14. Hukuk Dairesi 2019/1546 E. , 2020/2616 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 04.05.2014 gününde verilen dilekçe ile kaynak suyuna el atmadan kaynaklı tazminat talebi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 04.07.2018 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, kaynak suyuna vaki el atma nedeniyle tazminat talebine ilişkindir.
Davacılar vekili, Yanıktaş Köyünde kain maliki bulundukları taşınmazların sınırları içinde kaynak suları olduğunu, davalı ... tarafından izinleri olmadan ve kamulaştırma işlemi yapılmaksızın el atılıp borular döşenmek suretiyle taşınmazlardan çıkan kaynak suyunun ilçe merkezine taşındığını, ancak taşınmazlarından çıkan bu su kaynaklarının kendi mülkiyetlerinde olduğunu belirterek, şimdilik 50.000,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı ..., davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece idari yargının görevli olduğundan bahisle davanın usulden reddine dair verilen ilk hüküm davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 02/12/2015 tarihli 2015/9571 Esas, 2015/22862 sayılı Kararıyla bozulmuştur.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin bozma gerekçesinde; davacının taşınmazından çıkan suyun genel su niteliğinde olduğu, davacının kendisinin ve arazisinin ihtiyacına yetecek miktarda suyu öncelikli olarak kullanma hakkının bulunduğu belirtilerek işin esasına girilerek uzman Jeoloji Mühendisi, Ziraat Mühendisi ve Fen Bilirkişi eşliğinde keşif yapılarak, davacının ihtiyaç miktarının ne kadar olduğu saptanarak, davacının talebi de nazara alınarak tazminatın belirlenmesi gerekirken, idari yargının görevli olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; mahkemece, davanın kabulü ile su kullanım hakkı bedeli olarak hesaplanan 140.353,38 TL maddi tazminattan taleple bağlı kalınarak 50.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihi olan 04.05.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı idareden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 756/2. maddesi gereğince "Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur" hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda düzenlenecek resmi senetle tapu malikinin rızası ile kurulabilir.
Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanununun 837. maddesi de "Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde hükmünde belirtildiği üzere, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devri de kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde tapu kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte eşyaya bağlı diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanununun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir (m.704/2). Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile tapu siciline tescil ile kazanılması mümkündür.
Gerçekten Türk Medeni Kanununun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı dava dilekçesinde kendi taşınmazları içerisinde akan kaynak sularının kendisine ait olduğunu belirterek Belediyenin bu kaynak suyunu boru döşemek suretiyle kullanması nedeniyle tazminat talebinde bulunmuştur. Dava konusu suyun genel su niteliğinde olduğu anlaşıldığına göre davacının ihtiyacı dışındaki suda, suya ihtiyacı olan ... Belediyesinin de kullanma hakkının bulunduğu nazara alınmaksızın yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.03.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.