
Esas No: 2017/1445
Karar No: 2020/552
Karar Tarihi: 08.07.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1445 Esas 2020/552 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul (Kapatılan) 48. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda kısmen bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı Topak İnş. Malz. Taah. San. Tic. Ltd. Şti. vekili 28.07.2005 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin inşaat malzemeleri satış ve taahhüt işleri yaptığını, 3 numaralı davalı olarak gösterilen ve telefonu verilen, telefonda adının ... olduğunu belirten bir kişinin 19.05.2005 günü saat 15.00 sıralarında müvekkili şirkete ait işyerinin telefonunu aradığını, arayan kişinin 8.500TL (YTL) tutarında çatı malzemesi siparişi verdiğini ve kendisinin...’nın kalfası olduğunu, bu malzemeyi... İnşaat San. Dış Tic. A.Ş. adına aldığını belirttiğini, malzemeyi teslim alacak nakliyeci ile... cirolu 8.500TL meblağlı Yapı Kredi Bankası A.Ş. çıkışlı, Can Sanat Yayınları Yapım Dağıtım Tic. San. Ltd. Şti. keşideli, İstanbul 16.06.2005 tarihli çeki ... plaka nolu kamyonetin sürücüsü... ile gönderdiğini söylediğini, anılan çekin müvekkiline nakliyeci... tarafından getirildiğini ve irsaliye listesindeki malzemeyi irsaliye faturası ile birlikte teslim alıp aynı kamyonete imza mukabilinde malı yükleyip götürdüğünü, alıcının ..., irsaliye sevk adresinin de Taya Kadın Yol Üzeri, Enka B Blokları Karaburun Şantiyesi Arnavut köyü olarak bildirdiğini ve irsaliyenin bu adrese göre düzenlendiğini, oysa yapılan araştırmada olay tarihi itibariyle 0555... nolu telefonun abonmanının ... değil, ... olduğunun tespit edildiğini, bu çeki müvekkilinin ciro edip kullandığını ancak 16.06.2005 tarihinde çekin çalıntı çek olması sebebiyle hakkında ödeme yasağı bulunduğunun ilgili banka tarafından belirtilip ödeme yapılmadığını, çek arkasının yazıldığını ve hamil tarafından müvekkiline iade edildiğini, bunun üzerine malı şirketten imza mukabilinde teslim alan ve irsaliyede imzası bulunan taşıyıcı... çağrılıp sorulduğunda, taşıyıcının özetle, malı şirketten aldıktan sonra kendisini malı teslim almaya gönderen kişinin kendisini 0555... nolu telefondan arayarak Bağcılar Güneşli semtine gelmesini, orada beklediğini söylediğini ve alıcı ile Güneşli"de buluştuklarını ve birlikte ...’de Mevlana Caddesi ve Tavukçu Köprü Caddesinin kesiştiği kavşak No:56 karşısı boş araziye malzemeyi indirdiklerini, malı yıktıran alıcının kendisine ücretini verdiğini ve kendisinin de oradan ayrıldığını belirttiğini, malzemenin indirildiği mahalde müvekkilinin yaptığı araştırmada orada esnaflık yapan kişilerin beyanında, olay günü malzemenin kamyonetten indirildikten kısa bir zaman sonra ... plaka nolu beyaz ford marka kapalı kasa, içi gümüş renkte kaplı panelvan minibüsün geldiğini ve minibüs sürücüsü ile malların başında bekleyen bir kişinin malları minibüse yüklediklerini, arta kalan malzemeyi de plakasını yazamadığı başka bir kamyonete yükleyip ayrıldıklarını belirttiklerini, bu plaka nolu minibüs kayıtları araştırıldığında minibüsün trafik kaydının davalı ... adına kayıtlı olduğunu, 0555... nolu telefonun ise davalı ... adına kayıtlı olup, telefonla mal siparişi veren kişinin kullanımında olduğunu, aynı gün gerek müvekkili ile gerekse nakliyeci ile mal siparişi veren bu kişinin bu nolu telefonla defalarca konuştuğu hâlde çekin çalıntı olduğu öğrenilince bu nolu telefondan arama yapıldığında ulaşılamadığını, böylece müvekkilinin nitelikli ve organize şekilde dolandırıldığını ve 8.500TL zarara uğratıldığını, olay tarihinde 0555... nolu telefonun abonmanı olan ...’