
Esas No: 2017/3149
Karar No: 2020/648
Karar Tarihi: 22.09.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3149 Esas 2020/648 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili ile davalı İl Özel İdaresi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili, davalı İl Özel İdaresi vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili asıl davada; müvekkilinin eşi ve kızının bir kısım davalıların sürücüsü ve trafik sigortacısı oldukları araçta yolcu iken gerçekleşen kazada vefat ettiğini, diğer davalı İl Özel İdaresinin hizmet kusuru nedeni ile sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek müvekkilinin eşinin ölümünden dolayı 1.000,00TL destekten yoksun kalma tazminatının tüm davalılardan, müvekkilinin eşinin ölümü nedeni ile 17.500,00TL, kızının ölümü nedeni ile 7.500,00TL manevi tazminatın davalılar Çorum Valiliği İl Özel İdaresi ve ..."den kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline; birleştirilen davada davacıların her biri için babalarının ölümünden dolayı ayrı ayrı 20.000,00TL, kız kardeşlerinin ölümünden dolayı ise ayrı ayrı 15.000,00TL manevi tazminatın davalılar Çorum Valiliği İl Özel İdaresi ve ..."den kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş iken; ıslah dilekçesi ile davalı ... şirketi hakkındaki maddi tazminat davasından feragat ettiklerini, davalı Çorum İl Özel İdaresinden 11.360,68TL maddi tazminat talepleri olduğunu bildirmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Çorum İl Özel İdaresi vekili cevap dilekçesinde;müvekkili yönünden idari yargının görevli olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
6. Diğer davalı vekilleri davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkeme Kararı:
7. Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.04.2013 tarihli ve 2011/608 E., 2013/247 K. sayılı kararı ile; asıl davada davalı .... ve ... ile ilgili maddi tazminat davasının feragat nedeniyle reddine, ..."ün vefatı sebebiyle açılan maddi tazminat davasının işlemden kaldırılmasına, Çorum Valiliği İl Özel İdaresi ile ilgili maddi tazminat davasının kabulü ile 11.360,00TL"nin kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte anılan davalıdan alınarak davacı ..."e verilmesine, davacı ..."nin vefat eden eşi nedeni ile 15.000,00TL, vefat eden kızı nedeniyle de 7.500,00TL manevi tazminatın davalılar Çorum Valiliği İl özel İdaresi ve ..."den kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müteselsilen tahsiline, birleştirilen davada ise, davacıların her birine babalarının vefatı nedeni ile 15.000,00TL, kız kardeşlerinin vefatı nedeniyle de 7.500,00TL manevi tazminatın davalılar Çorum Valiliği İl Özel İdaresi ve ..."den kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı İl Özel İdaresi vekili ile davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 16.06.2015 tarihli ve 2013/20263 E.,2015/8811 K. sayılı kararı ile; ... vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi ile davacılar için hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olduğu ve ..."ün ölümü nedeniyle açılmış bir maddi tazminat davası bulunmadığından işlemden kaldırma kararı verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne karar verilmiş; davalı İl Özel İdaresi vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
“…2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Bir kamu hizmeti görmekle yükümlü davalı idareye davaya konu karayolunda mal ve can güvenliği yönünden gerekli işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırmak görevleri verilmiş bulunmaktadır. Bu görevin 2918 sayılı Yasada verilmiş olması bunun ihlali nedeniyle oluşacak zarardan dolayı idarenin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı sonucunu doğuramaz. Hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar yönünden idare aleyhine tam yargı davasının idari yargı yerinde açılması gereklidir. Esasen, 2918 sayılı Yasa’nın hukuki sorumluluğa ilişkin 85 ve onu izleyen maddelerinde araç işleteninin sorumluluğu düzenlenmiş olup, idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan sorumluğu bu yasa kapsamı dışında tutulmuştur.
