4. Hukuk Dairesi 2020/2838 E. , 2021/604 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekilleri Avukat ..., Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 25/02/2009 gününde verilen dilekçe ile adli yardımlı olarak muvazaa hukuksal nedenine dayalı icra takibinin iptali istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair verilen 22/03/2018 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, muvazaa hukuksal nedenine dayalı icra takibinin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, konusuz kalan davasının esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından vekalet ücreti yönünden temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, müvekkilinin 08/06/2007 tarihinde davalı ..."nın evin çatısından söktüğü su deposunu düşürmesi sonucunda yaralandığını, omuriliğinin zedelendiğini, geçirdiği ameliyatlara rağmen yürüyemediğini, kaza öncesi Bursaspor Paf takımında oynadığını ve geleceğinin parlak olduğunu, adı geçen davalı hakkında kaza sebebiyle açılan ceza davasında taksirle yaralama suçu sabit görülerek hakkında hapis kararı verildiğini, aynı davalı hakkında Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/347 esas sayılı dosyasında açılan ve halen derdest olan maddi - manevi tazminat davası devam ederken davalı... tarafından davalı ... aleyhine Eyüp 1. İcra Müdürlüğünün 2008/1435 esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını ancak takibe konu senedin muvazaalı olduğunu, müvekkilinin açmış olduğu tazminat davasında hak edeceği miktarın tahsilini engelleme amacı taşıdığını belirterek muvazaalı takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili; davalılar arasındaki senedin muhteviyatının davalılar arasındaki harici ortaklığın sona ermesi sebebiyle ortaklık ve kâr payına ilişkin olduğunu, senedin kayıtsız şartsız borç ikrarı mahiyetinde bulunduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Diğer davalı... mirasçıları davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece verilen 18/03/2015 gün, 2009/101 2015/120 sayılı ilk kararda; icra takibine konu senedin ödeme tarihinin davacının maddi-manevi tazminat isteminin kaynaklandığı kaza tarihinden önce olduğu gerekçesi ile dava reddedilmiş, hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 11/09/2017 gün 2016/15983 esas, 2017/7555 karar sayılı kararıyla; "...icra takibinin dayanağı olan bonoların her zaman düzenlenmesinin ve istenilen tarihte vade konulmasının mümkün olması dolayısıyla, davalılar arasındaki bono tanzimine dayanak ve muvazaalı olduğu iddia edilen alacağın varlığının davacı tarafça ispat edilmesi gerektiği gözetildiğinde, mahkeme red gerekçesi hatalı ise de; davacı vekilinin temyiz aşamasında gönderdiği 09/12/2016 tarihli dilekçeyle; "muvazaalı olduğu iddia edilen Eyüp 1. İcra Müdürlüğünün 2008/1435 sayılı icra takip dosyası takip edilmediğinden haciz sürelerinin dolduğu, hacizlerin düştüğü, ayrıca ticari plaka ve taşınmazın kendisi tarafından başlatılan takip dosyasında cebri icra yolu ile satıldığı, bu satışların da kesinleşerek davanın konusuz kaldığı..." hususu beyan edildiğinden, bu hususta bir karar verilmek üzere..." kararı bozmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmuş, Yargıtay"ın bozma ilamında davanın reddine ilişkin olumsuz bir görüş belirtilmediği icra takibine konu alacağın varlığının davacı tarafça ispat edilmesi gerektiği hususuna değinilerek ret gerekçesinin eleştirildiği, eldeki davada davacının muvazaa iddiasında bulunduğu halde alacağın var olup olmadığı yönünde bir ispata girişmediği, davacı yanca sunulan dilekçeden kendileri tarafından başlatılan icra takibi sonunda taşınmazın satıldığı, muvazaalı olduğu iddia edilen icra dosyasının takip edilmediği, bu dosyaya özgü konulan hacizlerin düştüğünün belirtildiği gerekçeleriyle davanın reddi ile harç, yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkin davacı aleyhine hüküm kurulmasında bir usulsüzlük bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin anılan dilekçesi ile bozma ilamı doğrultusunda davacının konusuz kalan davasının esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 23.950,00 TL ret vekalet ücretinin davacıdan alınarak adı geçen davalıya verilmesine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede, "Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır." hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir.
Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
Dava konusu olaya gelince; davacının 08/06/2007 tarihinde davalı ..."nın taksirli eylemi sonucunda yaralanması nedeniyle adı geçen davalı hakkında Bursa 2. Sulh
Ceza Mahkemesinin 2008/145 esası ile yargılama yapıldığı davalı ..."nın suçu sabit kabul edilerek cezalandırılmasına karar verildiği, adı geçen davalı aleyhine davacı tarafından Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/347 esas sayılı dosyasıyla yaralanmasına dayalı olarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulduğu, bu davanın dava tarihinin 05/07/2007 olduğu, davalılar arasındaki muvazaalı olduğu iddia edilen Eyüp 1. İcra Müdürlüğünün 2008/1435 sayılı icra takip dosyasındaki takibe dayanak senedin ödeme tarihinin 10/12/2007 olduğu, senede dayalı olarak başlatılan takibin ise 04/03/2008 tarihli olduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar takibe dayanak gösterilen senedin keşide tarihi olarak 10/07/2006 tarihi gösterilmiş olsa da, davalılar arasında takibe konu senedin gerçek bir hukuki ilişkiye dayandığı da dosya kapsamında ispatlanamamıştır. Bu haliyle eldeki dava yargılama sırasında davalılar arasındaki takibin düşmesiyle konusuz kalsa da dava tarihi itibariyle davacının yaralanması nedeniyle açtığı tazminat davasının dava tarihinin, davalıların takip tarihinden çok önce olduğu anlaşılmakla, davalılar arasındaki takibin muvazaalı olduğu dolayısıyla davacının dava tarihi itibariyle dava açmakta haklı olduğunun kabulü iktiza eder. Buna göre, iptali istenen takip miktarı ile davacının tazminat alacağından hangisi daha düşük ise bu miktar üzerinden davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu yön gözetilmeden davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11/02/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.