Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir. Hükmün davacılar vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. Dava, iş kazası sonucu ölüm halinde hak sahiplerinin uğramış olduğu maddi zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, sigortalının ölümünün mücbir sebep sonucu meydana geldiği, sigortalının ölümü ile geçirmiş olduğu kaza arasında uygun illiyet bağı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacılar, murisleri A.D.’ın davalıya ait fabrika işyerinde çalışırken, 12 Kasım 1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda fabrika binasının yıkılmasından dolayı enkaz altında kalıp vefat ettiğini ileri sürerek bu davayı açmışlardır. 506 sayılı Yasa’nın 27. ve müteakip maddelerinde işverenin iş kazasını en geç iki gün içinde Sosyal Sigortalar Kurumu’na bildirilmekle yükümlü olduğu, haber verme kağıdındaki bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında gerekirse Kurumca soruşturma yapılabileceği ve varılan sonucun en geç üç ay içinde ilgililere yazı ile bildirileceği, ilgililerce yetkili mahkemeye başvurularak Kurum kararına itiraz olunabileceği, itiraz halinde Kurum kararının ancak mahkeme kararının kesinleşmesiyle kesin hale geleceği bildirilmiştir. Öte yandan, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, SSK Tahsisler Daire Başkanlığı 06.02.2007 tarihli cevabi yazısında, muris A. D.’ın hak sahiplerine 506 sayılı Yasa’nın 66. maddesine göre ölüm sigortasından aylık bağlandığını, sigortalının hak sahiplerine ayrıca iş kazası ya da meslek hastalığı sonucu ölüm geliri bağlanmadığını bildirmiştir. Bu durumda, iş kazası olduğu iddia olunan olayın Sosyal Sigortalar Kurumu’na bildirilip bildirilmediği anlaşılamamaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle zararlandırıcı olayın iş kazası niteliğinde olup olmadığının tesbiti ön sorundur. İş kazasının tesbiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Sigortalar Kurumu"nun hak alanını doğrudan ilgilendirmekte olup tazminat davasında Kurum taraf değildir. Yapılacak iş, öncelikle Sosyal Sigortalar Kurumu"ndan iş kazası ile ilgili bir tahkikat yapılıp yapılmadığını sormak, yapılmamış ise davacılara iş kazasını Sosyal Sigortalar Kurumu"na ihbarda bulunmak giderek Sosyal Sigortalar Kurumu"nu ve hak alanını ilgilendirdiği için işvereni hasım göstermek suretiyle tespit davası açmak için önel vermek, tespit davasını bu dava için bekletici mesele yaparak çıkacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 17.04.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.