8. Hukuk Dairesi 2013/2859 E. , 2014/3332 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Bünyan Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 19/11/2012
NUMARASI : 2006/189-2012/214
A.. O.. ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Bünyan Sulh Hukuk Mahkemesi"nden verilen 19.11.2012 gün ve 189/214 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 405 ada parsel sayılı taşınmazın 15.000 m2"lik kısmının muristen intikal ve mirasçılar arasında taksim neticesinde kendisine isabet ettiğini, taşınmazı eklemeli olarak 40-50 yıldır malik sıfatı ile zilyetliğinde bulundurmasına karşın kadastro çalışmalarında taşınmazın hazine adına tescil edildiğini açıklayarak dava konusu taşınmazın 15.000 m2"lik kısmının adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili; dava konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerden olduğunu, zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı lehine zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüyle 405 ada parselin tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik muristen intikal, imar ve ihya hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK"nun 713/1, 996, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddeleri gereğince açılan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kazanma koşullarının ve süresinin davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, mahkemece, dava koşulu (aktif dava açma ehliyeti) üzerinde durulmadığı gibi, yapılan araştırma ve incelemede hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Dosyadaki bilgi ve belgeler ile dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanına göre dava konusu taşınmazın davacının babasından kaldığı açıklanmış ancak, davacıya intikal şekli üzerinde durulmamıştır. Davacı, sadece kendi adına tescil isteğinde bulunmuştur. Davacının babası ölmüş ise terekesi elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp her birinin payı taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. Öncelikle davacının babasına ait mirasçılarını gösterir veraset belgesinin dosyaya sunulması için davacı tarafa süre ve imkan verilmesi, yapılacak araştırma ve inceleme sonucu dava konusu taşınmazın satış, bağış veya terekenin paylaşımı sonucu davacıya geçmiş ise davanın bulunduğu bu haliyle yürütülmesi ve aşağıda belirtilecek eksikliklerin yerine getirilmesi zorunludur. Şayet, dava konusu yer satış, bağış veya terekenin paylaşımı yoluyla davacıya geçmemiş ve tereke hala TMK"nun 701 ve 702. maddeleri gereğince elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olup henüz paylaşım yapılmamış ise bir veya birkaç mirasçının tek başına üçüncü kişilere karşı tek başına dava açma sıfat ve hukuki ehliyeti bulunmadığından ve TMK"nun 702. maddesi gereğince böyle bir durumda tasarrufi işlemlerde oybirliği arandığından davanın reddine karar verilmesi düşünülmelidir. Davada bir tasarrufi işlem olup tüm mirasçıların birlikte veya terekeye atanacak bir temsilci aracılığıyla davalı ve üçüncü kişi durumunda bulunan Hazine ve köye karşı dava açmaları gerekmektedir. Dava, mirasçılar arasında açılıp yürüyen bir dava olsaydı bu taktirde aktif husumet ehliyeti göz önünde bulundurulmayacaktı. Somut olayda davanın üçüncü kişilere karşı açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu 405 ada parsele ait kadastro tutanağından; senetsizden, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ileride ekonomik yarar sağlaması mümkün olan yerlerden olduğu gerekçesiyle 686.368,09 m2 yüzölçümünde ve "ham toprak" niteliğiyle 09.08.1995 tarihinde Hazine adına tespit edildiği ve tespitin itiraz edilmeden 21.11.1996 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Kayseri İl Tarım Müdürlüğü"nün 06.03.2007 tarihli yazısına göre de; dava konusu taşınmazın 4342 sayılı Yasa uyarınca 5/b kapsamında değerlendirilerek mera kapsamına alınmış olduğu; 23.11.2007 tarihli yazısında ise; mera tespit, tahdit ve tahsis işlemlerinin tamamlandığı belirtilmiştir.
