1. Hukuk Dairesi 2014/16118 E. , 2016/4086 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Davacı, kayden paydaşı olduğu 3102 ada 2 parsel sayılı taşınmazına davalının yapılaşmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur.
Davalı, taşınmazın imar uygulaması öncesi geldisi olan 384 parsel sayılı taşınmazda annesinin payı bulunduğunu, kendisinin de taşınmazı annesine teban kullandığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının mülkiyetten ya da sözleşmeden kaynaklanan bir hakka dayanmaksızın yapılaşmak suretiyle dava konusu taşınmaza müdahale ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının paydaşı olduğu 3102 ada 2 parsel sayılı taşınmazın, 27.02.2007 tarihli imar uygulaması ile oluştuğu, taşınmazın bir kısmında davalının tasarrufunda olan yapının bulunduğu, anılan taşınmazda davalının kayıttan veya mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Somut olaya gelince, mahkemece yukarıdaki ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Fen bilirkişisi tarafından sunulan raporda; yapının bulunduğu bölümün, imar uygulaması öncesinde 384 parsel sayılı taşınmazda yer aldığı, 384 parsel sayılı kadastro parselinin çekişme konusu 3102 ada 2 parsel sayılı taşınmazın geldisi olduğu, kadastral parselde davalının annesinin payının bulunduğu belirtilmektedir. Ne var ki; çekişmeli taşınmazın imar uygulamasına ilişkin evraklar ile imar öncesi kadastral parselin tedavüllü tapu kayıtları getirtilmediği gibi davalının, annesine teban taşınmazı kullandığı savunması üzerinde durulmadığı görülmektedir.
Hâl böyle olunca, öncelikle çekişmeli taşınmazın imar öncesinden itibaren tedavül kayıtlarının ve krokilerinin getirtilmesi, gerek kadastral kayıtlar, gerekse imar kayıtları mahalline keşfen uygulanarak mevcut müdahalenin imar uygulaması nedeniyle oluşup oluşmadığının ve yıkıma konu edilen yapının yer aldığı taşınmazda davalının imar öncesinde hukuken korunmaya değer bir hakkının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması, davalının annesine teban kullanım savunmasının araştırılması, müdahalenin imar uygulaması ile oluştuğunun ve davalının imar öncesi bir hakkının bulunduğunun belirlenmesi halinde, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve uygulama ile hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.