Esas No: 2022/13385
Karar No: 2022/16893
Karar Tarihi: 05.12.2022
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2022/13385 Esas 2022/16893 Karar Sayılı İlamı
6. Ceza Dairesi 2022/13385 E. , 2022/16893 K."İçtihat Metni"
... Asliye Ceza Mahkemesinin 25/11/2015 gün ve 2015/20 Esas, 2015/653 Karar sayılı ilamı ile sanığın 5237 sayılı TCK’nın 163/3. maddesi gereğince beraatine karar verilmiştir. Hükmün süresi içerisinde katılan vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nce yapılan inceleme sonucunda hükmün 04.10.2022 tarihli 2022/1326E – 2022/14397K sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiştir. Dairemizin bu kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nca özetle;
Sanığa atılı 5237 sayılı TCK'nın 163/3 maddesinde düzenlenen karşılıksız yararlanma suçunun yaptırımı bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olup TCK'nın 66/1-e. maddesi uyarınca bu suçların asli dava zamanaşımı süreleri sekiz yıl, aynı Kanun'un 67. maddesinin dördüncü fıkrası göz önüne alındığında ise kesintili dava zamanaşımı süresi on iki yıldır. Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 08.04.2009 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, sanık hakkında dava zamanaşımını süresi, Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin inceleme tarihinden önce 08.04.2021 tarihinde dolmuş bulunmaktadır. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin beraat hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 04.10.2022 tarihli 2022/1326E – 2022/14397K sayılı ilamına karşı sanık lehine itiraz edilmiştir.
Bunun üzerine itirazla ilgili yeniden değerlendirme yapılmak üzere dosya Dairemize gönderilmekle okunarak gereği görüşülüp düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
5271 sayılı CMK'nın 223/9. maddesinin hükmünün uygulanması ve özellikle “Derhâl” kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.
Birinci görüşe göre; CMK'nın 223/9. maddesinde yer alan “Derhâl” kavramını, “… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek”, “İşin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ya da “kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri”yle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; örneğin sanığın ölümü nedeniyle için dosyanın esasına girmeden, kararı bozmak ve davayı düşürmek gerekir.
Doktrin tarafından büyük ölçüde benimsenen diğer görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, iş bu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde davanın zamanaşımından düşürülmesi gerekir.
Aşağıda açıklayacağımız gerekçeler ışığında birinci görüşün; kanunun lafzına da, ruhuna da uygun olmadığını düşünmekteyiz.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK’nın yazılı bir gerekçesi yoktur. “Derhâl” kelimesi “Çabucak” (bkz. tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde; “davanın esasına girmeden”, “delil takdiri gerektirmeyen durumlar” ya da “fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları CMK’nın 223/9. maddesinin uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.
Değil mahkeme ve hâkim, gerektiğinde Cumhuriyet Savcısı ve kolluk amiri (Örneğin; CMK'nın 119. maddesi hükmü uyarınca aramada ...), kolluk ve hatta üçüncü kişiler (CMK'nın 90. maddesi hükmü uyarınca, suçüstü halinde “herkes” tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir. ) bile, “Delil takdiri” yapabilirken, işi bu olan hâkimin, delil takdirine giremeyeceği görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hâkimin, CMK'nın 223/9. maddesi bağlamında da delilleri serbestçe takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.
Esasen fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse; bu iddianame, iadeye mahkûmdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise, o taktirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz konusudur.
Kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.
Kanaatimizce, “derhâl” kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; İ.H.A.S. 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36 ve 38. maddelerinde vurgulanan “Masumiyet Karinesi” ve “Adil Yargılanma Hakkı” ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan “Lekelenmeme Hakkı” dikkate alınmak suretiyle, “yargılamanın geldiği aşama itibariyle” diğer bir ifadeyle “ilâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan ...” olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 223/9. maddesi hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden (1- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, 2- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, 3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, 4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve 5- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir. Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.
Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, “durma” “düşme” veya “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilemez.
Zamanaşımına ilişkin görüşümüz sanığın ölmesi durumunda da geçerlidir.
Somut olayda, sanık aleyhine, 05.02.2008 tarihinde işlediği iddia olunan karşılıksız suçundan açılan davada ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesi 02.02.2017 tarihinde, sanığın eylemi suç teşkil etmediğinden CMK 223/2-a maddesi uyarına beraat kararı verilmiş olup, işbu karar katılan vekili tarafından temyiz edilmiştir.
5271 sayılı CMK'nın 223. maddesinin âmir hükmü uyarınca; dava zaman aşımı süresi dolmasaydı, davanın esasına girip, işbu kararı bozmamız gerekirdi diyorsak artık; sırf yargılama dava zaman aşımı süresi içinde sonuçlandırılamadı, diye davayı düşüremeyiz, yâni sanığı lekelenmiş durumda bırakamayız.
Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, kuruma kayıtlı olup, borcu yüzünden kullanıma kapatılmış sayacı sadece açarak kullanması şeklinde gerçekleşen eylemi, enerjinin sayaçtan geçmesi sebebiyle suç teşkil etmediğinden CMK 223/2-a maddesi uyarınca beraatine dair olarak verilen karar usul ve yasaya uygun olarak değerlendirilmiştir.
Öte yandan sanığa yüklenen fiilin 5237 sayılı TCK’nın 163/3. maddelesi kapsamında karşılıksız yararlanma suçunu oluşturduğu, aynı Kanun’un 66/1-e ve 67/4. maddeleri uyarınca 12 yıllık uzamış dava zamaşımı süresine tâbi olduğu, suç tarihi olan 08.04.2009 tarihinden inceleme tarihine kadar bu sürenin dolduğu anlaşılmış ise de; kararı bozup, dava zamanaşımından düşme kararı vermek yerine, CMK'nın 223/9. maddesinin âmir hükmü uyarınca, sanık yönünden de usul ve yasaya uygun olan beraat kararının onanması gerekmiştir.
Dairemizin anılan kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 18.11.2022 gün ve 2021/155737 sayılı itiraz istemi yerinde görülmemiş olduğundan itirazın reddi ile 5271 sayılı CMK’nın 308/2. fıkrası uyarınca Dairemizin 04.10.2022 tarihli 2022/1326E – 2022/14397K Karar sayılı bozma kararı ile ilgili itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 05.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.