Esas No: 1996/250
Karar No: 1996/395
Karar Tarihi: 22.11.1996
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu 1996/250 Esas 1996/395 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 1996/250
Karar No: 1996/395
Temyiz Eden: ... Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf: ...
İstemin Özeti: Bir vergi yükümlüsünün vergi borcundan dolayı haczedilerek güvenilir kişi olarak 21.8.1990 tarihinde davacıya teslim edilen ... plakalı aracın daha sonra ... İcra Müdürlüğünce ikinci kez haczedilerek satılması nedeniyle yedieminlik görevini kötüye kullandığı, söz konusu aracın vergi dairesince istendiği halde teslim edilmediği ve bu yüzden vergi alacağının tahsil edilemediğinden bahisle vergi dairesinin uğradığı zarar miktarı kadar kamu alacağının tahsili amacıyla davacı adına ödeme emri düzenlenmiştir.
Ödeme emrine karşı açılan davayı inceleyen ... Vergi Mahkemesi, ... günlü ve E: ..., K: ... sayılı kararıyla; 6183 sayılı kanunun 83. maddesinde; borçluların, zilyedlerin, güvenilir şahısların, 82. madde gereğince kendilerine bırakılan malları, alacaklı amme idaresince yapılacak ilk talep üzerine derhal ve kendilerine teslim edildiği zamandaki durumları ile geri vermek mecburiyetinde oldukları, bu mecburiyeti yerine getirmeyenler hakkında yapılacak ceza takibinden başka, bu malların kendilerine atfolunamayacak bir sebepten dolayı telef veya zayi olduğunu ispat edemedikleri takdirde, geri verilmeyen malların değerleri tutarınca borçlu sayılıp bu kanun uyarınca takip olunacaklarının hükme bağlandığı, olayda 20.8.1990 tarih ve ... nolu haciz tutanağı ile haczedilip güvenilir şahıs olarak kendisine teslim edilen otomobilin borçlu ...'in başka borçları nedeniyle icra müdürlüğü tarafından ikinci kez haczedildiği, bu haciz işleminin güvenilir kişi olan davacı tarafından 11.3.1992 tarihli dilekçe ile vergi dairesine bildirildiği, vergi dairesi müdürlüğünce de ilgili icra ve iflas müdürlüğüne 12.3.1993 gün ve 768 sayılı yazı ile müracaatta bulunularak satış sırasında vergi dairesine olan borcun gözönünde bulundurulmasının istendiği, daha sonra otomobilin icra ve iflas müdürlüğünce satıldığının anlaşıldığı, her ne kadar idarece güvenilir kişinin görevini kötüye kullandığı iddia edilmiş ise de, görevin ne suretle kötüye kullanıldığının somut olarak ortaya konulamadığı gibi güvenilir kişinin kendisine teslim edilen otomobilin haczedildiğini vergi dairesine bildirmekle ve otomobili icra ve iflas müdürlüğüne teslim etmekle görevini yerine getirdiği, diğer taraftan otomobil açık artırma suretiyle satıldığı, satış da kesinleştiğinden, satışa fesat karıştırıldığı yolunda idarece bir iddiada bulunulmadığından güvenilir kişiye herhangi bir kusur atfedilemiyeceği gerekçesi ile ödeme emrini iptal etmiştir.
Bu karara karşı vergi dairesi müdürlüğü tarafından yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesinin 18.1.1996 günlü ve E:1995/914, K:1996/98 sayılı kararıyla; vergi dairesi temyiz istemi kabul edilerek her ne kadar davacı tarafından aracın icra müdürlüğünce ikinci kez haczi üzerine verilen 11.3.1992 tarihli dilekçe ile vergi dairesi müdürlüğünün haberdar edildiği, vergi dairesi müdürlüğünce 12.3.1993 gün ve 768 sayılı yazı ile icra müdürlüğünden vergi dairelerine olan borcun gözönünde bulundurulmasının istendiği, bu nedenle mahkemece güvenilir kişiye herhangi bir kusur atfedilemeyeceği belirtilmiş ise de, dosyada mevcut ... Asliye Ceza Mahkemesinin ... günlü ve E: ..., K: ... sayılı kararının incelenmesinden; yükümlünün yedieminlik görevini kötüye kullanarak kendisine teslim edilen aracı borçluya iade ettiği, borçlunun başka borcu nedeniyle aracın haczedilerek satılmasına ve vergi dairesi alacağının tahsil edilememesine neden olduğu yolundaki suçun sabit görülerek mahkumiyetine karar verildiğinin anlaşıldığı, anılan kararın, yükümlünün yedieminlik görevini kötüye kullandığının kabulü için yeterli görüldüğü, ceza mahkemesi kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak sonucuna göre karar verilmek üzere mahkeme kararı bozulmuştur.
