Davacı, davalı işveren nezdinde 1984-Mart 2002 tarihleri arası çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlere göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.
2-Dava, davacının davalıya ait işyerinde 01.02.1986-28.02.2002 tarihleri arasında kesintisiz olarak çalıştığı iddiasına dayalı davalı Kuruma eksik bildirilen çalışmanın tesbiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının Kuruma bildirilmeyen tapuda kayden davalı Y.Ç."a ait Y. H. Yöneticiliği adlı işyerinde 1.12.1986-31.12.1987, davalı Y.Ç.a ait işyerinde 1.12.1992-5.11.2001 tarihleri arasında çalıştığının tesbitine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının Y.H.Yöneticiliği işyerinde 20.03.1986 tarihinde SSK."na verilen işe giriş bildirgesiyle 01.02.1986 tarihinde işe girişinin 31.08.1989 tarihinde çıkışının ve 600 günlük çalışmasının bildirildiği, 600439 nolu dava dışı İ. O.a ait işyerinden 16.11.1989 tarihinde işe girişinin, 31.05.1990 tarihinde çıkışının ve aralıklı olarak 235 gün çalışmasının, davalıya ait işyerinden 1.9.1991- 30.11.1992 tarihleri arasında 330 günlük çalışmanın, 5.11.2001 tarihinden itibaren 56 günlük çalışmasının bildirildiği, işverence mahkemece istenmesine rağmen ücret bordrolarının ibraz edilmediği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa"nın 79/10. maddesi olup yönetmelikle tesbit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurum’ca tesbit edilmeyen sigortalılar, çalışmalarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse bu çalışmaların Kurum’ca dikkate alınacağı belirtilmiştir. Yerleşik Yargıtay görüşü, birden ziyade işe giriş bildirgesi verilmesi halinde çıkış yok ise ilk işe giriş bildirgesi ile son işe giriş bildirgesinin verildiği tarihler arasında geçen çalışmaların hak düşürücü süreye uğramayacağı, çıkış varsa hak düşürücü sürenin her kesim çalışma için ayrı ayrı hesaplanacağı çıkış tarihinden sonra işçinin aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesi veya hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağıdır. Bu nedenle işe giriş ve çıkış tarihleri arasındaki kısmi bildirimin aksinin eşdeğer belgelerle ispat edilebileceği kabul edilmelidir.
Mahkemece davacının 1.2.1986-31.12.1987 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde çalıştığının tesbitine, hak düşürücü süreye uğraması nedeniyle 01.09.1989-16.11.1989 tarihleri arasındaki döneme ilişkin istemin reddine, başka bir işyerinde çalışması sebebiyle 16.11.1989-31.05.1990 tarihleri arasındaki döneme ilişkin istemin reddine, 01.01.1988-31.08.1989, 01.09.1991-30.11.1992, 5.11.2001-31.12.2001 tarihleri arasındaki çalışma Kuruma tam olarak bildirildiğinden ve tesbitine hukuki yarar bulunmadığından bu tarihler arasındaki döneme ilişkin istemin reddine ilişkin olarak verilen hüküm yerindedir.
1.12.1992-5.11.2001 tarihleri arasındaki döneme gelince;
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesinde, bu tür hizmet tespiti davalarının kanıtlanması yönünden özel bir yöntem öngörülmemiştir. Kimi ayrık durumlar dışında; resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki bu tür kanıtların bulunmaması, salt, bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması, inandırıcı olmaları koşuluyla, Kuruma bildirilen dönem bordroları, tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken işverenler tarafından Kuruma bildirilen komşu işyerleri çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kimi diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür.
Mahkemece bu döneme ilişkin istek tanık sözlerine dayanılarak aynen hüküm altına alınmıştır.Oysa, ifadeleri hükme dayanak alınan tanıklar davacının çalıştığı komşu işyerlerinde çalıştıklarını beyan etmişlerse de bu anlatım belgelerle doğrulanmamıştır. Bu bakımdan tanık sözleri çalışma olgusu yönünden somut düzeyde kalmaktadır. Giderek tanık sözlerinin inandırıcı güç ve nitelikte olduğu söylenemez.
Yapılacak iş; davanın nitelikçe kamu düzenine ilişkin olduğu gözönünde tutularak davacı ile aynı tarihte birlikte çalışan ve Sosyal Sigortalar Kurumu"na verilen dönem bordrolarında isimleri bulunan S.K., S.K.ve A. C."ın tanık olarak beyanlarına başvurmak, gerektiğinde ihtilaf konusu dönemde işyerine komşu işyerlerini belediye, emniyet veya jandarma vasıtasıyla saptamak, saptanan bu işyerlerinin kayıtlarına geçmiş kişilerin başka bir anlatımla Bağ-Kur"da, Sosyal Sigortalar Kurumunda, diğer Sosyal güvenlik kuruluşlarında veya resmi kuruluşlarda kayıtları olan komşu işyeri veya benzer işi yapan işyeri sahiplerinin veya çalışanlarının bilgilerine başvurulmak ve olabildiğince delilleri toplayıp, bunları birlikte değerlendirerek sonucuna göre karar vermektir.
Yargıtay HGK."nun 16.6.1999 gün 1999/21-510-527 sayılı, 30.06.1999 gün ve 1999/21-549-555 sayılı, 5.2.2003 gün ve 2004/21-35-64 sayılı, 15.10.2003 gün ve 2003/21-634-572 sayılı kararları da aynı yöndedir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı işverene iadesine, 07.02.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.