Bu nedenler karşısında davalı Çorum İl Özel İdaresi vekilinin bu yöndeki görev itirazının kabulü gerekirken, işin esasına girilerek sonuçlandırılması doğru olmamış ve kararın açıklanan nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir...”gerekçesiyle yerel mahkeme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre davalı Çorum İl Özel İdaresi vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.11.2015 tarihli ve 2015/458 E., 2015/456 K. sayılı kararı ile; 2 numaralı bent kapsamı dışında kalan bozma nedenlerine uyulmasına karar verilmiş, bozma kararında yer alan 2 numaraları bent bakımından ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin istikrar kazanmış uygulamaları karşısında uyuşmazlığın çözümünde gereksiz yere gecikmeye yol açacağı, bozma öncesi yapılan yargılama ile davalıların olayda %80 oranında sürücü hatası, %20 oranında yol kusurundan kaynaklanan eylemleri sonucu gerçekleşen ölümler nedeniyle davacı ..."in yapılmış ödemeler düşürüldükten sonra karşılanmayan destek kaybı zararının 11.360,00TL olduğu, davalılar ... ile Çorum Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğünün bu zarardan birlikte sorumlu oldukları, davacının, yapılan ödemeler nedeniyle davalı ... ve Dubai Sigorta şirketi hakkındaki davasından vazgeçmiş olduğu anlaşıldığından karşılanmayan zarar yönünden davalı Çorum Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğünün kusuruna isabet eden bölüm hakkındaki davanın kabulüne karar vermek gerektiği, bozma kararı uyarınca davacı ... yönünden maddi tazminat istemi bulunmadığından bu konuda ayrıca bir karar ise verilmediği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili, davalı İl Özel İdaresi vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı İl Özel İdaresine yönelik olarak açılan davanın yargı yolu bakımından adli yargıda mı yoksa idari yargıda mı çözümlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
14. İl Özel İdaresinin görev ve sorumlulukları 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Dava dilekçesinde kazanın oluşumu ve kazanın meydana geldiği yolun fiziki durumu incelendiğinde; yolun trafiğin güvenli şekilde seyrine imkân verecek nitelikleri taşımadığı, yolda gerekli işaretlemeler ile uyarı levhalarının ya da herhangi bir bariyer setin bulunmadığı, davalı İl Özel İdaresinin bu maddede yer alan görevini gereği gibi yerine getirmediği belirtilerek hizmet kusuru nedeniyle sorumluluğunun bulunduğu ileri sürülmüştür. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle "hizmet kusuru" kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
15. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Yargı yolu” başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrasında “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” hükmü yer almaktadır. Anılan maddenin son fıkrası ise “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” düzenlemesini içermektedir.
16. İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu, diğeri ise idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin “hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk)” ve “kusursuz sorumluluğuna” dayanmaktadır.
17. İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru, idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde birtakım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır (Sarıca, R: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Hizmet Kusuru ve Karakterleri, Y. 1949, C. 15, S. 4, s. 858; Atay, E.E.: İdare Hukuku, Ankara 2006, s. 571; Yıldırım, T.: İdari Yargı, İstanbul 2008, s. 253).
18. Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bunlar; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir. Buna göre, idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, tazmin istemleriyle ilgili görülecek davalara ilişkin olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu maddeye göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardır.
19. Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
20. Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler ise özel hukuk alanına ilişkin olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler. Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu hâlde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürütülen faaliyetler sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.
21. Uyuşmazlık Mahkemesinin 06.12.1999 tarihli ve 1999/38 E. 1999/40 K. sayılı kararında; “İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu” vurgulandıktan sonra; “Kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; dolayısıyla, olayda hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 2. maddesinde ‘idari dava türleri’ arasında sayılan ‘idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası’ kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağına” işaret edilmiş ve idarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
22. Zira bir kamu kurumunun görevlerinden olan bir işi yapmayı kararlaştırması idari bir karar olduğu gibi, bu kararı yerine getirmek üzere plan ve projeler yapıp, o plan ve projeler gereğince işi görmesi de kararın neticesi olan birer idari eylemdir.
23. Ayrıca 11.02.1959 tarihli ve 1958/17 E., 1959/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı gibi, kamu kuruluşlarının verdikleri kararlar sonunda plan ve projesine uygun olmak üzere tesisler yaptırmış olmaları, bu tesisleri kullanmaları veya bu tesislere bakmaları sebebiyle fertlerin uğramış oldukları zararların tazminine yönelik davalar tam yargı davası olarak idari yargı mercilerince çözümlenecektir. Öte yandan, yapılan işlerin plan veya projelere aykırı olması hâlinde ortada idari kararın tatbikine ilişkin bir fiil bulunmadığından, bu iddia ile açılmış bir dava ancak haksız fiilden doğan bir dava olarak ele alınacaktır.
