Davacı, davalı işveren nezdinde hizmet sürelerinin tespiti ile 29.1.2003 tarihinden itibaren emekliliğe hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ile davalılardan kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. Dava, davacının SSK isteğe bağlı sigortalılık dışında çalışmadığı halde hizmet süresinin tesbitinde dikkate alınan 01.09.1998 tarihinden itibaren 51 gün ve 15.06.1998 tarihinden itibaren de 20 gün çalışmasının yokluğunun tesbitine ve 29.01.2003 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece istemin kısmen kabulü ile 01.09.1998-22.10.1998 tarihleri arasında 51 gün ve 15.06.1998-05.07.1998 tarihleri arasında 20 gün zorunlu SSK sigortalısı olarak çalışmadığının tesbitine,emeklilik ve emeklilik aylığına ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Dava sonucu itibariyle davacının tesbit edilen hizmetlerinin iptaline yönelik olup,davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı yasanın 79. maddesi bu tip davalar için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de davanın niteliğinin kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay"ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olusu her türlü delille ispat kazanabilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları yada komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Somut olayda,iptali istenen dönemlere ilişkin işe giriş bildirgelerinde davacının imzasının bulunduğu,davacının 01.09.1998-01.11.1998 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığının müfettiş raporu ile tesbit edildiği,çalışmalarının Kuruma bildirildiği,mahkemece aldırılan Adli Tıp Kurumunun 15.03.2006 tarihli raporunda sadece davacının Kasım 1998 ayına ait ücret bordrosundaki imza üzerinde inceleme yapıldığı, dinlenen tanıkların yukarıda belirlenmiş şekilde resmi kayıtlara geçmiş ve davacı ile aynı dönem çalışmış kişilerden olmadığı anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş; davanın nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği nazara alınıp, işe giriş bildirgelerindeki imzaların davcıya ait olup olmadığını tesbit etmek, davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlarına geçmiş bordro tanıkları tesbit edilip beyanlarına başvurmak ve davacının davalı işveren nezdinde çalışıp çalışmadığını hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirleyerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 14.02.2008 gününde oybirliğiyle karar verild