Bozma hükmüne uymayan ... Vergi Mahkemesi ... günlü ve E: ..., K: ... sayılı kararıyla; bozma kararı üzerine ara kararı ile istenen ve ... Asliye Ceza Mahkemesince gönderilen ... günlü ve E: ..., ... sayılı kararın incelenmesinden; sanık ...'in yedieminlik görevini kötüye kullanarak kendisine teslim edilen aracı borçluya iade ettiği, borçlunun başka bir borcu nedeniyle aracın haczedilerek satılmasına ve vergi dairesi alacağının tahsil edilememesine neden olduğundan suçlu bulunduğu, kararın temyizi üzerine ... Ceza Dairesinin ... tarih ve ...- ... sayılı kararı ile onararak 12.4.1996 tarihinde kesinleştiğinin anlaşıldığı ancak, mahkemenin ilk kararındaki gerekçesinde belirtilen hususlar nazara alındığında güvenilir kişiye herhangi bir kusur yüklenemeyeceği, davalı idarenin 20.8.1990 tarihinde haczettiği otomobili aradan 15 ay geçtiği halde ikinci hacize kadar satış yoluna gitmediği, vergi dairesi müdürlüğünün 12.3.1992 tarihli yazı ile ... İcra İflas Müdürlüğüne alacak miktarını bildirmesinin, davacının 11.3.1992 tarihinde haciz işlemini idareye bildirdiğinin bir göstergesi olduğu, 11.3.1992 tarihinde aracın ikinci kez haczedildiğinden haberdar olan vergi dairesinin aradan iki yıl geçtikten sonra yedieminden otomobilin teslimini istemesinin 6183 sayılı Yasanın 82 ve 83 üncü maddelerinin anlam ve amacına aykırı olduğu gerekçesi ile ilk kararında direnmiştir.
Karar, vergi dairesi müdürlüğü tarafından temyiz edilmiş ve davacının kendisine bırakılan aracın borçludan olan alacaklarının tahsili için satılmak üzere dairelerine teslim edilmediği, bu kişinin görevini kötüye kullandığının mahkeme kararı ile sabit bulunduğu, düzenlenen ödeme emrinin yasa hükümlerine uygun olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi ...'nın Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı ...'ın Düşüncesi: Temyiz başvurusu, yeddiemin olarak kendisine teslim edilen aracın üçüncü kişinin alacağından dolayı icra dairesince haczedilerek satılmasına sebep olduğundan bahisle davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptaline ilişkin Vergi Mahkemesi kararının Danıştay Üçüncü Dairesince bozulmasından sonra aynı Mahkemece verilen ısrar kararının bozulması istemine ilişkindir.
Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma kararı; üzerine atılı yeddieminlik görevini kötüye kullanma suçundan dolayı ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen Mahkumiyeti kararının davacının görevini kötüye kullandığının kabulü için yeterli olduğu ve ödeme emrinİ konu edinen davada bu mahkumiyet kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği yolunda hüküm fıkraları içermektedir. Bu bozma kararının gerekleri, kararı bozulan Mahkemece sözkonusu hususların araştırılması için ara kararı çıkarılmasını ve bu araştırma sonucunda sözkonusu mahkumiyet kararının kesinleştiğinin saptanması durumunda, davanın reddine karar verilmesini gerektirmektedir. Mahkemenin bu araştırmaya girişmesi, yani ara kararı ile mahkumiyet kararının kesinleşip kesinleşmediğini ilgili yerlerden sorması, bozma kararına uyulduğunu gösterir, Bu durumda ise, bozma kararının, davacı hakkındaki mahkumiyetin yeddieminlik görevinin kötüye kullanıldığının kabulüne yeterli olacağı yolundaki hüküm fıkrası, lehine karar verien davalı idare yönünden "usulü müktesep hak" doğracağından; Mahkemenin, uyma kararından rücu ederek eski kararında ısrar etmesi, Yargılama Hukuku bakımından olanaklı değildir.
Dosyada da; Vergi Mahkemesince, bozma kararına uyularak, davacı hakkındaki mahkumiyet kararının kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması amacıyla 9.5.1996 gününde ara kararı verilmiş ve bu suretle anılan kararın 12.4.1996 tarihinde kesinleşmiş olduğunun saptanmış bulunulmasına ve bu hususun kararda da açıkça belirtilmesine karşın, ilk karardaki gerekçe aynen yazılmak ve kimi yeni gerekçeler de eklenmek suretiyle ilk kararda ısrar edilmiştir. Israr kararı, bu haliyle, yukarıda açıklanan Yargılama Hukuku kuralını ihlal etmektedir. Israr kararına eklenen yeni gerekçeler de, bu durumu değiştirecek nitelikte değildir.
Bu nedenle, bozma kararına uyulmakla davalı idare yönünden doğan usulü müktesep hakkın ihlali ile verilen ısrar kararının bozulmasının gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Kayınbiraderinin vergi borçları nedeniyle haczedilen ve yediemin sıfatıyla kendisine teslim edilen ... plaka sayılı aracı vergi dairesinin istemi üzerine teslim edemediğinden bahisle davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali yolundaki direnme kararı temyiz edilmiştir.
6183 sayılı Yasanın, menkul malları koruyacak olanların sorumluluklarını düzenleyen 83 üncü maddesinin birinci fıkrasında; borçlu, zilyet veya güvenilir şahısların, kendilerine korunmak üzere bırakılan menkul malları, alacaklı amme idaresince yapılacak ilk talep üzerine derhal ve kendilerine teslim edildiği zamandaki durumları ile geri vermek zorunda oldukları, ikinci fıkrasında ise bu zorunluluğu yerine getirmeyenlerin, haklarında yapılacak ceza takibinden başka, bu malların kendilerine atfolunamayacak bir nedenle telef veya zayi olduğunu ispat edemedikleri takdirde geri verilmeyen malların değerleri tutarınca borçlu sayılarak, 6183 sayılı Yasa hükümleri gereğince takip olunmaları kabul edilmiştir.
Maddedeki düzenlemeden; hacizli menkul mallar muhafaza altına alınmayarak kendilerine bırakılanlar hakkında hem cezai ve hem de hukuki kovuşturma yapılması öngörülmekle birlikte, cezai kovuşturma sonucunun hukuki sorumluluk üzerinde etkili olmayacağı, daha açık anlatımla ceza kovuşturmasının takipsizlik kararı ile sonuçlanması veya kamu davası açılarak yapılan yargılama sonucunda beraat yada mahkumiyet kararı verilmesinin, borçlu, zilyet veya yedieminin teslim yükümlülüğünü yerine getirmemesinden dolayı hukuki sorumluluğundan bağımsız olduğu anlaşılmaktadır. Esasen aynı yargıya, cezai sorumluluğu düzenleyen Türk Ceza Kanununun 276 ncı maddesinde öngörülen suçun unsurları ile hukuki sorumluluğu düzenleyen ve davanın çözümünde uygulanması gereken 6183 sayılı Yasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının aradığı koşulların farklılığı gözönüne alındığında da ulaşılmaktadır. Bu nedenle, ceza yargılaması sonucunda davacının mahkumiyetine karar verilmesinin davanın çözümüne etkisi bulunmamaktadır.
Dosyadaki belgelerin incelenmesinden, davacının kayınbiraderi olan bir vergi yükümlüsünün bir kısmı kesinleşmiş, bir kısmı ise o tarihte henüz kesinleşmemiş vergi ve ceza borçlarını güvence altına almak amacıyla vergi dairesi müdürlüğü tarafından borçlunun mülkiyetindeki ... plaka sayılı otomobilin 20.8.1990 gününde haczedilerek, güvenilir kişi sıfatıyla davacıya teslim edildiği, borçlunun bir üçüncü kişiye olan başka bir borcu nedeniyle talimatla haciz uygulayan ... İcra Müdürlüğünün ise vergi dairesi haczinden bir yıldan fazla süre sonra ve 22.11.1991 gününde aynı aracı haczederek aracı, 11.3.1992 gününde muhafaza altına aldığı, davacının bu tarihte vergi dairesi müdürlüğünü dilekçe ile haberdar ettiği, ... İcra Müdürlüğünce yapılan hacze ilişkin tutanağa aracın, vergi dairesine hacizli olduğunun yazıldığı ve davalı vergi dairesi müdürlüğünce de 12.3.1992 günlü ve 768 sayılı yazı ile ... İcra ve İflas müdürlüğüne durumun ve borç miktarının bildirildiği ve satış sırasında bu borcun da gözönüne alınmasının istendiği saptanmaktadır.