4342 sayılı Mera Kanunu"nun, 3/d maddesine göre, “Mera: Hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yeri” ifade etmektedir. Aynı Kanun"un 4. maddesine göre de; “Mera, yaylak ve kışlakların kullanma hakkı bir veya birden çok köy veya belediyeye aittir. Bu yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Komisyonun henüz görevine başlamadığı yerlerde, evvelce çeşitli Kanunlar uyarınca yapılmış olan tahsislere ve teessüs etmiş teamüllere göre; mera, yaylak ve kışlakların köy veya belediye halkı tarafından kullanılmasına devam olunur. Mera, yaylak ve kışlaklar; özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zaman aşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz ...” Ne var ki; Mahkemece kadim ve tahsisli mera araştırması yapılmamış, komşu parsellere ait kadastro tutanak ve varsa dayanağı tapu ve vergi kayıtları getirtiltilip mahallinde usulüne uygun olarak uygulanmamış, taşınmazın yüzölçümünün büyüklüğü nedeniyle uyuşmazlığın çözümünde hava fotoğraflarından yararlanılmamıştır. Hal böyle olunca Mahkemece yapılacak iş; dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgeye ait ve tespitin yapıldığı 1996 yılından 20 yıl öncesine ait (1966-1976 yılları arasında) iki ayrı zamanda çekilmiş hava fotoğrafları ile dava konusu taşınmaza komşu parsellere ait kadastro tutanak ve ekleriyle komşu parsellere revizyon gören tapu ve vergi kayıtlarının bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına konulması, taşınmazın bulunduğu köye ait tahsisli ve kadim mera kayıtlarının olup olmadığının İlçe ve İl Özel İdare Müdürlüğü ile Tapu Sicil Müdürlüğü"nden sorulması, varsa mera tahsis tutanağı, mera norm kararı ve mera paftası ile kadim mera kayıtlarının getirtilmesi, uyuşmazlığın meraya ilişkin olması sebebi ile yerel bilirkişi ve tanıkların komşu köylerden seçilmesi, ondan sonra yerel, teknik ve ziraatçı bilirkişi aracılığıyla taşınmaz başında keşif yapılarak taşınmazın kadastro tespit tarihinden önceki niteliğinin belirlenmesi, mera kayıtları uygulanarak kapsamının tayin edilmesi, tahsisli ya da kadim mera olup olmadığının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulması, sözü edilen tapu ve vergi kayıtları ile hava fotoğraflarının uzman bilirkişi jeodezi ve fotoğrametrik uzmanı harita mühendisi, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla zemine uygulanması, dava konusu yerin getirtilen hava fotoğraflarının çekildikleri tarihlere göre kültür arazisi niteliğinde olup olmadığı veya hangi durumda bulunduğu üzerinde durulması, hava fotoğraflarının stereoskopik aletle ve üç boyutlu olarak incelemeye tabi tutulması, komşu taşınmazlara uygulanan kayıtlarla denetleme yapılması, komşu kayıtlarının taşınmaz yönünü ne gösterdikleri üzerinde durulması, yapılan uygulamaların Yargıtay denetlemesine elverişli şekilde teknik bilirkişi tarafından krokisine işaret ettirilmesinin sağlanması, taşınmazın çevre kıyaslaması yapılmak suretiyle niteliği hakkında uzman ziraatçı bilirkişiden görüş alınması gerekmektedir.
Öte yandan, tereke paylaşım tarihinden davacının bağımsız yirmi yıl zilyetliği yok ise, veya tereke henüz taksim edilmemiş ise, muris ve tüm mirasçıları bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14. maddesi gereğince miktar araştırmasının yapılması, belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerini, Tapu Müdürlüğü"nden, zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarını, o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşlerinden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Müdürlüğü"nden, zilyetliğe dayalı tapu kayıtlarının ise ait oldukları mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları bakımından gözönünde tutulması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken dava konusu gözardı edilerek, eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş olması hüküm ve kanuna aykırıdır.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 25.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.