Esas No: 2017/1293
Karar No: 2020/588
Karar Tarihi: 15.09.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1293 Esas 2020/588 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 12.03.2013 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı asıl işverene ait ...’da bulunan işyerinde ve dava dışı alt işveren işçisi olarak 17.02.2006-01.09.2007 tarihleri arasında aylık 1900 USD ücret ile çalıştığını, dava dışı alt işveren aleyhine açtığı dava sonucunda hüküm altına alınan alacakları için başlatılan takibin sonuçsuz kaldığını, bu nedenle alacaklardan müteselsilen sorumlu olan davalı asıl işveren aleyhine dava açtıklarını ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 09.04.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; yetki itirazında bulunduklarını, dava dilekçesinde yer alan iddiaların açıklayıcı ve kanıtlayıcı mahiyette olmadığını, iddia edilen ücretin fahiş miktarda olduğunu, davacının çalıştığı süre içerisinde haklarının eksiksiz ve zamanında ödendiğini, alt işverene karşı açılan davada müvekkili taraf olmadığından savunma yapamadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 14. İş Mahkemesinin 24.10.2013 tarihli ve 2013/209 E., 2013/639 K. sayılı kararı ile; Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2007/485 Esas sayılı dosyasında görülen davada, asıl işveren sıfatının davalı şirkete ait olduğu hususunun maddi vakıa olarak ileri sürüldüğü, cevap dilekçesinde davalının asıl işverenlik sıfatına ilişkin itirazda bulunmadığı, kesinleşen davada hüküm altına alınan alacak miktarlarının talep edildiği, asıl işveren sıfatıyla davalının müştereken ve müteselsilen sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
7. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 23.03.2015 tarihli ve 2013/36846 E., 2015/11064 K. sayılı kararı ile; davalı şirketin adreslerinin gerek ticaret sicil kaydı gerek dosya kapsamındaki tüm belgelerden İstanbul Anadolu İş Mahkemesi yetki alanı içerisinde olduğunun anlaşılmasına göre mahkemece yetkisizlik karar verilmesi gerekirken, davalı tarafın bu yöndeki itirazı dikkate alınmadan karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
8. Ankara 14. İş Mahkemesinin 04.05.2015 tarihli ve 2015/424 E., 2015/641 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yetkisizlik nedeni ile davanın usulden reddine, yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu İş Mahkemeleri olduğuna karar verilmesi ve davacının talebi üzerine dosya yetkili mahkemeye gönderilmiştir.
9. İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesinin 05.11.2015 tarihli ve 2015/797 E., 2015/655 K. sayılı kararı ile; alacağın varlığı ve miktarı ile davalının asıl işveren sıfatı Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) kesinleşmiş kararı ile belirlendiğinden bu hususlarda yeniden yargılama yapılmasına gerek görülmediği, davalının asıl işveren sıfatı ile daha önce hüküm altına alınan alacaklardan alt işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 29.02.2016 tarihli ve 2015/35658 E., 2016/5904 K. sayılı kararı ile; “…Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 401. maddesine göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücret göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma şartlarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı Kanun’un 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece re"sen araştırılmalıdır.
