan özel hukukta meranın aynına ilişkin bir dava Hazine taraf olmadan görülemeyecektir. Hazinenin meralarla ilgili aidiyet, tapu iptal, el atmanın önlenmesi, kâl, sökme, ecri misil ve tazminat davası açma hakkı olduğu gibi, meraya tecavüz eden veya amaç dışı kullanan köyün kendisi ise Hazine mülkiyet sahibi olarak köy tüzel kişiliğine karşı da dava açabilecektir.
    Bu şekilde meraların hukuki durumu, Hazine ve köy tüzel kişiliğinin meralar üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, köy merasına tecavüz suçu üzerinde de durulması gerekmektedir.
    Köy merasına tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanunun 513. maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.
    Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; merayı kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.
    Suçla korunan hukuki yarar meraların mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla meraya vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikâyet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle meraların korunması amaçlanmıştır. Böylelikle Devlet, Anayasanın 45. maddesinde belirtilen meraların amaç dışı kullanılması ve tahribinin önlenmesi yükümlüğünü de yerine getirmiş bulunmaktadır.
    Suçun mağduru meradan yararlanma hakkı olan herkestir. Meranın kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ve meranın sahibi Hazine de suçtan zarar görendir.
    Suçun maddi konusu tahsisli veya kadim köy meraları olduğundan belediye sınırları içerisindeki meralar bu suçun konusunu oluşturmamaktadır. Tahsis idari bir işlem olup Devlete ait olan bir arazinin kullanım hakkının hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için müştereken bir veya birkaç köy ya da belediyeye bırakılmasını ifade eder. Kadim mera ise, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri mera olarak kullanılan yerlerdir.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için "mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu" kavramları ile "kamu davasına katılma" kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar.....şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Anılan düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesindeki, “suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler” hükmü ile benzerlik arzetmekte olup, yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur eklenmiş, bu şekilde madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
    Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.
    Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106 - 107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2010, 6. cilt, s.7702-7703)
    Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
    Öte yandan;
    Yargılama giderleri 5271 sayılı CMK"nun 324 ila 330. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, anılan Kanunun 324. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir” şeklindeki düzenleme ile yargılama giderlerinin kapsamı belirlenmiş; Kanunun “Sanığın Yükümlülüğü” başlıklı 325. maddesinin birinci fıkrasında yer alan; “Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir” şeklindeki düzenleme ile de hakkında cezaya veya güvenlik tedbirine hükmolunması halinde sanığın yargılama giderlerinden sorumlu olacağı hüküm altına alınmıştır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Köy merasına tecavüz suçunda korunan hukuki yarar meraların mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, suçun mağduru meradan yararlanma hakkı olan herkestir. Merayı kullanma hakkına sahip köy tüzel kişiliği ile meranın sahibi olan Hazinenin suçtan zarar gören konumunda oldukları göz önüne alındığında, meraların sahibi olup üzerinde sınırlı da olsa tasarruf, denetleme ve koruma yetkisi bulunan Hazinenin, meraya tecavüz suçlarında doğrudan zarar gördüğü, buna bağlı olarak davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle yerel mahkemece Hazinenin davaya katılmasına karar verilmesinde, yine kendisini vekil ile temsil ettirmesi nedeniyle lehine vekalet ücretine hükmolunmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin ... vekilinin sanık ... hakkındaki hükme yönelik temyiz isteminin reddine dair kararının ve sanık ... hakkındaki hükme yönelik düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkemenin sanık ... hakkındaki mahkûmiyet hükmünün onanmasına, Özel Dairenin sanık ... hakkındaki hükme yönelik bozma kararından (b) bendindeki bozma nedeninin çıkarılmasına, dosyanın sanık ... hakkındaki hükmün temyiz incelemesinin yapılması amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 31.10.2014 gün ve 8438-24141 sayılı, katılan ... vekilinin sanık ... hakkındaki hükme yönelik temyizine ilişkin ret kararının ve sanık ... hakkındaki hükme yönelik düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- Usul ve kanuna uygun olan Kangal Asliye Ceza Mahkemesinin 03.11.2011 gün ve 63-119 sayılı, sanık ... hakkındaki mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA,
    4- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 31.10.2014 gün ve 8438-24141 sayılı sanık ... hakkındaki hükme ilişkin bozma kararından (b) bendindeki bozma nedeninin ÇIKARILMASINA,
    5- Dosyanın, sanık ... hakkındaki hükmün temyiz incelemesinin yapılması amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.03.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi