Davacı, murisinden dolayı ölüm aylığı almaya hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, davacının murisinin ölüm tarihini takip eden ay başından itibaren ölüm aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece davacıya 01.06.2005 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanmasına karar verilmiş ise de, , bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Yasanın 41. maddesinde yer alan “üç tam yıl” ibaresini “beş tam yıl” olarak değiştiren 619 sayılı KHK’nın 19. maddesi Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile 8.8.2001 tarihinde yürürlükten kalkmıştır. Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girmesi ile meydana gelen yasal boşluk nedeniyle 4956 sayılı Yasanın 21. maddesi ile 1479 sayılı Yasanın 41. maddesi 2. kez değiştirilmiş ve ölüm aylığı için “beş tam yıl” sigorta primi ödemiş olmak koşulu yeniden getirilmiştir. 4956 sayılı Yasanın 57. maddesine göre ise, yasanın bu hükmü 8.8.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 2.8.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Davacının murisi olan Ali Arabacı’nın 20.04.1982-01.10.1985 tarihleri arasında 3 yıl 5 ay 11 gün 1479 sayılı yasa kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalı olarak prim ödemesinin bulunduğu ve 24.05.2005 tarihinde öldüğü dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Sigortalının ölüm tarihi olan 24.05.2005 tarihi itibari ile 1479 sayılı yasanın 41 maddesine göre 5 tam yıl prim ödemiş olma koşulu yerine getirilmediği için davacının ölüm aylığına hak kazanmadığı ortadadır. Bu nedenle, mahkemece aksi yönde hüküm kurulması isabetli bulunmamaktadır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 14.01.2008 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacılar murisinin, 1479 sayılı yasaya tabi olarak 3 yıldan fazla ancak 5 yıldan az hizmet süresinin bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir.
Yerel Mahkeme, 1479 sayılı yasanın 41. maddesinde ölüm aylığının 3 veya 5 yıllık prim ödeme gün sayısı ile bağlanacağı konusunda yasal boşluk bulunduğu gerekçesi ile davacıların davasının kabulüne karar vermiştir.
Çoğunluk görüşü ile; 1479 sayılı yasanın 41. maddesine göre 5 yıl prim ödeme gün sayısı aradığı ve yasanın bu maddesinin yürürlükte olduğu gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Uyuşmazlığın kaynağı, 1479 sayılı Yasanın 41. maddesinde değişiklik yapan 4956 sayılı Yasa’nın 21. maddesinin, daha önce 3 yıl olan ölüm aylığı bağlama koşulunu 5 yıllık prim ödeme gün sayısına çıkartması ve 4956 sayılı Yasada yer alan değişik 41. maddenin yürürlüğü yönünden yasanın yürürlük tarihinin, Anayasa Mahkemesinin 24.6.2004 gün ve 2004/18Esas 2004/89 Karar sayılı kararı ile iptali karşısında yasal boşluk doğup doğmadığı ve 1322 sayılı Kanunların Ve Nizamnamelerin Sureti Neşir Ve İlanı Ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanun’un 3 üncü maddesi hükmüne göre, 5 yıllık süreyi içeren değişikliğin kendiliğinden yürürlüğe girip girmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Çoğunluk görüşünde; 1322 sayılı Yasanın 3. maddesi hükmüne göre “ Kanun ve nizamnameler,metinlerinde başka suretle sarahat bulunmadığı takdirde,Resmi Gazete ile neşrini takip eden günün başlangıcından hesap edilmek üzere kırk beşinci günün hitamından itibaren Türkiye"nin her tarafında aynı zamanda mer"i olur.” Hükmü gereğince Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu yürürlük maddesi ortadan kalkan kanunun kendiliğinden yürürlüğe gireceği kabul edilmektedir.
Çoğunluk görüşünde sözü edilen, 1322 sayılı Yasa “Kanun ve Nizamnamelerin metninde başka bir suretle sarahat bulunmadığı takdirde Resmi Gazetede yayım tarihini izleyen günden itibaren 45. günün sonunda yürürlüğe gireceğini” öngörmektedir.Yasa koyucunun Yasa metninde kasten veya hata ile yürürlük maddesinin yer almadığı durumları düşünerek böyle bir düzenleme getirdiği açıktır.
Oysa, iptal konusu yasada, yürürlük tarihi açıkça düzenlenmiş ve yürürlük maddesi Anayasa Mahkemesi kararı ile ortadan kalkmıştır.İptal edilen yasa metninde, açıkça yürürlük tarihi belirlendiğinden, öncelikle bu yönü ile 1322 sayılı Yasanın somut olayda uygulama yeri yoktur.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usülleri Hakkındaki Kanunun 153. maddesine göre; “ Anayasa Mahkemesi kararları kesindir.Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü veya bunların belirli madde veya hükümleri, iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gerekli gördüğü hallerde Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” Anayasa Mahkemesi , sözü edilen 153. maddeyi uygulamış ve kararın iptal hükmünün Resmi Gazetede yayınlanmasından 6 ay sonra yürürlüğe gireceğini öngörmüştür.
Anayasa Mahkemesi kararı, 23 Kasım 2004 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanmıştır.Yürürlük maddesi iptal edilen 4956 sayılı yasa ise 2.8.2003 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanmış ve bu yasanın yürürlük tarihi de, söz konusu madde yönünden “ 8.8.2001 tarihinden geçerli olarak yayım tarihinde” olarak belirtilmiştir.
1322 sayılı Yasanın 3. maddesini somut olayda uygulanması durumunda, söz konusu Yasa 2.8.2003 tarihinde Resmi Gazetede yayınlandığından 45 gün sonra yürürlüğe girmesi gerekecektir ki, bu durumda Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir hüküm iptal kararından önce yürürlüğe sokulmuş olacaktır. Yukarıda açıklandığı gibi Anayasa Mahkemesi Kararları kesindir. Yine , 2949 sayılı Yasanın 54. maddesine göre; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri ve kuruluşları bağlar.” İptal kararı Devletin Yasama , yürütme ve yargı organlarını bağladığına göre Anayasa Mahkemesinin kararını ortadan kaldıracak şekilde iptal edilen hükmün kendiliğinden yürürlüğe gireceğinin kabulü ve iptal edilen hükmün iptal gerekçesine aykırı şekilde iptal hükmünden önceki bir tarihten yürürlüğe girdiğinin kabulü olanaklı değildir.
Anayasa Mahkemesinin İptal gerekçesinde de bu husus açıkça belirtilmiş “Yasal düzenlemelerin zamanında yapılmaması sonucu yargı kararlarıyla oluşan hukuksal durum gözetilmeksizin kişilerin hukuk güvenliğini zedeleyecek biçimde geçmişten geçerli düzenleme yapılması Anayasa’nın 2, 5 ve 60. maddelerine aykırıdır” sözcüklerine yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, yasanın yürürlük hükmünü geçmişten geçerli düzenleme ile kişilerin hukuk güvenliğinin zedelendiğini açıkça belirleyerek iptal ettiğine ve Yasama organına bu düzenlemeyi yapması için altı ay süre vermiş olmasına karşın, kişilerin hukuk güvenliği gözetilmeden ve bu konuda halâ bir yasal boşluk olduğu ve ölüm aylığı için kişilerin lehine olan 3 yıllık düzenlemenin geçerli olduğunun gerekmesine göre çoğunluk görüşüne katılmıyorum.