
Esas No: 2015/967
Karar No: 2017/171
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/967 Esas 2017/171 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Köy yoluna tecavüz suçundan sanık ..."in 5237 sayılı TCK"nun 154/1-2, 62, 50/1-a ve 52/1-4. maddeleri gereğince hapisten çevrilen 3.000 Lira ve doğrudan verilen 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin, Besni Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.09.2012 gün ve 438-393 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 20.01.2014 gün ve 12992-1083 sayı ile;
"...1- Keşifte suça konu yere tecavüzün devam ettiğinin anlaşılması karşısında, gerekçeli karar başlığındaki suç tarihinin hukuki kesintinin gerçekleştiği iddianame tarihi olan 23.08.2012 olduğunun gözetilmemesi,
2- Sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının taksitle tahsiline karar verilirken 5237 sayılı TCK.nun 52/4, 5275 sayılı Yasanın 109 ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzüğün 51. maddelerine aykırı olarak infaz yetkisini kısıtlar şekilde hükmün kesinleşmesinden itibaren tahsiline karar verilmesi,
3- Köy yoluna tecavüz suçundan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığı halde, katılan sıfatı ile davaya kabulüne karar verilip lehine vekalet ücreti tayini,
Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, gerekçeli karar başlığındaki suç tarihinin 23.08.2012 olarak yazılması ve hükmün TCK"nun 52/4. maddesinin uygulandığı bölümünden "kararın kesinleşme tarihinden itibaren" ibaresiyle Maliye Hazinesi lehine vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin bölümün çıkarılması suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.02.2014 gün ve 10342 sayı ile;
"...İtiraza konu husus 3 numaralı bozma sebebi kapsamında, köy yoluna tecavüz suçunda Maliye Hazinesinin suçtan doğrudan zarar gören olarak davaya katılan olarak kabul edilip edilemeyeceği ve lehine vekalet ücretine hükmolunup hükmolunamayacağına ilişkindir.
Kamu davasına katılma 5271 sayılı CMK"nun 237 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. CMK"nun 237/1. maddesine göre; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler."
Tüm dosya kapsamından dava konusu yerin köy yolu olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda dava konusu yer Maliye Hazinesine ait ancak kullanım hakkı köylüye ait bir yerdir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 gün ve 222-6 sayılı kararı da nazara alındığında, köy yoluna tecavüz suçlarında Maliye Hazinesinin suçtan doğrudan zarar gören olarak davaya katılabileceği ve lehine vekalet ücretine hükmolunması gerektiği kabul edilmelidir.
Şu halde, katılan Maliye Hazinesi lehine vekalet ücretine hükmolunmasına dair yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, yerel mahkeme hükmünün 1 ve 2 numaralı bozma sebepleri doğrultusunda düzeltilerek onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 30.09.2015 gün ve 4438-21809 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Maliye Hazinesinin, köy yoluna tecavüz suçundan açılan kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunup bulunmadığının, bu bağlamda Maliye Hazinesi lehine vekalet ücretine hükmolunmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında, eskiden beri köylünün ortak kullanımında bulunan köy yoluna duvar çekmek suretiyle tecavüzde bulunduğu iddiasıyla, 5237 sayılı TCK’nun 154/1-2. maddesi gereğince cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
Kovuşturma aşamasında, Maliye Hazinesi vekilinin davaya katılma isteğinde bulunması üzerine yerel mahkemece, suçtan zarar görme ihtimali nedeniyle Maliye Hazinesinin katılan olarak davaya kabulüne karar verildiği,
Kadastro teknisyenlerince düzenlenen bilirkişi raporunda; sanığın Alıçlı köy yolunun 172,86 metrekarelik kısmına duvar örerek tecavüzde bulunduğunun bildirildiği,
Keşif sırasında dinlenilen mahalli bilirkişilerin; suça konu yerin köylünün ortak kullanımındaki yol olduğunu ifade ettikleri,
Sanığın aşamalarda; duvarı kendi arazisinde kalacak şekilde ördüğünü, suçlamayı kabul etmediğini savunduğu,
Yapılan yargılama sonunda sanığın mahkûmiyetine, katılan Hazine lehine vekalet ücretine hükmedildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, köy yolunun hukuki statüsü ile Hazine ve köy tüzel kişiliğinin köy yolu üzerinde sahip oldukları hakların niteliği üzerinde durulması gerekmektedir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun “Kamu malları” başlıklı 16. maddesinde;
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:
A) Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler, (Hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgah, cami genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge veya özel kanunlarına göre Hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye köy veya mahalli idare birlikleri tüzelkişiliği, adlarına tespit olunur.
B) Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.
Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler.
Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.
C) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar saklıdır.
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tabidir” hükmü getirilmiş, Kanunun 16-B maddesinde yol, meydan, köprü gibi taşınmazların kamunun ortak kullanımına ayrılan kamu mallarından olduğu belirtilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Sahipsiz yerler ve yararı kamuya ait mallar” başlıklı 715. maddesinde ise;
“Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz.
Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir.” hükmü ile sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirlenmiştir.
Anılan kanuni düzenlemeler uyarınca yol, meydan, köprü gibi taşınmazlar kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder. Yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde kamu malları sahipsiz malları, hizmet malları, orta malı, vakıf malları, eski eserler gibi çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulmaktadır. Bu ayrım içerisinde köy yolları da kamu orta malları kapsamında yer almaktadır. Orta mallarının bir kısmından yapılan tahsise göre toplumun belirli bir kesimi yararlanırken, bir kısmından ise yol ve meydanlar gibi mahiyetleri itibarıyla herkes yararlanmaktadır.
Öğretide, Devletin kamu malları üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki mahiyeti konusunda iki farklı görüş ileri sürülmüştür:
1) Birinci görüşü göre; Devlet kamu malları üzerinde mülkiyet değil, bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir. Buna göre, kamu malları özel mülkiyete ve ferdi tasarrufa elverişli değildir. Çünkü mülkiyet hakkı bir şeyden mutlak şekilde faydalanmak ve tasarruf etmek yetkisini vermektedir. Devletin ise kamu malları üzerinde serbestçe tasarruf ve mutlak kullanma yetkisi olmadığından kamu malları üzerindeki yetkisi bir mülkiyet hakkı olarak tavsif edilemeyecektir. Devlet kamu malları üzerinde sadece kamu hukukundan kaynaklanan bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir.
2) İkinci görüşe göre de; Devlet kamu malları üzerinde bir nevi idare hukuku mülkiyetine sahiptir. Ancak bu mallar umumun istifadesine bırakıldığından veya belli bir kamu hizmetine tahsis edildiğinden bu mülkiyet hakkı çok sınırlı ve idare hukuku kaidelerine bağlı bir haktır. (Halil Cin, Mehmet Handan Surlu, Türk Hukukunda Mera Yaylak ve Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2000, s.13 vd)
Belirtilen görüşler doğrultusunda Devletin köy yolu üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliğinin takdir ve tayininden önce mevzuatta Devlete ve onu temsilen Hazineye tanınan hak ve yükümlülüklerin neler olduğunun da gözden geçirilmesinde yarar bulunmaktadır.
442 sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde; cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanların, bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil edecekleri, 8. maddesinde; köy yollarının da bulunduğu köy orta mallarının Devlet malı gibi korunacağı, bu türlü mallara el uzatanların Devlet malına el uzatanlar gibi cezalandırılacağı,
3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde; köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde köy halkından herhangi birinin de yetkili makama başvuruda bulunabileceği, anılan Kanunun uygulama şekli ve esaslarına dair yönetmeliğin 46. maddesinde ise köy tüzel kişiliğine ait mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan ilk tecavüz ve müdahaleler 3091 sayılı Kanuna göre önlenmekle birlikte, tecavüz veya müdahalede bulunanlar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesi uyarınca cezai işlem yapılmak üzere durumun valilik ve kaymakamlıkça Cumhuriyet savcılığına bildirileceği,
Düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere köy yolları üzerinde Devletin ve köy tüzel kişiliğinin müşterek hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Köy yolunu kullanma hakkının sahibi köyler, Devlet ise bu mülkün sahibidir. Ancak Devletin sahip olduğu mülkiyet hakkı, özel mülkiyetten farklı, çıplak veya kuru mülkiyet diyebileceğimiz sınırlı bir idari mülkiyettir.