ın müvekkiline mal siparişi yapan ve verdiği çek çalıntı olması nedeniyle karşılığı çıkmadığı için müvekkilini zarara uğratan kişi olarak sorumlu olduğunu, sipariş malı müvekkilinden imza mukabilinde teslim alan ve 8.500TL’lik çeki müvekkiline getiren taşıyıcı...’nın, teslim aldığı bu malı irsaliyedeki adres dışında bir yere boşaltmakla ve malı farklı adrese boşalttırma talebini anında müvekkiline bildirmemekle zarardan sorumlu olduğunu, ayrıca... ile kendisine 8.500TL meblağlı çeki teslim edip, müvekkilinden malı almaya gönderen kişinin birbirlerini tanıdıklarını, zira birbirini tanımayan insanların böyle büyük meblağlı bir çeki belgesiz olarak teslim edip, mal almaya göndermesinin olağan görülmediğini, irsaliye adresi dışına boşaltıldığı iddia edilen ve hukuka aykırı şekilde ele geçirilmiş bu malı, mülkiyeti kendisine ait minibüsle bilinmeyen yere ve kişilere taşıyan ...’nun da zarardan sorumlu olduğunu, her üç davalının da müvekkilinin zararından müteselsilen sorumlu olduklarını, haklarında savcılığa şikâyette bulunulduğunu ve tahkikatın devam ettiğini ileri sürerek müvekkilini nitelikli şekilde dolandıran ve onu zarara uğratan davalılardan, müvekkilinin faturaya dayalı mal kaybı sebebiyle uğradığı 8.500TL zararın işleyecek ticari faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili 25.10.2005 tarihli cevap dilekçesinde; 19.05.2005 tarihinde kendisine mal satmak için işyerine gelen ismini Alpay olarak bildiği şahsın müvekkilinden, “karşıdaki bir şirketten mal aldık malı taşıyan şahıs Güneşli’de yanlış adrese malları yıkmış zaten bir kamyonet gönderdik o malları almak için ancak kapasitesi yetmez, senin minibüsle gidip o malları bizim şirkete bırakalım, bu arada sana satmak istediğimiz malları da şirkette görürsün beğenirsen hesaplı olarak sana veririz” şeklindeki ricası üzerine Alpay isimli bu şahsı da yanına alarak ve onun yol göstermesi üzerine söz konusu malların bulunduğu Güneşli’de bulunan ancak adresini hatırlamadığı yere gittiklerini ve bahsedilen malların minibüse sığacak kadarını yükleyerek Alpay isimli şahsın yetkilisi olduğu Benna Elk. Mak. Turz. İnş. Gıda Taah. San. Tic. Ltd. Şti.’ne giderek malları indirdiklerini, müvekkilinin söz konusu Alpay isimli şahısla gittikleri şirkette alışveriş konusunda anlaşmaya varamadıklarından şirketten ayrılarak işyerine döndüğünü, müvekkilinin bu malları taşımadan önce Alpay isimli şahıstan bu malların fatura ve sevk irsaliyesinin bulunup bulunmadığını sorduğunu, bu mallara ait 011706 nolu ve 19.05.2005 tarihli sevki irsaliyesinin fotokopisini aldığını, taşıma işiyle iştigal etmediğinden ve bu taşıma karşılığı bir ücret de almadığından malları taşıdığı şirkete fatura vs kesmediğini, sadece maliyecilerin ve mali polisin çevirip sorması durumunda ne taşıdığını göstermek için tedbiren bu mallara ait sevk irsaliyesinin fotokopisini aldığını, davacının somut kanıtlar olmadan müvekkilini organizasyon içerisinde olmakla suçlamasının haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
6. Davalı... vekili 05.10.2005 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin 34 YL
5508 plakalı kamyonun sürücüsü olduğunu, olay tarihinde İkitelli Keresteciler Sitesi Kamyon Durağında bekleyen müvekkilinin ismini bilmediği bir kişi ile Esenyurt"tan alınacak inşaat malzemesinin Güneşli"ye sevki için 60,00TL’ye anlaşarak davacının deposuna gittiğini, beraberinde getirdiği zarfı işyerine teslim ettiğini, davacının çalışanları tarafından kamyona yükleme yapıldığını, yükleme işi bittikten sonra müvekkili tarafından Güneşli"de gösterilen yere malzemenin indirildiğini, müvekkilinin taşıma işi yaptığı kamyon durağının sabit bir yer olup, plakası kayıtlı olmayan araçların