Çalışma hayatında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek, ilgili işçi ve işveren kuruluşları ile Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı internet sitesinde bulunan “Kazanç bilgisi sorgulama” ekranından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda davacının işyerinde 17.02.2006 tarihinden beri kaynakçı olarak çalıştığı, tanık anlatımları gözönüne alınarak fesih tarihi itibariyle ücretini 3.250,00 TL olduğu kabul edilmiştir. Mahkemece emsal ücret araştırması yapılmadan davacı iddiasının kabulü isabetsiz olmuştur. Davacının kıdemi, işi, teknik yeterlilikleri dikkate alınarak yukarıda değinildiği üzere emsal ücret araştırıldıktan sonra tüm dosya kapsamına göre belirlenecek ücret kapsamında alacakların hesaplanması gerekir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı :
12. İstanbul Anadolu 3. Mahkemesinin 12.05.2016 tarihli ve 2016/248 E., 2016/240 K. sayılı kararı ile; Sincan Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi Sıfatıyla) görülen davada davalı Yapı Merkezi A.Ş. taraf olmadığı için alt işveren hakkında verilen karar eldeki davanın davalısı yönünden bağlayıcı değil ise de, alt işverenle ilgili aynı alacak sebebiyle verilen ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen hükmün bu davada kuvvetli delil olduğu, Sincan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) kesinleşen kararında o davanın davalısı ile eldeki davanın davalısı arasında asıl işveren/alt işveren ilişkisi bulunduğu ve her iki şirketin alacaklardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının tespit edildiği, Sincan Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla) kararına dayanak teşkil eden bilirkişi raporunda ücretin dosya içerisinde bulunan hak ediş cetvelleri, banka kayıtları ve tanık anlatımlarına göre günlük net 60 USD, aylık 3.250,00TL olduğu tespit edilerek alacakların bu ücret üzerinden hesaplandığı, aynı iş ilişkisi sebebiyle, aynı alacaklarla ilgili Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen bu ücret tespitinden sonra yeniden ücret araştırması yapılıp yeni bir ücret belirlenmesinin aynı işçinin, aynı çalışması ve aynı iş sebebiyle kamu düzenine aykırı olacak şekilde iki farklı ücret ve iki farklı karar ortaya çıkmasına sebebiyet vereceği, dolayısıyla yargıya duyulan güveni zedeleyeceği belirtilerek ve önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının, dava dışı alt işveren aleyhine açtığı ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen davada kabul edilen ücretinin, davalı asıl işveren aleyhine açılan eldeki davada kuvvetli delil olarak kabul edilip edilemeyeceği, burada varılacak sonuca ve dosya kapsamına göre emsal ücret araştırılması yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle asıl-alt işveren ilişkisinden kısaca bahsetmekte yarar bulunmaktadır.
16. Asıl-alt işverenlik ilişkisi 4857 sayılı İş Kanunu"nun (İş Kanunu/Kanun) “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde düzenlenmiştir.
17. Anılan madde uyarınca “...Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir.”.
18. Belirtilmelidir ki asıl iş, mal ve hizmet üretiminin esasını oluşturan iştir. Bu iş doğrudan üretim organizasyonu içinde yer alır ve üretimin zorunlu unsuru olup asıl işverenin faaliyet alanına göre belirlenir. Yardımcı iş ise, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin olmakla beraber, doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan, üretimin zorunlu bir unsuru olmayan, ancak asıl iş devam ettikçe devam eden ve asıl işe bağımlı olan iştir.
19. 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca çıkarılan Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 4. maddesine göre, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulabilmesi için; asıl işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi işlerinde çalışan kendi işçileri de bulunmalı, alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır. Öte yandan alt işveren, üstlendiği iş için görevlendirdiği işçilerini sadece o işyerinde aldığı işte çalıştırmalıdır. Ayrıca alt işveren, daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kimse olmamalıdır. Ne var ki, daha önce o işyerinde çalıştırılan işçinin bilahare tüzel kişi şirketin ya da adi ortaklığın hissedarı olması, alt işveren ilişkisi kurulmasına engel teşkil etmez.
20. Somut olayda, davacı işçinin alacaklarının tahsili amacıyla dava dışı şirket aleyhine açtığı ve Sincan Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi Sıfatıyla) görülen dava sonucunda 2.416,05 USD kıdem tazminatı, 2.987,63 USD ihbar tazminatı ile 996,60 USD yıllık izin ücretinin alt işverenden tahsiline karar verildiği, dava dilekçesindeki beyana göre alt işverenden tahsil edilemeyen alacaklar için bu defa asıl işveren olduğu iddiasıyla davalı şirkete karşı eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
21. Dosya içerisinde bulunan Sincan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2007/485 E., 2009/357 K. sayılı dosyasında, davalı Önermak Mak. İnş. San. Tic. Ltd. Şti.’nin dava dışı Yapı Merkez İnş. ve San. A.Ş.’nin alt işvereni olarak ...’da iş üstlendiği hususunun çekişmesiz olduğu kabul edilmiş olup, karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27.02.2012 tarihli ve 2009/45162 E., 2012/6001 K. sayılı kararı ile onanmıştır.
