12. Ceza Dairesi 2015/15053 E. , 2016/2818 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Özel hayatın gizliliğini ihlal
Hüküm : TCK"nın 134/2-1, 62/1, 53/1. maddeleri gereğince mahkumiyet
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Gerekçeli karar başlığında, 13.06.2009-15.06.2009 olan suçun işlendiği tarihlerin, “13/06/2009” şeklinde eksik gösterilmesi, mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım yanlışlığı olarak kabul edilmiştir.
Oluşa ve dosya kapsamına göre; resmi nikahlı eşi olan katılan ..."nın boşanmak istediğini söyleyip, ortak konuttan ayrılmasına tepki duyan sanık ..."un, evlilik birliği içerisinde video olarak kaydettiği müstehcen içerikli katılana ait görüntüleri, kullanıcısı olduğu ... adlı elektronik posta adresinden 13.06.2009 günü saat 16.12 ve de.... adlı elektronik posta adresinden 15.06.2009 günü saat 22.32 sularında katılanın dayısı olan tanık Kazim"in elektronik posta hesabına gönderdiği olayda,
Sanığın üzerine atılı TCK"nın 134/2-1. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun sübut bulduğuna, eylemin hukuki nitelendirmesine ve temel cezanın asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesine ilişkin yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
TCK"nın 134/2-1. maddesinde, kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerinin ifşası halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüş iken, suç tarihinden sonra ve hükümden önce 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun"un 81. maddesi ile TCK"nın 134/2. maddesinde yapılan değişiklikle, temel ceza miktarının iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş olması karşısında, TCK"nın 7/2. maddesi gereğince, suçun işlendiği zamandaki kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunun ilgili tüm hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanması ve her iki kanuna göre hükmedilecek sonuç cezalar belirlendikten sonra sanığın lehine olan kanunun tespiti ile lehe kanunun bir bütün halinde uygulanması ve bu durumun hükmün gerekçesine yansıtılması suretiyle hüküm tesisi gerektiği gözetilmemiş ise de; hüküm fıkrasında, sanık hakkında teşdiden ceza tayin edildiği açıklanarak, temel cezanın 3 yıl hapis cezası olarak belirlenmiş olması karşısında, suç tarihindeki düzenlemenin sanık lehine olduğu kabul edilerek hüküm kurulduğu sonucuna varıldığından ve temel cezanın suç tarihindeki lehe olan düzenleme uyarınca üst hadden belirlenmesinde dosya kapsamına nazaran isabetsizlik görülmediğinden, bu husus bozma sebebi sayılmamıştır.
Sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında ve 13.06.2009-15.06.2009 tarihlerinde olmak üzere birbirine yakın zaman dilimi içerisindeki iki eylemiyle katılanın özel hayatına ilişkin görüntülerini ifşa etmesi karşısında, sanığa hükmedilen temel cezada, TCK"nın 43/1. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurularak, sanığa eksik ceza tayin edilmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından, bozma sebebi sayılmamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.05.2013 tarih 2013/11-87-245 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, vekalet ücreti kişisel hakka ilişkin olup, kişisel hakka ilişkin kanuna aykırılıkların Yargıtay tarafından bozma konusu yapılabilmesi için, hükmün karşı hak sahibi tarafından temyiz edilmiş olması gerekir. Bu nedenle, kendisini vekil ile temsil ettiren katılan lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, temyiz edenin sıfatına göre, bozma sebebi olarak kabul edilmemiştir.
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiğine, lehe olan kanun maddelerinin tatbik edilmesi gerektiğine ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık hakkında TCK"nın 53. maddesi tatbik edilirken, 3. fıkraya aykırılık oluşturacak şekilde, TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğuna, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından “koşullu salıverilme tarihine kadar”, diğer kişiler yönünden ise, “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta aynı Kanun"un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hükmün 53. maddenin uygulanmasına ilişkin 5. paragrafının hüküm fıkrasından çıkarılarak, yerine, “Sanığın kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak TCK"nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (d), (e) bentlerindeki hakları kullanmaktan aynı Kanun"un 53/2. maddesi gereğince hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar; TCK"nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hakları kullanmak yönünden ise, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından aynı Kanun"un 53/3. maddesi gereğince koşullu salıverilme tarihine kadar, diğer kişiler bakımından TCK"nın 53/2. maddesi gereğince hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına, TCK"nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendindeki hak yoksunlukları açısından ise Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete"de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesine,” ibarelerinin eklenmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 24.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.