Esas No: 2016/833
Karar No: 2017/115
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/833 Esas 2017/115 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 03.12.2015
Sayısı : 647-682
Hırsızlık suçundan sanık ..."un 5237 sayılı TCK"nun 142/2-h, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, İstanbul 65. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.12.2015 gün ve 647-682 sayılı hükmün, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 09.03.2016 gün ve 1160-4175 sayı ile;
"Sanığın bina niteliğindeki Köprülü Mehmet Paşa Camii içindeki suça konu eşyayı çalması şeklindeki eylemi nedeniyle 5237 sayılı TCK"nın 142/2-h maddesi uyarınca ceza tayininde bir isabetsizlik görülmemiş; 5237 sayılı TCK"nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür" açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.04.2016 gün ve 13474 sayı ile;
"..Sanığın eyleminin temas ettiği 5237 sayılı Yasanın 142/2-h maddesine bakıldığında, "Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." düzenlemesi yer almakta olup, bu yasal düzenleme 18.06.2014 tarihli 6545 sayılı Yasanın 62. maddesiyle 142. madde metnine eklenmiştir. Öncesindeki düzenleme olan aynı maddenin 142/1-b maddesi ise aynı Yasa ile mülga kılınmıştır. 6545 sayılı Yasanın 62. maddesiyle 142. maddenin 2. fıkrasına bu ekleme yapılırken 142. maddenin 1. fıkrasının (a) bendinde yer alan "Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında" hırsızlık suçunun işlenmesi hali madde metninde muhafaza edilmiştir. Bu maddede değişiklik yapılmaması sebebi ile bina vasfındaki kamu kurum veya kuruluşları ile ibadethanelerde hırsızlık yapılması durumunda hangi fıkra hükmünün uygulanacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Değişiklikten önceki halde 142/1-a ile 142/1-b maddesinin çakıştığı durumlarda özel düzenleme olan 142/1-a maddesinin uygulanacağı kabul edilmekte, esasında ceza miktarları aynı olduğu için sonuç da değişmemekte idi. Ancak değişiklikten sonraki durumda 142/1-a maddesindeki temel cezanın alt sınırı 3 yıl iken, 142/2-h maddesinde temel cezanın alt sınırı 5 yıldan başlamaktadır. İtiraz konusu bu dosyada olduğu gibi, 5237 sayılı Yasanın 44. maddesi gerekçe gösterilerek bu sorunun aşılması yasal olarak mümkün görünmemektedir. Zira, 44. madde metninde, "İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır." düzenlemesi yapılmış olup, madde metninden ve gerekçeden açıkça anlaşıldığı şekilde, icra edilen tek fiil ile aynı suç değil birden fazla farklı suçun oluşması halinde fikri içtima hükmü uygulama alanı bulabilecektir. Nitekim, maddenin gerekçesinin 2. paragrafında, "bir suçun temel ve nitelikli şekillerinin dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir." şeklinde açıkça aynı suçun nitelikli hallerinde fikri içtima hükmünün uygulanamayacağı yazılmıştır. Oysa ki, dosyamızda hırsızlık suçunun nitelikli halleri söz konusudur. Bu haliyle, 5237 sayılı Yasanın 44. maddesindeki fikri içtima düzenlemesi 765 sayılı Yasanın 79. maddesinden farklılık arz etmektedir. 765 sayılı Yasanın 79. maddesinde, "işlediği bir fiil ile kanunun muhtelif ahkamını ihlal eden kimse o ahkamdan en şedit cezayı tazammun eden maddeye göre cezalandırılır." düzenlemesi yapılmış idi ve bu düzenlemede farklı suçun oluşması şartı açıkça madde metni ve gerekçede yer almamakta idi.
