10. Hukuk Dairesi 2015/11239 E. , 2017/7693 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, sosyal güvenlik destek prim borcunun bulunup bulunmadığının tespiti ile varsa bu borca faiz uygulanmaması gerektiği ile yapılandırma yapılması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinde "Hüküm sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir", hükmü öngörülmüştür. Hükümlerin çelişkiden uzak ve infaza elverişli olması kamu düzeniyle ilgilidir.
Tarafların dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Diğer taraftan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarında karar verilene kadar sürmesi gerekir.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, ... 2009, önsöz VII).
Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması "Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).
Dava dosyası incelendiğinde, mahkemenin gerekçe kısmında “… davalı kurum tarafından dosyaya sunulmuş 05.06.2014 tarihli yazı ekinde, davacı hakkında tahakkuk ettirilmiş SGDP borcu ve bu borcun gecikme cezası ile bunlara istinaden yapılmış kesintilerin bildirilmiş olduğu görülmüş, 09.03.2013 tarihi itibariyle 8.055,42.-¨ SGDP borcu, 2.256,51.-¨ tespit tarihine kadarki faizi, 975,84.-¨ tespit tarihinden sonraki dönem faizi olmak üzere toplam 11.288,77.-¨ borç çıkarıldığı, 7.886,81.-¨ tahsilat olduğu, kalan bakiyenin 3.400,96.-¨ olduğunun yazılı olduğu anlaşılmıştır. Davacı faiz uygulanmaması ve borçlarının ödenebilmesi için adil bir yapılanma sağlanması talebinde bulunmuş ise de; davacının aylığından aylık dönemleri itibariyle SGDP kesilmemiş olması nedeniyle faiz işletilmemesi talebinin hukuka uygun olmayacağı, ayrıca söz konusu borçlar için adil bir yapılandırma sağlanması işlemi yasal düzenleme ile idari işlem niteliğinde olabileceğinden davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” hususları belirtilerek hüküm kısmında davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmış ise de, sosyal güvenlik destek primi borcunun yargılama safhasında gönderilen yazı ile belirlendiğinin kabul edildiği, faiz talebinin, aylıklardan SGDP kesilmemiş olması nedeniyle yerinde olmadığı gerekçeleriyle herhangi bir hukuki yararın bulunup bulunmadığı irdelenmeksizin davanın esasına girilmek suretiyle reddedilmesi karşısında, davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine dair hüküm kurulması, gerekçe ile hüküm kısmı arasında çelişkiye sebebiyet verdiğinden söz konusu hükmün bozulması gerekmektedir.
2-Kurumun davacıya hitaben yazmış olduğu ve bila tebliğ edilen 10.04.2013 tarih ve 6.604.686 sayılı yazıda, 10.04.2013 tarihi itibariyle 9811,00 TL borcunun bulunduğunun belirtildiği, ilk kesintinin 2013 yılı Mart ayında gerçekleştiği, sonraki aylarda da kesintinin devam ettiği, daha sonra Mahkeme’ye hitaplı 05.06.2014 Tarihli yazıda ise, 09.03.2013 tarihi itibariyle, 8.055,42.-TL SGDP borcu, 2.256,51.-TL tespit tarihine kadarki faizi, 975,84.-Tl tahsilatlarda hesaplanan faiz olmak üzere toplam 11.288,77.-TL borç çıkarıldığı, 7.886,81.-TL tahsilat olduğu, kalan bakiyenin 3.400,96.-TL olduğunun belirtildiği anlaşılmış ise de, söz konusu borcun hangi dönemler arasına ilişkin tahakkuk ettirildiği dosya kapsamına göre belli olmadığı gibi, yapılan kesintilerin de cari aylar için mi yoksa geçmiş dönem borcu için mi yapılıp yapılmadığının anlaşılamadığı, yine söz konusu faiz hesaplamalarının da hangi tarihlere ilişkin olup olmadığı, varsa gecikme zammı bulunup bulunmadığı (gecikme zammına ayrıca faiz uygulanmayacağı gözetilmek suretiyle) hususları belirsiz olduğundan, mahkemece belirtilen hususlar davalı Kurumdan sorulup netleştirildikten sonra, yapılan tahsilatlar da göz önüne alınıp bakiye borcun belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması yerinde görülmemiştir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm sair yönler incelenmeksizin bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 07.11.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.