8. Hukuk Dairesi 2013/14120 E. , 2014/3229 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Şanlıurfa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2012
NUMARASI : 2011/559-2012/640
Hazine ile S.. B.. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Şanlıurfa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 06.11.2012 gün ve 559/640 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı Hazine vekili, mülkiyeti davalıya ait olan parsel yüzölçümünün dayanak tapu kayıt miktarından fazla olduğunu, çevresinde mera ve hali nitelikte araziler bulunduğunu, miktar fazlası olan kısmın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden elde edildiğini açıklayarak miktar fazlası yerin tapu kaydının iptaliyle Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, hüküm 5841 sayılı Kanun"un yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden önce verilmiş olup;bu Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemeler nazara alınarak oluşturulmuştur.
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanun"un 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen cümlede: "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer Kamu Tüzel Kişileri dâhil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3.maddesi ile aynı Kanuna eklenen Geçici 10.maddesinde ise; "Bu Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır."şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazine"nin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
Ne var ki;hüküm tarihinden önce Anayasa Mahkemesi"nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; "25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa"ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa"ya aykırı olduğuna ve iptaline" karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açık olup diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33.maddesinde yer alan "Hâkim, Türk hukukunu resen uygular" hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, Anayasa"nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı"nın gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi"nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Somut olayda; dava konusu dayanak kayıt miktar fazlası olan yerin Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup olmadığının usulüne uygun olarak araştırılması, dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek taşınmaz bölümünün niteliğinin belirlenmesi, ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa"nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa"nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 388/4. (HMK. m.297/ç) ve HUMK"nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.