bu duraktan taşıma yapamadığını, olay günü büyük kamyon gerektiğinden müvekkilinin kamyonunun tercih edildiğini, olay tarihinden bir ay kadar sonra davacı şirket yetkililerinin kamyon durağına gelerek müvekkilini bulduklarını, Güneşli"de malzemenin boşaltıldığı yere davacıyı müvekkilinin götürdüğünü, davacının malı teslimden önce çek hakkında istihbarat yapması, Enka gibi tanınmış bir şirkete telefon ederek olayın doğruluğunu ve mal siparişini araştırması gerektiğini, olayda müvekkilinin olsa olsa tanık olabileceğini, olay nedeniyle sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkilinin üçüncü şahıs ile anlaştığı üzere malı taşıdığını, istenen yere teslim ettiğini, edimini yerine getirdiğini, yine ücretini de üçüncü kişiden aldığını, olayda şifahi sözleşme ile mal alışverişinin davacı ile üçüncü kişi arasında yapıldığını, bu koşullarda davacının, üçüncü kişiye mal vererek karşılığında vadeli kambiyo senedi aldığını, bu andan itibaren davacının alacağının kambiyo senedine dayandığını, davacının bu senede dayanarak dava konusu çekin keşidecisi ve lehdarı aleyhine kambiyo yoluyla takip yapma hakkına sahip olduğunu, bu nedenle müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığını, somut bilgilere dayanmadan müvekkilinin organizasyon içinde olmakla suçlanamayacağını belirterek mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
7. Davalı ... vekili 03.02.2006 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin davada hiç kimseyi tanımayan ve 2003 yılından beri köyde çobanlık yaparak geçinen birisi olduğunu, davaya konu dolandırıcılık suçunu işlemediğini, işlemesinin de mümkün olmadığını, 0555... numaralı telefonunun müvekkiline ait olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
8. Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.07.2007 tarihli ve 2005/235 E., 2007/226 K. sayılı ilk kararı ile, her ne kadar davalı...’nın malı kamyonu ile taşıyarak sevk irsaliyesindeki adres dışında bir adrese götürmesi ve davalı ... adına kayıtlı telefonun mal siparişi sırasında kullanılması nedeniyle zarardan sorumlu bulundukları ileri sürülmüşse de, tanık anlatımları ve dosya içeriğine göre davalı...’nın mal taşımak üzere pazarlık usulü anlaştığı kişinin talimatı ile malı aldığı ve yine bu talimat uyarınca malı bildirilen adrese boşalttığı, diğer davalı ...’ın ise anılan tarihlerde İstanbul’da bulunmadığı ve doğrudan malın alımı ile ilgisinin de ispat edilememesi nedeniyle meydana gelen zarardan sorumlu olmadıkları sonucuna varıldığı, davalı ... yönünden ise, taşımacılık işi yapmadığını iddia eden davalının davacı şirkete ait malları Güneşli’den minibüsüne yüklediği ve kendisi tarafından götürüldüğü sabit olup, malların başkası adına taşındığı iddiası ispat edilemediğinden davalının uhdesinde kaldığı ve bu şekilde davacıyı zarara uğrattığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davalılar... ve ... yönünden davanın reddine, davalı ... yönünden ise davanın kabulü ile 8.500TL’nin yasal faizi ile birlikte bu davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
9. Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12.11.2008 tarihli ve 2007/14866 E., 2008/13920 K. sayılı kararı ile; dosyadaki belgelerden dava konusu malzeme alımı olayı ile ilgili verilen çekin çalıntı olup olmadığı ile ilgili Beyoğlu 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/439 E. sayılı dosya ile dava açıldığının ve hâlen derdest olduğunun anlaşıldığı, bu yargılama sonunda çekin çalınmış olmadığının anlaşılması durumunda keşideci olan Can Sanat Yayınları Yapım Dağıtım Ticaret Sanayi Limited Şirketi’nin verilen çek nedeni ile borcu devam edeceğinden bu aşamada henüz
