Davacı, 1.6.1990-15.5.2005 tarihleri arasında çakışan Bağ-Kur sigortalılığının iptaliyle SSK sigortalılığının geçerli olduğunun tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava davacının, 01.06.1990-15.05.2005 tarihleri arasında SSK.’na tabi zorunlu hizmetleri ile çakışan Bağ-Kur sigortalılığının iptali ile 506 sayılı Kanuna tabi sigortalılığının geçerli olduğunun tesbiti istemine ilişkindir.
Mahkemece isteğin kabulüne karar verilmiş ise de bu sonuca eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile varılmıştır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının 1.1.1982-1.11.1983, 17.6.1986-1.7.1986 1.3.1989-5.2.1990 tarihleri arasında vergi, şirket ortaklığından 12.4.1990-16.12.2002 tarihleri arasında Ticaret Odası kaydının bulunduğu, 25.12.1989 tarihinden beri G.A.Ş., 12.4.1990 tarihinden beri E.A.Ş. kurucu ortağı bulunduğu ve E.A.Ş:"nin tüzel kişiliğinin halen devam ettiği, davalı kurumca 20.4.2982-1.11.1983, 16.6.1986-5.2.1990 ve 12.4.1990 tarihinden günümüze kadar 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalı olarak kabul edildiği, davacının 1986 yılı 3. dönemde 3 gün, 1989 yılı 2. dönemde 2 gün, 3.3.1990 tarihi ile 15.5.2005 tarihleri arasında kesintili olarak 344 gün 506 sayılı Yasa"ya tabi sigortalı çalışmalarının bulunduğu, anlaşılmaktadır.
Sosyal Güvenlik Sisteminizde çifte sigortalılık mümkün bulunmayıp, önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığa geçerlik tanınmıştır. Gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve gerekse 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunundaki birbirine paralel düzenlemeler ile bir sigortalının aynı anda birden fazla Sosyal Güvenlik Kurumuna tabi olması yasaklanmış, sigortalının önceden başlayarak devam edegelen sigortalılığına geçerlik tanınarak, çatışan sigortalılık sorunu çözüme ulaştırılmıştır. Yasa sistemimize göre bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kurumuna girebilmesi için hizmet akdine tabi bir işte çalışması yanında başka bir Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında da bulunmaması gerekir. 506 sayılı Yasa’nın 3. madde I-(F) bendinde “ Kanunla Kurulu Emekli Sandıklarına aidat ödemekte olanların”, (K) bendinde “ herhangibir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Bağ-Kur Yasası’nın 24. madde I.II, fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında başka bir Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında bulunmaması koşulu getirilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere iki sigortalılığın bir arada bulunması halinde asıl olan, önceden başlayarak devam eden sigortalılıktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/21-389 – 430 sayılı ve 29.06.2005 günlü Kararı ile 2001/21-627-659 sayılı ve 03.10.2001 günlü kararlarında da bu husus açıkça belirtilmiştir.
Öte yandan 1479 sayılı Yasa’nın 22.02.2006 gün ve 5458 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile değişik 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren Ek. 19. maddesinde bu kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde 5 yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılan bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanarak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren 3 ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Bu madde kapsamına giren sigortalıların hakkında zamanaşımının kesilmesi ve zamanaşımının işlememesi ile ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü hakkında Kanun’un 103. maddesinin 1. fıkrasının 6,8, ve 10 numaralı bentleri hariç diğer hükümleri ile aynı Kanunun 104. maddesinin uygulanacağı, yine 5458 sayılı Yasa’nın 14. maddesi ile eklenen ve 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren geçici 26. maddesine göre bu kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde 31.03.2005 tarihi itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalılar ve hak hak sahiplerinden bu sürelere ilişkin prim borçlarını yeniden yapılandırma talebinde bulunmayanlar veya yeniden yapılandırma talebinde bulundukları halde yapılandırma haklarını kaybedenler hakkında ek. 19. madde hükmü uygulanacağı bildirilmiştir.
Somut olayda davacının 13.3.1990-11.3.1991 tarihleri arasındaki 506 sayılı Yasa"ya tabi sigortalılığı 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalılığından önce başladığından mahkemece davacının 13.3.1990-11.3.1991 tarihleri arasında 506 sayılı Yasa"ya tabi sigortalı olduğunun kabulü ile 12.4.1990-11.3.1991 tarihleri arasındaki 1479 sayılı Yasa7ya tabi sigortalılığının iptaline ilişkin olarak verilen hüküm yerindedir. Ancak davacının 28.4.1991- tarihinde başlayıp kesintili olarak 15.5.2005 tarihine kadar devam eden 506 sayılı Yasa"ya tabi sigortalılığı 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalılığından sonra başladığından 506 sayılı Yasa"ya tabi sigortalılığına değer vermek mümkün olmayıp davacının 11.3.1991 tarihinden dava tarihine kadar devam eden 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalılığı geçerli olup mahkemenin baskın sigortalılık gerekçesi yerinde değildir. 23.5.2006 tarihli prim ekstresinden davacının 1983, 1991 ve1992 yıllarında prim ödemelerinin bulunduğu 1992 yılı affından yararlandığı prim borcu bulunduğu görülmektedir. Davadaki istemindende 11.3.1991 tarihinden sonrası için prim ödemek istemediği sonucu çıktığından talebide gözetildiğinde uyuşmazlığa hüküm tarihinden önce 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasa"nın değişik Ek 19. ve geçici 26 maddesinin uygulanacağının kabulü gerekir. Nitekim Yargıtay HGK"nun 21.6.2006 gün ve E:2006/21-363, K: 2006-466, 28.6.2006 gün ve E:2006/21-485, K: 2006-483 sayılı kararlarıda bu yöndedir.
Yapılacak iş; davacının 1992 affındanda yararlanmak suretiyle yaptığı tüm prim ödemelerin tam olarak karşıladığı tarihi Kurum"dan sormak gerektiğinde aktüerya uzmanı bilirkişiden bu hususta rapor alınarak davacının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle Bağ-Kur zorunlu sigortalılığını durdurmak ve bu şekilde tesbit edilen Bağ-Kur sigortalılığı ile çakışan 506 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalılığı iptal etmek, Bağ-Kur sigortalılığının durdurulduğu tarihten sonraki 506 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalılığa geçerlilik tanınarak sonuca gitmektir.
Mahkemece yukarıda açıklanan bu maddi ve hukuki olgular gözönünde bulundurulmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonuca yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 04.02.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.