22. Eldeki davada, davalı Yapı Merkez İnş. ve San. A.Ş. vekilinin cevap dilekçesinde, dava dışı Önermak Mak. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. ile müvekkili şirket arasında asıl-alt işverenlik ilişkisi bulunmadığı yönünde bir itirazı olmadığı gibi kesinleşen Sincan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/485 Esas sayılı dosyasında da kabul edildiği üzere davalı şirket ile dava dışı Önermak Mak. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu sabittir.
23. Bununla birlikte, davalı şirketin taraf olmadığı, dava dışı alt işveren şirket ile davacı işçi arasında görülen yargılama sonucunda dava konusu edilen alacakların davacının aylık ücretinin 1800 USD olduğu kabul edilerek hüküm altına alınması suretiyle verilen kararın, davalı şirket açısından bağlayıcı olup olmadığı hususu değerlendirilmelidir.
24. Bu noktada ilk olarak “delil”, “kesin hüküm” ve “güçlü delil” kavramlarını kısaca açıklamakta yarar vardır.
25. Medeni usul hukukunda deliller, kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hukukumuzda kesin deliller, ikrar (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı HMK/HMK) m. 188) , senet (HMK m. 199 vd.), yemin (HMK m. 225 vd.) ve kesin hüküm (HMK m. 303) olmak üzere dört tanedir. Takdiri deliller ise tanık (HMK m.240 vd.), bilirkişi (HMK m. 266 vd.), keşif (HMK m.288 vd.) ve kanunda düzenlenmemiş diğer deliller (HMK m. 192) olarak sayılmaktadır. Takdiri deliller yönünden delil türlerinin sınırlı olarak sayılmadığı kabul edilmektedir (Alangoya, Y./Yıldırım, K./Deren Yıldırım, N.: Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2004, s. 341, Arslan, R./ Yılmaz, E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 389-390). Bu açıdan güçlü delil takdiri bir delil türü olarak nitelendirilebilir.
26. Kesin hükme gelince, kesin hüküm 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 303. maddesinde düzenlenmiş olup, şekli ve maddi olarak ikiye ayrılır. Verilen bir hükme karşı kanun yolları kapalı ise veya kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır.
27. Maddi anlamda kesin hükümde ise; dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
28. Önemle vurgulanmadır ki; maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir.
29. Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz.
30. İspat bakımından değerlendirmek gerekir ise; kesin hüküm (mahkeme ilamları) 6100 sayılı HMK"nın 204/1. maddesine göre kesin delil teşkil eder.
31. Birinci davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci bir davada, birinci davada kesin hükme bağlanmış olan husus (HMK m.303/1,2) kesin delil teşkil eder.
32. Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukukî ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hüküm, ikinci davada kesin delil teşkil eder.
33. Bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın tarafları dışındaki başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmez; çünkü iki davanın tarafları farklıdır. Fakat, birinci davada verilen kesin hüküm, ikinci davada güçlü bir takdiri delil teşkil eder (Kılıç, H.: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Cilt II, Ankara, 2011, s. 2341 vd.).
34. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2018/16-643 E., 2019/888 K.; 19.03.2019 tarihli ve 2017/(18)8-2950 E., 2019/320 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.
35. Bu açıklamalar karşısında belirtmek gerekir ki, mahkemenin, davalı şirketin taraf olmadığı ve sadece dava dışı alt işveren aleyhine açılan dava sonucunda verilen kararın davalı şirket yönünden kesin hüküm teşkil etmeyeceğine dair tespiti isabetlidir.
36. Ne var ki, mahkemenin Sincan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2007/485 Esas sayılı dosyasında alacağın varlığı ve miktarının kesinleştiği, emsal ücret araştırması yapılması ve yeni bir ücretin belirlenmesi hâlinde aynı işçinin aynı çalışmasına ilişkin kabul edilecek iki farklı ücret sebebiyle kamu düzenine aykırı şekilde iki farklı kararın ortaya çıkacağına dair direnme gerekçesi yerinde değildir.
37. Yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere, davalı asıl işveren bahsi geçen dosyada taraf olmadığından verilen hüküm eldeki davada davalı şirket yönünden kesin hüküm teşkil etmeyecektir. Zira asıl işveren aleyhine açılan böyle bir davada öncelikle davalı ile dava dışı ve alt işveren olduğu belirtilen işveren arasında asıl-alt işveren ilişkisinin varlığı kanıtlanmalı, sonrasında ise daha önce alt işveren aleyhine açılan davada hükme esas alınan delillere dayanılması hâlinde, bu deliller taraflarca getirilme ilkesi kapsamında eldeki dava dosyası için değerlendirilmelidir.