davacının zararının varlığı konusunda bir kesinlik bulunmadığı anlaşıldığından ceza davasının sonuçlanması beklenilerek yapılacak inceleme sonucu bir hüküm kurulması gerektiğinden bahisle temyiz olunan kararın bozulmasına ve davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
11. İstanbul (Kapatılan) 48. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.04.2012 tarihli ve 2011/48 E., 2012/81 K. sayılı ikinci kararı ile; davalı... ve ... hakkında önceki gerekçe tekrarlandıktan sonra uyulan Özel Daire bozma kararı gereği Beyoğlu 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/439 E. sayılı dosya ile Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/288 E. sayılı dosyalarına değinilerek davalı ... aleyhine açılan davanın kabulü ile 8.500,00TL’nin davalı ...’ndan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
12. İstanbul (Kapatılan) 48. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13.01.2013 tarihli ve 2012/13436 E., 2013/689 K. sayılı ikinci bozma kararı ile; 1 nolu bentte davalı ...’nun sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra;
“…2-Davalı ..."nun diğer temyiz itirazına gelince;
a)Dava, haksız eylem nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, davalılardan ... hakkında kabulüne,diğer davalılar hakkında reddine dair verilen kararın Dairemizin 12/11/2008 gün ve 2007/14866 Esas, 2008/13920 Karar sayılı ilamı ile bozulması üzerine yeniden yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiş; karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece bozmadan önce, davalılardan..."nın pazarlık usulü anlaştığı kişinin talimatı ile hareket ettiği, diğer davalı ..."ın olayla ilgisi olmadığı gerekçesi ile onlar yönünden davanın reddine,davacıların dükkanından satın alınarak boş araziye indirilen malzemelerin davalılardan ...’na ait minibüs tarafından alındığının tanık beyanları ile anlaşıldığı ve ceza yargılamasının beklenmesine gerek olmadığı sonucuna varılarak davalı ... yönünden davanın kabulüne karar verilmesi üzerine, karar, davalı ... tarafından olayda sorumluluğu bulunmadığı, davacı ile diğer davalıların sorumlu olduğu gerekçesi ile temyiz edilmiş; Dairemizce özet olarak dava konusu malzeme alımı olayı ile ilgili verilen çekin çalıntı olup olmadığı ile ilgili açılan ceza davasının sonucunun beklenmesi gerekçesi ile karar bozulmuş, diğer temyiz itirazları incelenmemiştir. Yerel mahkemece bozma ilamı sonrasında dosya esasa kaydedilirken sadece ... davalı olarak gösterilmiştir. Oysa, davalı ..."nun temyizi ve dairemizin bozma ilamı nazara alındığında davalılar ... ve... yönünden bozmadan önce verilen karar kesinleşmemiştir. Bu kapsamda davalılar ... ve... hakkında da yargılamaya devam edilerek olaydaki sorumluluklarının tartışılmaması ve adı geçen davalılar yönünden hüküm kurulmaması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
b) Dosya kapsamından, davacı şirketi arayan ... isimli bir kişinin... İnşaat San. Dış Tic. A.Ş adına 8.500 YTL tutarında çatı malzemesi siparişi verdiği ve 16/06/2005 keşide tarihli 8.500 YTL bedelli çeki ... plaka nolu kamyonet sürücüsü... ile göndereceğini söylediği, çeki getiren..."ya davacı şirketçe herhangi bir araştırma yapılmadan malzemenin teslim edildiği, söz konusu çekin çalıntı olduğunun anlaşılması üzerine durumun davacı tarafça soruşturulduğu, yapılan araştırmada davacı şirketi arayan telefonun davalı ..."a ait olduğu, taşıyıcı davalı..."nın telefon talimatı üzerine malzemeyi Güneşli"de boş bir araziye indirdiği ve indirilen bu malzemelerin ... plakalı bir minibüse yüklendiği, minibüsün davalı ... adına kayıtlı olduğunun belirlendiği anlaşılmıştır.