Fikri içtima konusuna değindikten sonra, sorunun çözümü için özel norm-genel norm (özel hüküm-genel hüküm) ilişkisine de bakıldığında, kanun koyucunun kamu kurum veya kuruluşları ile ibadethanelerden hırsızlık yapılmasını ayrıca tarif edip müeyyide altına almak istediği yasal düzenlemeden anlaşılmakta olup, bu düzenlemelere göre, 5237 sayılı Yasanın 142. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinin bina vasfındaki kamu kurum ve kuruluşları ile ibadethanelerden hırsızlık durumunda 142. maddesinin 2. fıkrasının (h) bendine göre özel norm olduğu görülmektedir. Olayımızda da hırsızlık suçu bina vasfındaki cami içerisinde işlendiğine göre, 142. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinin uygulanması gerekmektedir" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308/3. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 27.04.2016 gün ve 4875-8038 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin hukuki niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Şikâyetçinin, müezzini olduğu Köprülü Mehmet Paşa Camisinden hırsızlık yapıldığını beyan ederek kolluğa müracaat etmesi üzerine soruşturma başlatıldığı,
Olay yeri inceleme raporunda; suç yeri olan Köprülü Mehmet Paşa Camii giriş kapısının sağlam olduğunun, girişe göre karşıda bulunan mihrabın sağ üst köşesindeki tablonun yerinde olmadığının belirtildiği,
CD izleme ve olay tespit tutanağında; 08.10.2015 tarihinde saat 13.44"te sakallı, beyaz fesli, siyah cübbeli bir şahsın camiye girerek içeride dolaştığı, saat 13.48"de minberin merdivenlerine çıkıp asılı olduğu yerden "Allah" yazılı tabloyu aldığı ve saat 13.49"da camiden ayrıldığı, görüntülerdeki şahsın daha önce de benzer hırsızlık suçlarından kaydı olan ... olduğu bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi ...; müezzini olduğu Köprülü Mehmet Paşa Camii giriş kapısının öğle namazından sonra açık durduğunu, olay günü akşam saatlerinde caminin iç kısmında mihrabın sağ üst köşesinde bulunan üzerinde arapça harflerle "Allah" yazılı tablonun olmadığını fark ettiğini, güvenlik kamerası görüntülerini incelediğinde, sakallı erkek bir şahsın aynı gün saat 13.45 sıralarında cami içine girip etrafta kimsenin olmadığı bir sırada tabloyu alarak oradan uzaklaştığını gördüğünü, tabloyu çalan şahıstan davacı ve şikâyetçi olduğunu beyan etmiş,
Sanık soruşturma evresinde; Köprülü Mehmet Paşa Camisinden "Allah" yazılı tabloyu aldığını, 10 veya 20 Liraya sattıktan sonra parayı da önüne çıkan ihtiyaç sahiplerine dağıttığını,
Kovuşturma evresinde ise benzer yönde anlatımda bulunmakla birlikte önceki beyanlarından farklı olarak; tabloyu aldıktan sonra Beyazıt Sahaflar Çarşısında 100 Lira karşılığında tanımadığı bir şahsa sattığını,
Savunmuştur.
5237 sayılı TCK"nun 141/1. maddesinde yer alan "zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma" şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun temel şekli tanımlanmış; aynı Kanunun 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri sayılmıştır.
5237 sayılı TCK"nun "Nitelikli hırsızlık" başlıklı 142. maddesinin 1. fıkrasının uyuşmazlık konusu ile ilgili hükümleri;
"(1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
...
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur..." şeklinde düzenlenmiş iken, 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 62. maddesiyle 5237 sayılı TCK"nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi yürürlükten kaldırılarak 2. fıkraya “h) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında” bendi eklenmiş, 1. fıkradaki “iki yıldan beş yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım “üç yıldan yedi yıla kadar hapis” olarak, ikinci fıkradaki “üç yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım ise “beş yıldan on yıla kadar hapis” olarak değiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi 6545 sayılı Kanun ile TCK"nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi muhafaza edilerek ceza süresi artırılmış; aynı Kanun ile bu fıkradaki (b) bendi yürürlükten kaldırılmış; ilga edilen bendin metni korunmak suretiyle aynı maddenin 2. fıkrasına (h) bendi olarak eklenmiş ve bu bentte yazılı suç için beş yıldan on yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.
TCK"nun 142. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki nitelikli hâlin oluşması için hırsızlık suçunun; kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi gerekmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşları kavramından, devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu yasama, yürütme ve yargı niteliğindeki kamu hizmetlerinin görüldüğü yerler anlaşılmalıdır. Örneğin TBMM, bakanlıklar, valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler, üniversiteler, okullar, postaneler, adliyeler, kamu hastaneleri, kamu bankaları birer kamu kurum veya kuruluşudur. Suçun işlendiği sırada bu yerlerin kamu hizmetinin yerine getirilmesi için tahsis edilmiş olması yeterli olup, bina şeklinde bulunması gerekmez. Bu kapsamda, deprem nedeniyle adliye işlerinin görüldüğü bir çadırda gerçekleşen hırsızlık eyleminde bu nitelikli halin uygulanması gerekir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s; 544 vd)
İbadete ayrılmış yer kavramı ise, dış dünyadan ayrılmış ve sadece insanların ibadetlerini yapmalarına özgülenmiş her türlü yer şeklinde tanımlanabilir. Dolayısıyla, ibadete ayrılmış yerin bina niteliğinde olmasında bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Kanun koyucu bu bentte "kime ait olursa olsun" ibaresine yer vermekle, eşyanın kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde olmasını yeterli görmüştür. Eşya, kamu kurum ve kuruluşlarına veya ibadete ayrılmış yerlere ve burada çalışan kişilere ait olabileceği gibi, bu kurum ve kuruluşlarda verilen hizmeti almak üzere gelen kişilere ya da ibadete ayrılmış yerlerde ibadet edenlere de ait olabilir. Önemli olan eşyanın bu yerlerden alınması olup, eşyanın kime ait olduğunun bir önemi yoktur. Ancak madde metni gözetildiğinde, eylemin anılan yerlere ait eklentilerde gerçekleştirilmesi durumunda bu nitelikli hal uygulanmayacaktır.