38. Bu itibarla alt işverenin taraf olduğu davada verilen karar sadece alt işveren yönünden bağlayıcı olup, asıl işverenin taraf olduğu bir başka davada ücret düzeyi noktasında farklı bir sonuca ulaşılabilir. Nitekim medeni usul hukukunda yargılamaya hâkim olan temel ilkeler arasında yer alan “taraflarca getirilme ilkesi” doğrultusunda her dava usulüne uygun şekilde yargılamada sunulan delillere göre karara bağlanacağından, alt işverenin taraf olduğu dava ile asıl işverenin taraf olduğu davada ücret düzeyi bakımından farklı sonuçlara ulaşılabilir.
39. Dosyadaki delillere göre davalı ile hakkında hüküm kesinleşen dava dışı alt işveren arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu açıktır.
40. Bu anlamda olmak üzere direnme konusu davada dosya kapsamında yer alan deliller bir değerlendirmeye tabi tutulmalı, bununla birlikte alt işverenin taraf olduğu yargılamada ulaşılan kesin hükmün de eldeki dava bakımından güçlü delil teşkil edeceği hususu gözetilmelidir.
41. Gelinen noktada, uyuşmazlık konusu itibariyle dosya içeriğinde mevcut delillerin davacının ücretini ispatlamaya yeterli olup olmadığı ile emsal ücret araştırması yapılmasının gerekli olup olmadığı hususu irdelenmelidir.
42. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinde ücretin; bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olduğu belirtilmiştir.
43. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 401. maddesinde de, işverenin, işçiye sözleşmede veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen, sözleşmede hüküm bulunmayan hâllerde ise asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücreti ödemekle yükümlü olduğu ifade edilmiştir.
44. Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödeme olup, işçi tarafından görülen işin karşılığı olarak işveren tarafından ya da üçüncü kişiler tarafından ödenir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir.
45. Ücretin miktarı ve türü, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla taraflarca sözleşme özgürlüğü çerçevesinde kararlaştırılabilir. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmaması hâlinde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve âdetler göz önünde tutularak belirlenir.
46. Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde, Sincan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2007/485 Esas sayılı dosyası içerisindeki delillerin, hak ediş cetvelleri, banka kayıtları, bordrolar ile tanık beyanları olduğunu ifade etmek gerekmektedir.
47. Davacı vekili tarafından sunulan 14.04.2007 tarihinden 2007 yılı Temmuz ayını kapsayan dört adet hak ediş cetveli örneğinde davacının günlük ücreti 60 USD olarak belirtilmiştir.
48. Öte yandan, davacıya ait USD hesabı olduğu anlaşılan banka kayıtlarında “Yapı Merkezi İnş. ve San. A.Ş.” tarafından değişen miktarlarda ve bazı aylarda hangi aya ait olduğu belirtilecek şekilde “maaş” adı altında ödemeler yapıldığı görülmüştür.
49. Bunların yanı sıra Önermak Mak. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. vekilince dosyaya sunulduğu anlaşılan 2007 yılı Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarına ait bordro örneklerinde “ödenecek net maaş” olarak belirtilen miktarlarla bankaya yatan miktarların Eylül ayı hariç olmak üzere aynı olduğu tespit edilmiştir.
50. Ayrıca, yargılama sırasında dinlenilen davalı tanığı davacının ne kadar ücret aldığını bilmediğini, davacı tanığı ise davacının 1800 USD aldığını beyan etmiştir.
51. Yukarıda açıklanan bu maddi ve hukuki olgulara göre, mahkemece bahsi geçen deliller uyarınca davacının ücretinin aylık 1800 USD (fesih tarihi itibariyle geçerli olan kur üzerinden 3.250,00TL) olarak kabul edilmesi isabetlidir.
52. Diğer taraftan, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 12.03.2013 yerine 11.04.2016 olarak gösterilmiş ise de, bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olarak kabul edilmiştir.
53. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,
Aşağıda dökümü yazılı (895,02TL) harcın temyiz edenden alınmasına,Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.09.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.