10. Hukuk Dairesi 2015/10489 E. , 2017/7981 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ödem emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada, 22.01.2002-03.08.2004 tarihleri arasında kalan dönemde 56/80 oranında hisseli ortaklığı ile 22.01.2002 tarihli ortaklar kurulu kararıyla 10 yıl süreyle münferiden imza yetkili müdür olarak görevlendirildiği anlaşılan davacı hakkında davalı kurumca yapılan takip ile 2002 yılının 6. ayı ile 2004 yılının 7. ayları arasındaki kurum alacakları nedeniyle ödeme emrinin gönderildiği, süresinde açılan bu dava ile ödeme emrinin zamanaşımı nedeniyle iptali ile 6183 sayılı Yasanın 35’inci maddesi şartlarının oluşmaması nedeniyle Kuruma karşı borçlu olmadığının tespiti istenilmiş, mahkemece zamanaşımı süresine göre davanın kısmen kabulüne davacının hissesi oranında zamanaşımına uğramadığı kabul edilen 2004 yılı 6. ve 7. aylar bakımından sorumlu olduğuna dair karar verilmiş ise de, verilen kararın yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 22.07.1998 gün ve 4369 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 35. maddesi; “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkânı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.” hükmünü taşımakta iken; 04.06.2008 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak bazı maddeleri dışında aynı gün yürürlüğe giren 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesiyle, 35. maddede yer alan, “şirketten tahsil imkânı bulunmayan” ibaresi "şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan" şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye;
“Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.”
“Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur."
Şeklinde iki fıkra eklenmiştir.
Ayrıca, 5766 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 6183 sayılı Kanunun 3. maddesine eklenen; "Tahsil edilemeyen amme alacağı terimi: “Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen, satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını,”;
Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı terimi: “Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,”ifade eder, olarak açıklanmıştır.
Diğer taraftan ödeme emrindeki dönemler bakımından davanın yasal dayanaklarından biri olan 506 sayılı Kanunun 80. maddesinin; 1. fıkrasına göre, “İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.” 13. fıkraya göre, “Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.” Bu madde; üst düzey yönetici ve yetkililerin sorumluluğu için sigorta primleriyle sınırlı olan, ayrıca prim borcunun doğduğu dönemde tahakkuk ve tediye konularında yetkili olmayı, buna karşın haklı neden olmaksızın bu yükümlülükleri yerine getirmemeyi koşul olarak getirmiştir. Anılan düzenleme kapsamında 22.01.2002 tarihli ortaklar kurulu kararıyla 10 yıl süreyle münferiden imza yetkili müdür olarak görevlendirildiği anlaşılan davacının 506 sayılı Yasanın 80. maddesi uyarınca borçtan dolayı dava dışı şirket ile birlikte müşterek ve müteselsil sorumluluğu olduğunun dikkate alınması gereklidir.
O halde Mahkemece, davacının temyizinin olmaması ve davalı kurum lehine oluşan usuli kazanılmış hak dikkate alınarak, 6183 Sayılı Yasanın 35’inci madde kapsamında sorumluluk şartlarının doğup doğmadığı hususu irdelenmek yerine, 22.01.2002 tarihli ortaklar kurulu kararı ve temsile yetkili müdür sıfatı ile 506 sayılı Yasanın 80’inci maddesi kapsamında zamanaşımına uğramadığı kabul edilen dönemler bakımından hisseli sorumluluk yerine tamamı üzerinden müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunun dikkate alınmaması suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 14.11.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.