24. O hâlde, idarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların çözümü, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine; idarece herhangi bir hakka haksız müdahalede bulunulduğu, plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak zararın tazmini davalarının haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre çözümü ise adli yargı yerine ait olacaktır. Nitekim aynı ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2014 tarihli ve 2013/4-415 E., 2014/199 K.; 16.10.2018 tarihli ve 2017/4-1458 E., 2018/1437 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
25. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden (resen) dikkate alınması zorunludur. Esasen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun hukuki sorumluluğa ilişkin 85 ve onu izleyen maddelerinde araç işletenin sorumluluğu düzenlenmiş olup idarenin kusurundan kaynaklanan sorumluluğu bu Kanun kapsamı dışında tutulmuştur.
26. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı İl Özel İdaresinin kamu hizmetini gereği gibi yerine getirmediği ileri sürüldüğünden, dava hizmet kusuruna dayanmakta olup tam yargı davası ile idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekir.
27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra Uyuşmazlık Mahkemesince verilen istikrarlı kararlarda, bu Kanun kapsamında açılan uyuşmazlıklarda hizmet kusuruna dayanıldığına bakılmaksızın adli yargıda görülmesinin gerektiğinin belirtildiği, somut olayda; davacılar tarafından davalı İl Özel İdaresinin yolun trafiğin güvenli şekilde seyrine imkân verecek nitelikleri taşımaması, yolda gerekli işaretlemeler ile uyarı levhalarının ve yolun kenarında bulunan dere yatağı ile yol arasında herhangi bir bariyer set bulunmaması nedeni ile trafik kazasında kusurlu olduğu ileri sürülerek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunduğu, davalı idarenin kusurunun ve varsa sorumluluğunun 2918 sayılı Kanun uyarınca belirleneceği ve bu Kanun’un 110. maddesinde de başvurulacak yargı yolunun adli yargı olduğunun açıkça düzenlendiği, Anayasa Mahkemesinin 26.12.2013 tarihli ve 2013/68 E., 2013/165 K. sayılı kararında belirtildiği gibi aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesinin kamunun yararına olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
28. O hâlde yerel mahkemece davalı idare yönünden davanın yargı yolu bakımından reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesi doğru değildir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
29. Öte yandan yerel mahkemece bozma kararına kısmen uyulmasına karar verilmiştir. Davacılar vekili ile davalı ... vekilinin temyiz itirazları uyulan kısımlara yönelik olduğundan, anılan temyiz itirazları Özel Dairece incelenmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalı Çorum İl Özel İdaresi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
2- Uyulan kısım yönünden kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 17. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3- Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 22.09.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
1. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı Özel İdare tarafından mal ve can güvenliği yönünden gerekli işaretleri yapmama ve önlemleri almama nedeni ile meydana gelen kaza sonucu üzerine mirasçıları tarafından açılan maddi ve manevi tazminat istemli Özel İdare aleyhine açılan davanın adli yargı yerinde mi? yoksa idari yargı yerinde mi görüleceği noktasında toplanmaktadır.
2. İlk derece mahkemesinin “meydana gelen olayda yol üzerinde gerekli işaretlemeleri yapmayan davalı Özel İdarenin de kusurlu olması neden ile sorumluluğuna dair kararının temyizi üzerine Özel Daire tarafından “Bir kamu hizmeti görmekle yükümlü davalı idareye davaya konu karayolunda mal ve cangüvenliği yönünden gerekli işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırmak görevleri verilmiş bulunmaktadır. Bu görevin 2918 sayılı Yasada verilmiş olması bunun ihlali nedeniyle oluşacak zarardan dolayı idarenin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı sonucunu doğuramaz. Hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar yönünden idare aleyhine tam yargı davasının idari yargı yerindeaçılması gereklidir. Esasen, 2918 sayılı Yasa’nın hukuki sorumluluğa ilişkin 85 ve onu izleyen maddelerinde araç işleteninin sorumluluğu düzenlenmiş olup, idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan sorumluğu bu yasa kapsamı dışında tutulmuştur. Bu nedenler karşısında davalı Çorum İl Özel İdaresi vekilinin bu yöndeki görev itirazının kabulü gerekirken, işin esasına girilerek sonuçlandırılması doğru olmamış ve kararın açıklanan nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir...” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
3. Yerel mahkemenin “Uyuşmazlık Mahkemesinin istikrar kazanmış uygulamaları karşısında uyuşmazlığın çözümünde gereksiz yere gecikmeye yol açacağı, Çorum Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğünün zararda birlikte sorumlu olduğu” gerekçesiyle verdiği direnme kararının temyizi üzerine, Özel Dairenin bozma gerekçesi benimsenmiş ve çoğunluk görüşü ile idari yargının görevli olduğu gerekçesi ile karar direnme kararı bozulmuştur.
