8. Ceza Dairesi 2017/8107 E. , 2017/12585 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ...Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ : Suç üstlenme
HÜKÜM : Hükümlülük
Gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Ceza Genel Kurulunun 10.12.2013 tarih ve 2013/599 sayılı kararında belirtildiği gibi “maddi gerçeğin araştırılması aşamasında kişisel ya da toplumsal değerlerin korunması zorunludur. Bu değerlerin korunması amacıyla kanun koyucu delillerin serbestliği ilkesine "delil yasakları" olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Delil yasakları, "delil elde etme" ve "delil değerlendirme" yasağı olarak iki gruba ayrılmaktadır. Delillerin elde edilme şekline ilişkin yasaklara "delil elde etme yasakları", hukuka uygun elde edilmiş bile olsa o delilin yargılamada ortaya konulup değerlendirilebilmesine ilişkin yasaklara ise "delil değerlendirme yasakları" denilmektedir.
İfade alma ve sorgunun 5271 sayılı CMK"nın 148. maddesinde sayılan şekillerde yapılması, tanıklıktan çekinme hakkı olan kişiye bu hakkının hatırlatılmaması delil elde etme yasaklarına; duruşmada tanıklıktan çekinen tanığın önceki ifadesinin okunamaması, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin aynı Kanun"un 135. maddesinin altıncı fıkrasında sayılanlar dışında bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılmaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir.”
Ceza Genel Kurulu 03.07.2007 tarih ve 2007/167, 22.01.2008 tarih ve 2008/3 karar sayılı kararlarında da, hukuka aykırı olarak elde edilmiş bulunan iletişim tespit tutanaklarının hükme esas alınamayacağını belirtmek suretiyle iletişimin dinlenilmesi hususunda önemsiz/şekli hukuka aykırılık anlayışının geçerli bulunmadığı kabul edilmiştir. Gerçekten de haberleşme hürriyeti anayasal bir haktır ve ihlali önemsiz kabul edilemez. CMK"nın 135. maddesinde iletişimin dinlenilmesinin katalog suçlar için mümkün kılınması, katalog harici suçlar için tespit edilmiş delilleri CMK"nın 138. maddesinin dahi dışında tutması hukuka aykırı bir kararla elde edilmiş iletişim tespit tutanaklarının hükme esas alınmayacağının kanun tarafından da açıkça öngörüldüğünü göstermektedir. Buna göre yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmış sayılması dahi hukuka aykırı dinleme tutanaklarının delil olarak kullanılabileceği anlamına gelemez.
CMK"nın 138/2. maddesinde telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen tesadüfi delillerin katalog suçlardan birine ait olması öngörüldüğü gibi, tesadüfen elde edilen delilin derhal cumhuriyet savcılığına bildirilmesi de gereklidir. Yine CMK"nın 217/2. maddesine göre ""Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir"".
Yukarıda yazılan yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında; CMK"nın 135. maddesinde sayılan başka bir suç nedeniyle iletişiminin tespit edilmesi sırasında, katolog suçlardan olmayan ve bu nedenle tesadüf delil kapsamında değerlendirilemeyen suç üstlenme suçuna dair iletişimin tespit tutanaklarına istinaden alınan ikrar ve sair deliller kanunda gösterilen (hukuka uygun yöntemlerle) tespit edilmediğinden suçun sübutunda delil olarak kullanılamayacağı gözetilerek sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre;
2- TCK.nun 270. maddesinde tanımlanan suç üstlenme suçunun oluşması için, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi ve üstlenilen fiilin de suç oluşturması gerekir. Somut olayda ise; Zuhal Kaplan"ın aldığı alkolün etkisiyle maddi hasarlı kaza yaparak trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işlediği, arkadaşı...."in olay yerine ...."nu çağırdığı ve alkolsüz olan ....."nun sözkonusu aracı kendisinin kullandığını beyan etmesini istediği ve onun da aracı kendisinin kullandığını beyan etmesi üzerine kaza tespit tutanağı düzenlenmiş olduğunun anlaşılması karşısında; sanık ....."in, ..."ın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan yargılanmasını engellemek için imkan sağlamaktan ibaret eyleminin TCK.nun 283/1. maddesinde tanımlanan suçluyu kayırma suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
3- Adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK.nun 52/4. maddesi gereğince ihtarat yapılması,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı sonuç ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 09.11.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.