20. Hukuk Dairesi 2016/3665 E. , 2016/3850 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki kadastro tespitine itiraz davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 17/02/2015 gün ve 2014/10068 - 2015/636 sayılı ilâmıyla ... Yönetiminin temyiz dilekçesinin reddine, Hazinenin temyizi yönünden bozulmasına karar verilmiş, süresi içinde davalılar ..., ... ve ... tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Dairemiz kararı, karar düzeltme dilekçesinde değinilen hususlara cevap teşkil edecek nitelikte olduğu gibi, usûl ve kanuna da uygundur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK"nın 440. maddesinde yazılı hallerden hiçbirine uymayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE, aynı Kanunun 442. maddesi uyarınca takdiren 262.00.- TL para cezasının düzeltme isteyenlerden alınmasına 04/04/2016 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
(Karşı Oy)
Okundu: O. T.
KARŞI OY YAZISI
Karar düzeltmesine konu karar, 2010 yılında yapılıp kesinleşen arazi kadastrosu sırasında tapu kaydına istinaden davalılar adına tespit gören .... köyü 144 ada 1 sayılı parselde kain 15.863,67 m² yüzölçümündeki taşınmazın tapu kaydının iptaline yönelik davada, taşınmazın orman dışında kalan tarım arazisi olduğundan bahisle davanın reddine dair verilen kararın bozulmasına ilişkindir.
Dairemizce yerel mahkemenin ret kararı, hasımsız olan tescil kararlarının bağlayıcı olmayacağından hazinenin davasının kabulüne karar verilmesi gerektiğinden bahisle oy çokluğu ile bozulmuştur.
Bozma kararına karşı oy olarak yazdığımız görüşlerimizde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere .... Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.05.1952 tarihli ilâmına istinaden oluşan palamutlu tarla niteliğindeki tapu kaydı hukuken geçerli bir kayıttır ve bu yüzden dava konusu yer, 1969 yılında yapılan orman tahdidi ve 1980 yılında yapılan aplikasyon sırasında da kişilerin tapu ve zilyetliklerine istinaden iki kez orman içi tarım arazisi olarak orman tahdidi dışında bırakılmış, 2010 yılında yapılan arazi kadastrosu sırasında da kişiler adına tapulanmıştır.
Sayın çoğunlukça hasımsız tescil davası ile oluşan tapu kayıtlarının Hazine ve Orman Yönetimini bağlamayacağı şeklinde kabulü aşağıda açıklanan gerekçelerle kanaatimizce hukukun temel prensiplerine uygun değildir.
Medenî Kanun 1926 yılında İsviçre Medenî Kanunundan tercüme edilerek yürürlüğe girmiştir. 09.03.1954 tarih ve 6333 sayılı Kanunla bir kısım hükümleri yürürlükten kaldırılmış veya değiştirilmiştir..... Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.05.1952 tarihli ilâmının kesinleşip tapu kaydına tescil yapıldığı dönemde Medenî Kanunun 17.2.1926 tarih ve 743 sayılı Kanun hükmü ile getirilen ilk hali yürürlükte olup olağanüstü zaman aşımını düzenleyen hükmü uyarınca tescil davaları bu dönemde mevzuatta nizasız kaza olarak düzenlenmiştir.
Her dava görüldüğü tarihteki usûle göre sonuçlandırılır. Aksi halin kabulü, taraflara mevzuatta olabilecek değişiklikleri öngörerek taraf teşkili sağlama ve davalarını yürütme zorunluluğu getirilmek anlamına gelecektir ki böyle bir şey kazanılmış haklara saygı ilkesine ve hukukun temel prensiplerine aykırıdır. Nitekim 1946/2, 1947/8 Esas ve 1948/9 tarih ve 01.12.1948 tarihli içtihadı birleştirme kararında “Tescil davalarında ne hasım gösterilmesi ve ne de duyurunun yapılması yasal koşul değildir” şeklinde karar verilmiştir. Bu içtihadı birleştirme kararı da kanun hükmünde olup Medenî Kanunda 09.03.1954 tarih ve 6333 sayılı Kanunla yapılan ve tescili davalarını nizasız kaza olmaktan çıkaran kanun değişikliğine kadar bağlayıcıdır. Nitekim Yargıtay Kanunu 45/5. maddesindeki “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar” hükmü de bunu emretmektedir.
Yukarıda adı geçen muhalefet şerhinde açıkladığım gerekçelerle sayın çoğunluğun dava konusu parselin orman içi açıklık olduğu gerekçesiyle orman olarak tescil edilmesi yönündeki görüşüne de katılamıyorum.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince mülkiyet hakkını ihlâle ilişkin kararlarında sıkça belirtildiği üzere uygulamakla yükümlü olduğumuz AİHS’nin 1 nolu Protokolünün 1. maddesine göre “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak, kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” ilkesi gözetilmeksizin, evrensel hukuk ilkelerine uygun olmayan şekilde mülkiyet hakkının özüne dokunur nitelikte hem de döneminin cari mevzuatına uygun verilmiş kararının yok sayılması hukukî güvenlik ilkesini de zedeleyecektir. Hukuk Devleti, hukukun evrensel ilkelerine ve kendi çıkardığı kanunlara bağlı olmalıdır.
İncelenen dosya kapsamı, kararın dayandığı gerekçe, yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırma neticesi Mahkemece verilen kararın, onanması ve bu yüzden karar düzeltme talebinin kabulü gerektiği kanaatinde olduğumdan karar düzeltilmesi isteğinin REDDİNE şeklindeki sayın çoğunluğun düşüncesine katılmıyorum.
Üye ...