Bentte düzenlenen diğer bir nitelikli unsur da suçun kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmiş olmasıdır. Burada eşyanın nerede bulunduğu değil tahsis amacı önem taşımaktadır. Örneğin çeşme, parklardaki oyun araçları, elektrik direkleri, sokak lambaları, trafik ışık ve levhaları, telefon telleri, telefon kulübeleri, banklar bu kapsamdadır.
5237 sayılı TCK"nun 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendinde iki ayrı nitelikli hal düzenlenmiş olup, birincisi herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için eşyanın, herkesin girebileceği bir yerde bulunmasının yanında, kilitlenmek suretiyle de muhafaza altına alınmış olması gerekir. Madde gerekçesinde bu husus, "Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir" açıklamasıyla vurgulanmıştır. Herkesin girebileceği yer kavramından, cadde, sokak, pazar yeri veya meydan gibi hiçbir sınırlama, engel olmadan kişilerin girme imkanı bulunan kamuya açık yerler anlaşılmalıdır.
Bentte yer alan ikinci nitelikli hal ise, bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli halde öngörülen "bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış" ibaresinden anlaşılması gereken, eşyanın mutlaka belli bir yere kilitlenmesi ya da gizlenmesi olmayıp, bina veya eklentisi içinde bulundurulmuş olmasıdır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşması için "farklı neviden fikri içtima" ve "görünüşte içtima" kavramlarına da değinmekte fayda bulunmaktadır.
Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanunun 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Görünüşte içtima ise, çeşitli normların aynı fiille ilgili görünmelerine rağmen, aslında bunlardan yalnız birinin uygulanabilmesidir. (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 167) Görünüşte içtima kanunda düzenlenmemiştir, ancak ceza normlarının birbirleriyle olan ilişkisi ve bunların yorumundan aynı fiille ilgili görülen çeşitli normlardan sadece birinin uygulanabileceği sonucuna varmak mümkün olduğundan, kanun koyucunun görünüşte içtima şekillerine yer vermesi gerekmemektedir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara Eylül 2015, 8. Bası, s.519).
Görünüşte içtima halinde gerçekte sadece bir norm ihlal edilmekte olup; diğer normların ihlali sadece görünüştedir. Çünkü suç tiplerine ilişkin normların hepsi fiilin haksızlık muhtevasını tümü ile kapsamakla beraber gerçekte uygulanacak olan norm, haksızlık muhtevası itibarı ile diğer normları da tüketmekte, tüm normlar haksızlık ilişkisi bakımından tamamen örtüşmektedir. Dolayısıyla, normlardan sadece biri gerçekte uygulanma kabiliyetine sahiptir. (Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 73-74)
Görünüşte içtima hallerinde hangi hükmün uygulanması gerektiği, "tüketen-tüketilen norm ilişkisi", "yardımcı (tali) normun sonralığı" ve "özel normun önceliği" gibi ilkelere göre belirlenmektedir.
Bir ceza normu bir veya daha fazla başka ceza normlarını bünyesine almış ise "tüketen-tüketilen norm ilişkisinden" söz edilir. Bu durumda normları bünyesine alan ceza normu, diğer normları tüketmektedir. Bu takdirde fiile sadece tüketen norm uygulanabilecektir. TCK"nun 42. maddesinde tanımlanmış olan "bileşik suç" tüketen-tüketilen norm ilişkisinin tipik görünümlerinden birisidir. Örneğin; yağma suçu, hırsızlık ve cebir/tehdit suçlarını bünyesinde barındırmakta, başka bir anlatımla o suçları tüketmektedir.
Yardımcı (tali) normlar da, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-yardımcı norm ilişkisinin olduğu durumda fiile yardımcı norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun yardımcı norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, "fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde", "kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında" ve "eylemin başka bir suç oluşturmaması halinde" gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir. 5237 sayılı TCK"nun 257 ve 261. maddelerinde de benzer ifadeler bulunduğundan bu maddelerle getirilen hükümlerin yardımcı norm niteliğinde oldukları kabul edilebilir.