Bu şekilde köy yolunun hukuki durumu, Hazine ve köy tüzel kişiliğinin bu yerler üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, köy yoluna tecavüz suçu üzerinde de durulması gerekmektedir.
Köy yoluna tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanunun 513. maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.
Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; köy yolunu kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.
Suçla korunan hukuki yarar köy yolunun mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla köy yoluna vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikâyet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle korunması amaçlanmıştır.
Suçun mağduru köy yolunu kullanma hakkı olan herkestir. Köy yolunun kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ve köy yolunun sahibi Hazine de suçtan zarar görendir.
Suçun maddi konusunu köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunan mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmazlar oluşturmaktadır. Burada sayılan mera, harman yeri, yol ve sulak gibi yerler sınırlayıcı olarak belirlenmemiş, örnekleyici olarak gösterilmiştir. Ancak köylünün ortak kullanımında olmayan köy adına tarla veya arsa vasfında kaydedilmiş yerler bu suçun konusunu oluşturmazlar.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için "mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu" kavramları ile "kamu davasına katılma" kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar.....şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Anılan düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesindeki, “suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler” hükmü ile benzerlik arz etmekte olup, yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur eklenmiş, bu şekilde madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106 - 107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2010, 6. cilt, s.7702-7703)
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
Öte yandan;
Yargılama giderleri 5271 sayılı CMK"nun 324 ila 330. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, anılan Kanunun 324. maddesinin 1. fıkrasında, yargılama giderleri “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler" şeklinde tanımlanmış; Kanunun “Sanığın Yükümlülüğü” başlıklı 325. maddesinin birinci fıkrasında; “Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir” şeklindeki düzenlemeyle, cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, tüm yargılama giderlerinin sanığa yükleneceği hüküm altına alınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Medeni Kanunun 715. maddesinde vurgulandığı üzere; yararlanması kamuya bırakılmış mallardan olan köy yolu devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamayacağı açıktır. Benzer hüküm 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesinde de yer almakta olup, orta malı taşınmazların özel mülkiyete konu teşkil etmeyeceği belirtilmiştir.
Kamunun ortak kullanımına ayrılan ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kamu malı niteliğindeki köy yoluna tecavüz suçunda, korunan hukuki yarar, köy yollarının mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, suçun mağduru köy yolundan yararlanma hakkı olan herkestir. Köy yollarını kullanma hakkına sahip köy tüzel kişiliği ile köy yolunun sahibi olan Hazinenin, köy yoluna tecavüz suçlarında doğrudan zarar gördüğü ve buna bağlı olarak uyuşmazlığa konu olan somut olayda Hazinenin davaya katılma hak ve yetkisini bulunduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle yerel mahkemece Hazinenin davaya katılmasına karar verilmesinde ve Hazine lehine vekalet ücretine hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 20.01.2014 gün ve 12992-1083 sayılı kararından, düzeltme nedenine ilişkin üç numaralı bent ile son paragrafta yer alan “ibaresiyle Maliye Hazinesi lehine vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin” ibaresinin çıkarılmasına ve aynı paragrafta yer alan "bölümün" ibaresinin "kısmının" şeklinde değiştirilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin Dairesinin 20.01.2014 gün ve 12992-1083 sayılı kararından, düzeltme nedenine ilişkin üç numaralı bent ile son paragrafta yer alan “ibaresiyle Maliye Hazinesi lehine vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin” ibaresinin ÇIKARILMASINA ve aynı paragrafta yer alan "bölümün" ibaresinin "kısmının" şeklinde DEĞİŞTİRİLMESİNE,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.03.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.