Cebren takip hükümlerinin uygulandığı durumlarda borçlu, zilyet yada güvenilir kişinin hacze konu menkul malların muhafaza altına alınmasına engel olma olanağı bulunmadığı gibi aynı malın başka bir borç nedeniyle haczi ve takibin sonuçlandırılması ile satışının, 6183 sayılı Yasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen anlamda mahcuzun telef veya zayi olması anlamını taşımadığı da açıktır. Öte yandan aracın icra müdürlüğünce muhafaza altına alındığını aynı gün yazı ile vergi dairesi müdürlüğüne bildiren davacı, kendisine yasanın yüklediği sorumluluğun gereğini de yerine getirmiş olduğundan, ödeme emrinin iptali yolundaki ısrar kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.
Bu nedenlerle temyiz isteminin reddine, 22.11.1996 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
X - K A R Ş I O Y
6183 sayılı Kanunun 83 üncü maddesi güvenilir kişilere, kendilerine teslim edilen malları muhafaza mecburiyeti ile birlikte amme idaresince talep edildiği anda derhal geri vermek mecburiyetini de yüklemiştir.
...'in vergi borçlarından dolayı 20.8.1990 tarihinde haczedilen vasıta 21.8.1990 tarihinde ...'e teslim edilip güvenilir kişi olarak kendisine kanuni sorumlulukları hatırlatılmış olduğu halde adı geçen, söz konusu vasıtayı borçlu ...'e teslim etmiş ve vasıta ...'in elinde iken bu kişinin başka bir borcundan dolayı ikinci kez haczedilerek satılmıştır.
... bu davranışının gerekçesini ... Asliye Ceza Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere "haczin, kesinleşmemiş vergi borcundan dolayı yapıldığını vergi dairesi müdürlüğü ile yaptığı görüşmede öğrendiği" açıklamasına dayandırmıştır.
..., ...'in kayınbiraderidir ve tahmini değerinin çok altında bir bedelle vasıtayı kendisi satın almıştır.
Anılan 83 üncü maddede cezai ve hukuki sorumluluk aynı fiilin vukuuna bağlanmıştır. Bu fiil, güvenilir kişinin kendisine muhafaza için bırakılan malları alacaklı amme idaresinin talebi üzerine derhal ve kendilerine teslim edildiği zamanındaki durumları ile iade edilmemesi halidir. Güvenilir kişiye bırakılan mallar telef veya zayi olduğu takdirde, bu durumun kendilerine yüklenilemeyecek bir sebepten ileri geldiğini kanıtlamaları halinde hukuki sorumluluktan kurtulmaları kabul edilmiştir. Olayda, güvenilir kişinin elindeyken telef veya zayi olan bir mal söz konusu olmayıp, kendisine bırakılmış malı muhafaza görevini kötüye kullanarak borçluya teslim etmesi sonucu amme alacağının tahsiline engel olunması söz konusudur.
Hacizli malı borçluya vererek ikinci kez haczine ve satışına sebebiyet veren kişinin haciz tarihinden sonra bu durumu vergi dairesine bildirmesinin hukuki sorumluluğu ortadan kaldırdığını kabul etmek, bu sorumluluktan kurtulmak için kanunun hiç aramadığı bir sebebi mezkür maddeye ilave etmek sonucunu doğurmaktadır.
Kaldı ki maddede aynı fiilin vukuuna bağlanmış olan cezai ve hukuki sorumluluğun cezai sorumluluktaki suç unsurlarının farklılık arzettiğinden bahisle birbirlerini etkilemediğini söylemek de mümkün değildir.
Zira Türk Ceza Kanununun 276 ncı maddesi, kendisine muhafaza edilmek üzere teslim edilen mahcuz malın sahibine verilmesi halini cezai sorumluluk için yeterli görmüş olup, esasen Asliye Ceza Mahkemesince yükümlünün bu sebeple mahkumiyetine karar verilmekle cezai sorumluluğu tesbit edilmiş ve karar ...'ca onanarak kesinleşmiştir.
Açıklanan nedenlerle davacı adına 6183 sayılı Kanununun 83 üncü maddesi uyarınca düzenlenen ödeme emrinin iptali yolundaki ısrar kararının bozulması gerektiği görüşü ile karara katılmıyoruz.