Genel norm ile aynı hukuki yararı koruyan özel norm, genel normun tüm unsurlarını taşımakla birlikte genel normda yer almayan özel bazı unsurları da ihtiva etmektedir. Böyle bir durumda "özel normun önceliği" ilkesi uyarınca olaya genel norm değil özel norm uygulanacaktır. Suçun temel ve nitelikli halleri arasındaki ilişki, özgü suç ve genel suç arasındaki ilişki ile genel ve özel kanun arasındaki ilişki, özel-genel norm ilişkisi içinde değerlendirilmektedir. (M. Emin Artuk-A. Gökçen- A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 636; Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, 2015, s. 612-613; Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016, s. 685-686; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara, 2015, s.520). Örneğin, 5237 sayılı Kanunda zimmet suçunu düzenleyen 247. madde hükmü genel norm niteliğinde iken 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 160. maddesinde düzenlenmiş olan zimmet suçu özel norm niteliği taşıdığından, Bankacılık Kanunu kapsamındaki bir banka görevlisinin zimmet suçunu işlemesi durumunda özel normun önceliği ilkesi gereğince 5237 sayılı TCK"nun 247. maddesi değil Bankacılık Kanununun ilgili hükmü uygulanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İşlenen bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşması halinde uygulanma imkanı bulunan TCK"nun 44. maddesinin, bir fiil ile aynı suçun daha ağır veya daha hafif cezayı gerektiren birden fazla nitelikli halinin ihlal edilmesi durumunda uygulanması mümkün değildir. Dolayısıyla aynı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerine ilişkin düzenlemeleri içeren TCK"nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve 2. fıkrasının (h) bentleri arasında farklı neviden fikri içtima ilişkisinden söz edilemeyecektir.
Görünüşte içtima kuralları yönünden ise hırsızlık suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerine ilişkin düzenlemeleri içeren TCK"nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve 2. fıkrasının (h) bentleri arasında tüketen-tüketilen veya asli-tali norm ilişkisinin bulunmadığı kuşkusuzdur. Özel-genel norm ilişkisi bakımından ise anılan bentler, hırsızlık suçunun temel şeklinin düzenlendiği TCK"nun 141. maddesine nazaran özel norm niteliğinde bulunmakla birlikte, kendi aralarında bu türde bir görünüşte içtimaya konu olamayacaklardır.
Öte yandan, kanun koyucunun ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler bakımından, eylemin haksızlık içeriğine ve suçla korunan hukuki değere göre hangi çeşit ve ölçülerde ceza verileceğini belirleme yetkisi vardır. Bu şekilde cezanın caydırıcılık fonksiyonunun da işlerlik kazanması sağlanacaktır. Nitekim, kanun koyucu hırsızlık suçunun mağdurlar ve toplum üzerindeki etkisini göz önüne alarak 6545 sayılı Kanun ile Türk Ceza Kanununun 142. maddesinin 1 ve 2. fıkralarındaki nitelikli hallere ilişkin cezaları artırmış, ilga ettiği TCK"nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde yer alan nitelikli halin haksızlık içeriğinin daha fazla olduğunu kabul edip, daha ağır ceza öngören 142. maddenin 2. fıkrasına (h) bendi olarak eklemiştir.
Kanun koyucu, hırsızlık suçunun ibadete ayrılmış yerlerde bulunan eşya hakkında işlenmesi haline özel bir önem atfederek bu durumu cezayı artıran nitelikli hal olarak kabul etmiştir. İbadete ayrılmış yerin bina niteliğinde olmasında bir zorunluluk bulunmadığı göz önüne alındığında, suçun bina vasfında olmayan ibadete ayrılmış yerlerde işlenmesi durumunda bu nitelikli halin uygulanacağında bir şüphe bulunmamaktadır. İbadete ayrılmış yerin bina vasfında olması durumunda ise bu yerin bina niteliği esas alınmaksızın daha az cezayı öngören 142. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinin uygulanması, aynı maddenin 2. fıkrasının (h) bendinin ancak bu yerlerin ibadete ayrılmış yer vasfını kaybetmesinden sonra tatbik edilmesi sonucunu doğuracaktır ki bu durum kanun koyucunun iradesine aykırılık teşkil edecektir.
Buna göre;
Köprülü Mehmet Paşa Camii içerisinde bulunan tabloyu çalmak suretiyle TCK"nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde düzenlenen "Kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında" ve 2. fıkrasının (h) bendinde düzenlenen "Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında" olmak üzere hırsızlık suçunun iki farklı nitelikli halini ihlal eden sanığın, suçun daha ağır cezayı içeren nitelikli hali olan TCK"nun 142. maddesinin 2. fıkrasının (h) bendi uyarınca cezalandırılması gerekmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkeme hükmü ile bu hükmün onanmasına ilişkin Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.02.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.