16. Ceza Dairesi 2016/1783 E. , 2016/4413 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Cumhurbaşkanına hakaret
Hüküm : Beraat
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın, facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde kendisine ait hesap üzerinden mağduru kadın kılığında gösteren görsel ile bu görsel üzerinde açıklanmasında zorunluluk bulunmayan, eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşarak, incitici, küçük düşürücü ve katılanın toplum içindeki saygınlığını zedeleyici mahiyette yazılar paylaşması şeklinde gerçekleşen eyleminin, TCK"nın 299/1. maddesindeki suçu oluşturduğu gözetilmeden, yüklenen suçtan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 22.06.2016 tarihinde üye ..."un hükmün onanması gerektiği yönündeki karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
Sanığın 29.07.2015 tarihinde, facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde Cumhurbaşkanı ..."ın ve ..."nın resimlerinin bir kadın ve bir erkeğe ait fotoğraf şeklinde düzenlenerek yapılmış, ... Başkanı işaret edilerek “Millet uyudu, Haydi odamıza çekilelim.”, Cumhurbaşkanı ... işaret edilerek “Suriyeyi de üzerime yapıcan mı?” şeklinde ifadeler ve görsel içeren paylaşımda bulunduğu ve bu eyleminin dava konusu yapıldığı anlaşılmaktadır.
Anayasanın 26. ve AİHS"nin 10. maddesi düşünce açıklamayı ve ifade özgürlüğünü teminat altına almıştır. AİHM"nin sözleşmenin 10. maddesinin siyasi kişilerin ve devlet başkanlarının eleştirilmesi konularında uygulanmasına ilişkin vermiş olduğu kararlar, bu maddelerin yorum ve açıklanmasında yol gösterici olacaktır.
Otegi Mondragon – İspanya davasındaki gerekçesine göre;
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini geliştirmesinin temel koşulunu oluşturmaktadır. 10. maddenin 2. fıkrasının hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğü, sadece kabul edilen zararsız ya da farklı olan bilgi ya da düşünceler için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerlidir: bunlar, demokratik toplumun onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereğidir. 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerekmektedir ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerekmektedir.
Pakdemirli – Türkiye davasındaki gerekçesine göre;
Bir siyaset adamı, özellikle de kendisi eleştiriye yol açabilecek halka açık konuşmalar yaptığı zaman daha fazla hoşgörü göstermelidir. Elbette siyaset adamının namını koruma hakkı vardır, hatta özel yaşamının dışında bile, fakat ifade özgürlüğüne getirilen istisnalar dar bir yorumu zorunlu kıldığından, bu korumanın gerektirdikleri ile siyasi sorunların özgürce tartışılmasının getirdiği yararlar denge içerisinde olmalıdır.
Eon- Fransa davasındaki gerekçesine göre;
Başvurucu (Sanığın) üzerinde “defol git, geri zekalı” yazan bir levhayı Cumhurbaşkanlığı kortejinin geçeceği sırada kaldırması şeklindeki eyleminden dolayı verilen mahkumiyet kararında; “10. maddenin 2. fıkrasının, siyasi söylem ve tartışma alanında – ifade özgürlüğünün en üst düzeyde önem taşıdığı – ve kamuyu ilgilendiren genel nitelikli sorunlara ilişkin alanlarda ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmesine kesinlikle izin vermediğini hatırlatmaktadır.” Bir siyasetçiye siyasetçi olması dolayısıyla yöneltilen eleştirinin sınırları, sıradan bir kişiye yöneltilen eleştirinin sınırlarından daha geniştir: ikincisinin aksine birincisi zorunlu ve bilinçli olarak fiillerini ve davranışlarını vatandaşların ve gazetecilerin dikkatli bir kontrolüne açık bırakmaktadır; dolayısıyla(siyasetçinin) daha fazla hoşgörülü olması gerekmektedir. Mahkeme diğer taraftan, Cumhurbaşkanı tarafından kullanılan ve medyada geniş şekilde yer alan, ardından da geniş bir kitle tarafından daha çok mizahi amaçlarla kullanılan kaba bir ifadeyi kendi hesabına kullanan başvuranın, eleştirisini densizlik sayılabilecek bir hiciv yoluyla ifade etme yolunu seçtiği kanısına varmaktadır. Oysa Mahkeme, hicvin, temelinde yatan gerçekliği abartılı ve bozulmuş bir şekilde sunan sanatsal bir ifade ve sosyal bir yorumlama şekli olduğunu ve doğal olarak tahrik etme ve kışkırtma amacı güttüğünü daha önce birçok defa ifade etmiştir. Bu nedenle, bir sanatçının – veya herhangi başka bir kişinin – kendisini bu şekilde ifade etme hakkına yapılan her türlü müdahaleyi daha özenli bir şekilde incelemek gerekmektedir.
Mahkeme, somut olayda olduğu gibi, başvuranın davranışına benzer davranışları cezalandırmanın demokratik toplumların olmazsa olmazı olan genel nitelikli tartışmalarda çok önemli bir rol oynayan toplumsal tartışmalara ilişkin hiciv yoluyla yapılan çıkışlar üzerinde caydırıcı bir etki doğruma ihtimali olduğu kanaatindedir.
Yukarıdaki açıklamalar ve somut davanın kendine has koşulları dikkate alındığında ve devlet başkanına hakaret sebebiyle verilen mahkumiyetin yararını ve başvuran üzerindeki etkisini tarttıktan sonra Mahkeme, kamu yetkililerinin cezalandırma yoluna başvurmalarının hedeflenen amaç ile orantılı olmadığına ve dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekli olmadığına karar vermiştir.” gerekçesiyle ... Yerel Mahkemesince verilen kararın “ifade özgürlüğünün ihlali” olduğuna karar vermiştir.
Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün araçlarından biri de eleştiridir. Eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır. Anayasanın 104/1. maddesine göre devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanı da özgürlükçü parlamenter rejimlerde ve özellikle siyasi bir görüşün temsilcisi gibi algılanması durumunda diğer kurum ve kişiler gibi eleştiriye açıktır. Bir devletin demokrasi düzeyi, devletin, toplumun ve bireylerinin gelişimi için, en uç fikir ve düşüncelere dahil her türlü tartışmayı güven altına alabilmesiyle ölçülebilir. Bir devletin tüm yurttaşları, hapse girme ya da Ceza Mahkemelerinde yargılanma korkusu olmadan düşüncelerini ifade edebildiklerinde gerçekten ifade özgürlüğünden söz edebiliriz.
Bu açıklamalar ışığında sanığın, Cumhurbaşkanı hakkında hazırlanan resim ve yazıların Dış politikaya yönelik eleştirilerin kaba ve densizlik sayılabilecek ancak mizahi amaçlarla hazırlanmış hiciv niteliğinde olduğu hedeflenen amacın Cumhurbaşkanının şeref ve haysiyeti olmayıp, politikasının yanlışlığını vurgulamak için kullanıldığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle somut olayda Cumhurbaşkanına yönelik paylaşım hakaret niteliğinde olmayıp ağır eleştiri ve hiciv kapsamında kalmakla sanığın beraatine ilişkin kararın onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılmıyorum.