21. Hukuk Dairesi 2007/11935 E. , 2008/5714 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Muğla 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
TARİHİ : 06/04/2007
NUMARASI : 2006/740-2007/208
Davacı, 24.08.2006 tarihinden itibaren ölüm aylığı almaya hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi
Dava, davacı annenin 7.5.2003 tarihinde bekar olarak ölen oğlu Y.K."dan dolayı ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tesbiti istemine ilişkindir.
Mahkemece istemin reddine karar verilmiş ise de, bu sonuç yerinde değildir.
Somut olayda, davacı oğlu Y.K."ın 7.5.2003 tarihinde öldüğü, 506 sayılı Yasaya tabi 3.1.1995-7.5.2003 tarihleri arasında 1503 gün sigortalılık süresinin olduğu, davacı tarafından yapılan 20.07.2006 günlü ödeme ile de 300 günlük askerlik süresinin borçlanıldığı bu haliyle, 20.07.2007 tarihli tahsis talep tarihinde 506 sayılı Yasanın 66. maddesinde öngörülen şartların oluştuğu tartışmasızdır.
Davanın yasal dayanağı ise, 506 sayılı Yasa"nın "Ana babaya aylık bağlanması" başlığını taşıyan 69. maddesidir. Bu maddeye göre sigortalının ölümü durumunda, anılan yasanın 66. maddesindeki yasal şart yanında, ana ve babanın aylığa hak kazanabilmesinin ilk koşulu sigortalının ölümü tarihinde, eş ve çocuklarına bağlanması gereken aylıkların toplamı sigortalıya ait aylıktan aşağı olmasıdır. Bu maddenin 4958 sayılı Yasa"nın 35. maddesi ile yapılan değişiklikten önce ana ve babanın anılan aylıktan yararlanabilmelerinin ikinci koşulu, ölen sigortalılığının sağlığında anların geçimini sağlamış olması iken, 6.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme ile sigortalının ana ve babasına aylık bağlanmasının ikinci koşulu " Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına tabi çalışmayan veya 2022 sayılı Kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere buralardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almayan biçiminde değiştirilmiştir.
Davadaki uyuşmazlık, anılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 6.8.2003 tarihinden önce ölen sigortalının annesinin bu düzenlemeden yararlanıp yararlanamayacağı noktasındadır.
Bu açıdan uyuşmazlığın çözümü, hem sosyal güvenlik hukukunun niteliğinin irdelenmesini, hem de kanunların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kuralların incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Kanunların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme yoktur. Konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2004 gün ve 528/533 sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi, kural olarak; her kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Bu kuralın doğal sonucuda, kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Ancak şu husus da belirtilmelidir ki; sosoyal güvenlik hukukunun kamusal niteliği itibariyle, devam eden uyuşmazlıklarda tamamlanmamış hukuki durumlara yeni kanun veya düzenleyici kural " derhal yürürlüğe girme" niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçları doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni kanun veyü düzenleyici kuralın etkilememesi ve onlar üzerinde hukuki sonuç doğurmaması ise kazanılmış hakları saklı tutma amacını gütmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 14.06.2006 gün 2006/367-386 sayılı, kanu ile ilgili kararında da belirtildiği üzere, davadaki sorunun çözümü, sosyal güvenlik hukuku ilkelerinin ele alınması ile mümkün olabilecektir. " Sosyal Güvenlik" sosyal güvenlik hukuku ilkelerinin ele alınması ile mümkün olabilecektir." Sosyal güvenlik" sosyal hukuk devleti tanımı içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Sosyal güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal güvenlik, insanlığın en derin gereksiniminin bir sonucudur. Bu gereksinim, bireyin karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür. Tehlikeye ve yoksulluğa düşen birey için asgari bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş koşulu, diğer bir ifadeyle olmazsa olmazıdır. Önemli olan yön, sosyal güvenlik kavramına,, işlevsel olarak temel bir insanlık hakkı görünümü yaşatmaktır. Davada uygulanacak olan 506 sayılı Yasa"nın 69. maddesinin yürürlüğüne ilişkin olarak 4958 sayılı Yasada özel bir düzenlemenin yer almaması karşısında sosyal güvenlik kurallarının tanamlanan niteliği nedeniyle 506 sayılı Yasanın ana ve babaya aylık bağlanmasını düzenleyen 69. maddesiyle ilgili bu uyuşmazlıkta her iki düzenlemeden ana lehine düzenlemenin uygulanması gerekmektedir.
Bu hamde, 506 sayılı Yasanın 69. maddesinin 4958 sayılı Kanunla değiştirilmiş biçiminin, geçimi sigortalıca sağlandığı kanıtlanamayan davacı anne yararına olduğu belirgin bulunmakla, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmadığı bu kuruluşlardan gelir veya aylık almadığı tartışmasız olan davacıya, 506 sayılı Yasanın 66. ve 69. maddeleri gereğince ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tesbitine, ölüm aylığı bağlama hakkını doğruna olayın, sözü edilen yasa değişikliği olduğu gözetilerek aylığn 1.9.2003 tarihinden itibaren başlatılmasına ilişkin hüküm kurmak gerekirken aksine yorum ve gerekçe ile davanın tümden reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan bozmayı gerektirmektedir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 14.04.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.