9. Hukuk Dairesi 2014/2657 E. , 2015/13932 K.- KUAFÖR DÜKKANI MESUL MÜDÜRÜ
- İŞ İLİŞKİSİ
- ÜCRET ALACAĞINA DAYALI TAKİBİN İPTALİ
- GÖREVSİZLİK KARARININ YASAL İÇERİĞİ
- DAVANIN DAVA ŞARTI YOKLUĞUNDAN REDDİ
- ADİ ORTAKLIK
- İŞ MAHKEMELERİ KANUNU (5521) Madde 1
- İŞ KANUNU (4857) Madde 1
- İŞ KANUNU (4857) Madde 4
- İŞ KANUNU (4857) Madde 8
"İçtihat Metni" Davacı, itirazın iptali ile icranın devamına, icra inkar tazminatından sorumlu tutulmasına karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi H.A.. Ü..tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalıya ait işyerinde sözleşmeli mesul müdür olarak çalıştığını, aylık ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile davalı hakkında icra takibi başlattığını ancak davalının haksız itirazı nedeni ile takibin durduğunu ileri sürerek icra takibine yapılan itirazın iptali ile davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının davalı yanında işçi olarak çalışmadığından mahkemenin görevli olmadığını, davacının ruhsat sahibi olup ruhsatının kullanma karşılığı kuaför dükkanına mesul müdür yapıldığını, anlaşma gereği her ay düzenli ödemelerde bulunulduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının kuaför dükkanı açmak için ruhsatı bulunmadığından bu konuda ruhsatı olan davacının belgesini kullanarak kuaför dükkanını açtığı, davacıya her ay ruhsat parası olarak belli miktar ödemede bulunduğu, davacının fiilen mesul müdür olarak çalışmadığı, kayden gözüktüğü, taraflar arasında iş hukuku kapsamında işçi işveren ilişkisi bulunmadığı, işçilik alacaklarına ilişkin herhangi bir alacağın söz konusu olmadığı gerekçesi ile davanın reddine, karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraflar temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
4857 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrasına göre, iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.
İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukuki-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukuki bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. Bağımlılık iş sözleşmesini karakterize eden unsur olup, genel anlamıyla bağımlılık, hukuki bağımlılık olarak anlaşılmakta olup, işçinin belirli veya belirsiz bir süre için işverenin talimatına göre ve onun denetimine bağlı olarak çalışmasını ifade eder.
Adi ortaklık sözleşmesi ise iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Bu sözleşmenin unsurlarını sözleşme, kişilerin bir araya gelmesi, katılım payı olarak emek yahut mal konulabilme ve ortak amaç oluşturur. Kişinin mal veya emek koyarak ortak olması, aynı yerde iş ilişkisi kapsamında çalışmasına da engel değildir. Özellikle emeğini ortaklığa koyan kişi, ortaklık adına işlem yapmadan hukuki ve kişisel olarak ortaklığa bağlı çalışıyor ise arada iş ilişkisi olduğu kabul edilmelidir.
Dosya içeriğine göre, davacı davalıya ait iş yerinde mesul müdür olarak çalıştığını iddia ederken davalı, davacının işçi olarak çalışmadığından mahkemenin görevli olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Her ne kadar taraflar arasında mesul müdürlük sözleşmesi mevcut ise de, davacı, hakkında yürütülen cezai tahkikat sırasında, emekli maaşından kesiti yapılacağı için dükkanı yanında çalışan davalı üzerine açtığını, kendisinin de bu işyerinde çalışan olarak göründüğünü, elde edilen geliri de üçe böldüklerini, dile getirmiştir. Davacının bu beyanı ve dosyadaki diğer delillere göre taraflar arasındaki ilişkinin iş ilişkisi olmayıp, adi ortaklık sözleşmesi niteliğinde olduğu, zira adi ortaklık sözleşmesinde iki ya da daha fazla kişinin emekleri ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri, somut olaydaki ilişkinin de bu tanıma uyduğu anlaşıldığından, mahkemece arada iş ilişkisi bulunmadığı nitelendirilmesi isabetlidir.
Ancak 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. Maddesine göre; İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur. 5521 sayılı kanunun 1. Maddesinin 1. Fıkrasında belirtilen İş Kanunu, şu an yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Keza 4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Bu nedenle 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları, iş mahkemelerinde çözülecektir. İş mahkemesinin diğer kanunlardaki ayrık düzenlemeler hariç görevli olması için taraflar arasında iş ilişkisi bulunması gerekir. Taraflar arasındaki ilişkinin iş ilişkisi dışında diğer iş görme edimi içeren özel sözleşmeler (vekalet, eser, ortaklık gibi) olması halinde genel hukuk mahkemelerinin(görev uyuşmazlığı), statü hukuku kapsamında olması halinde ise idari yargının görevli olması (yargı yolu uyuşmazlığı) sözkonusu olacaktır. Mahkemece taraflar arasında iş ilişkisi bulunmadığı gerekçesine göre iş mahkemesi görevli olmayacaktır. O nedenle göre genel mahkemeler görevli olacağından görev yönünden davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddi yerine esastan reddine karar verilmesi hatalıdır.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 13/04/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.