Dava konusu olayda; olayın gelişimi dikkate alındığında tanımadığı kişilerden telefonla gelen siparişe çekle ödeme yapılmasını hiçbir araştırma yapmadan kabul eden davacı şirketin basiretli tacir gibi davranmayarak zararın meydana gelmesinde bölüşük kusuru olduğu gözetilerek BK 43 maddesi gereğince zarardan hakkaniyet uyarınca uygun bir indirim yapılmalıdır. Mahkemece bu yön gözetilmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir…”
gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
14. İstanbul (Kapatılan) 48. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.04.2014 tarihli ve 2013/244 E., 2014/79 K. sayılı kararı ile; davalı ...’nun karar düzeltme talebi ve bu talep ile ilgili Özel Dairece verilen miktar yönünden dilekçenin reddine ilişkin karara aynen yer verilerek mahkemece 12.04.2012 tarihli ilk bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda verilen kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2012/13436 E. sayılı 13.01.2013 tarihli kararı ile bozulması üzerine bozma ilamına yeniden uyularak yapılan yargılama sonunda, dava konusu olayda olayın gelişimi dikkate alındığında tanımadığı kişilerden telefonla gelen siparişe çekle ödeme yapılmasını hiçbir araştırma yapmadan kabul eden davacı şirketin basiretli tacir gibi davranmayarak zararın meydana gelmesinde bölüşük kusuru olduğu gözetilerek Borçlar Kanunu’nun 43. maddesi gereğince zarardan hakkaniyet uyarınca uygun bir indirim yapılmasına karar verildiği ve neticede davacı şirketin zararın 6.000TL’lik kısmından sorumlu olması gerektiği, davalı ...’nun dosyadaki savunması ve dosya kapsamına göre daha az kusurlu olduğu gözetilerek hakkaniyet uyarınca 2.500TL’den sorumlu olması gerektiğine karar vermenin uygun olacağı, dava ve cevap dilekçesi, mahkemenin daha önceki kararları ve Yargıtay bozma kararları, tüm dosya kapsamı ve yargılamada edinilen kanaat sonucu davanın kısmen kabulü ile 2.500TL’nin yasal faizi ile birlikte davalı ...’ndan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız fiilden kaynaklanan zararın tazmini istemli eldeki davada; Mahkemece verilen ilk kararda davalı ... yönünden davanın kabulüne, diğer davalılar... ve ... hakkındaki davanın ise reddine karar verildiği ve bu kararın davalı ... tarafından temyizi üzerine bozulduğu, bu aşamadan sonra mahkemece eldeki davada davalı olarak sadece ...’nun gösterilerek yargılamaya devam olunduğu görülmekle, davalılar... ve ... hakkındaki kararın kesinleşip kesinleşmediği, burada varılacak sonuca göre bu davalılar hakkında yargılamaya devam edilerek haklarında bir hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; mahkemece davalılar... ve ... ile ilgili Özel Daire bozma nedenine uyulmamasına ilişkin ara kararı verildiği, direnme olarak adlandırılan karar başlığında bu davalıların gösterilmediği gibi kararın gerekçesinde de bu davalılar yönünden direnildiğinin belirtilmediği gibi hüküm fıkrasında bu hususta bir karar da verilmediği görülmekle, ortada usulüne uygun bir direnme kararının varlığından bahsedilip edilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre de direnme olarak adlandırılan kararın 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın (Anayasa) 141/3 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı HMK/HMK) 297. maddeleri anlamında gerekçe ihtiva edip etmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
18. Ön sorunun çözümünde mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
19. 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
20. 6100 sayılı HMK"nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde;
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
21. Yasal düzenlemeye göre bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
22. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
23. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları tatmin etmez (Kuru, B./ Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).
24. Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
25. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
26. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2016 tarih ve 2014/11-638 E., 2016/501 K; 08.11.2017 tarih ve 2017/13-1699 E., 2017/1300 K.; 04.04.2018 tarih ve 2015/9-2883 E., 2018/675 K. sayılı kararlarında da bu hususlar benimsenmiştir.
27. Nitekim 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
28. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
29. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
30. Ayrıca, yerel mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün kararlardan olup mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
31. Bu nedenle; bir davanın taraflarının, o dava yönünden mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur. Mahkeme, bozma nedenlerinden her birine, hangi sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymalıdır.
32. Zira, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
33. Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
34. Bu genel açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; Özel Dairenin 13.01.2013 tarihli ve 2012/13436 E., 2013/689 K. sayılı ikinci bozma kararı sonrasında mahkemece 21.11.2013 tarihli duruşmada verilen ara karar ile davalılar... ve ... ile ilgili bozma nedenine uyulmamasına ancak davalı ... ve davacıyla ilgili olan bozma nedenine uyulmasına karar verilerek yargılamaya devamla karar verilmiştir. Ancak mahkemece incelemeye konu 01.04.2014 tarihli ve 2013/244 E., 2014/79 K. sayılı kararda, davalılar... ve ... ile ilgili olarak bozma kararının hangi nedenle doğru bulunmadığına, hangi gerekçeyle direnildiğine ilişkin herhangi bir gerekçeye yer verilmediği anlaşılmaktadır.
35. Bu hâliyle anılan kararın Anayasanın ve yasanın aradığı anlamda gerekçe içerdiğinden söz edilemez.
36. O hâlde, mahkemece yapılacak iş; özellikle Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6100 sayılı HMK’nin 297. maddesi gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma gerekçelerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişletilerek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
37. Yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek, anlaşılabilir ve denetlenebilir gerekçe içerir nitelikte direnme kararı verilmek üzere salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak direnme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararının, değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre davalı ...’nun sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440/III-1. maddesi uyarınca, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.07.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.