4. Çoğunluk görüşü, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesi, bu konudaki Anayasa ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına ve önceki uygulamalara uygun olmadığından, aşağıdaki gerekçelerle katılınmamıştır.
4.1. 577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)"nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre, idari davalar; İdari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan ibarettir.
Bu nedenle idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücüne (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
Belirtmek gerekir ki bir kamu hizmetinin yasa ile idareye görev olarak verilmiş olması, bir hakka yapılan müdahalenin önlenmesi, tazmini isteğiyle açılan davanın idari yargı yerinde görülmesi için yeterli sayılamaz. Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler özel hukuk alanına girmekle, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler. Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olup, idari yargının görev alanı söz konusu olduğu hâlde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürüttüğü faaliyetler sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.
4.2. Yargı yolu ve görev kamu düzeninden olup, kanun koyucu bazı uyuşmazlıkların çözüm yerini, kamu veya özel hukuk ayrımı yapılmadan, adli yargının görev alanı olarak belirleyebilir. Bu düzenlemelerden biri de 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesidir. Anılan maddeye göre “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır”. Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1.maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.
4.3. 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin idarenin hizmet kusurlarını da içerdiği, bu nedenle Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesi ile birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi;
“… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” gerekçesi ile Anayasa’ya aykırılık itirazını reddetmiştir (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E. 2013/68, K. 2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147).
Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, tüm yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi, 6100 sayılı HMK.’un “her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara “asliye hukuk mahkemelerince” bakılacağı düzenlenmesi ile ilgili 3. Maddeyi iptal ederken, “Dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusu kapsama alınmakta ve bu tazminat davalarına bakma görevi asliye hukuk mahkemelerine verilmektedir. Buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlar kapsama alınmadığından, sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davaları idari yargıda görülmeye devam edecek, bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idarî yargıda bir bölümünün adlî yargıda görülmesi yargılamanın bütünlüğünü bozacaktır. Ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşılabilecektir” gerekçesine dayanmıştır.
4.4. Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi de Anayasa Mahkemesi kararındaki gerekçelerle “2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğine” karar vermiştir (30.11.2015 gün ve 2015/7753 Esas, 2015/771 Karar-11.04.2016 gün ve 2016/7163 Esas, 2016/210 Karar- 24.09.2018 gün ve 2018/530 Esas, 2018/467 Karar).
2918 sayılı kanunun 110. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra Uyuşmazlık Mahkemesi anılan yasa kapsamında açılan uyuşmazlıklarda ister hizmet kusuru olsun, ister olmasın idareye karşı açılan davalarda uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğini istikrarlı olarak devam etmektedir (26.04.2019 gün ve 2019/290 Esas, 2019/356 Karar- 24.02.2020 gün ve 2020/73 Esas, 2020/141 Karar).
5. Somut olayda; davacılar tarafından davalı İl Özel İdaresinin yolun trafiğin güvenli şekilde seyrine imkân verecek nitelikleri taşımaması, yolda gerekli işaretlemeler ile uyarı levhalarının bulunmaması, yolun kenarında bulunan dere yatağı ile yol arasında herhangi bir bariyer set bulunmaması nedeni ile trafik kazasında kusurlu olduğu ileri sürülerek maddi ve manevi tazminat istenmiştir. Davacılar davalının 2918 sayılı kanun uyarınca sorumlu olduğunu belirtmektedirler. Davalının kusuru 2918 sayılı kanuna göre belirlenecektir. Uyuşmazlığın 2918 sayılı kanundan doğduğu, kanunun 110. maddesi uyarınca da adli yargının görevli olacağı açıktır. Anayasa Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararları bu yöndedir. Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği gibi aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi, kamu yararınadır.
Açıklanan gerekçelerle uyuşmazlıkta adli yargı yeri görevli olup, direnme kararının onanması gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.