1. Hukuk Dairesi 2015/17970 E. , 2016/3595 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki davadan dolayı ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 25.12.2013 gün ve 2011/572 Esas - 2013/573 Karar sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 24.06.2015 gün ve 8412-9375 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Davacı, mirasbırakanı ..."nin kayden maliki olduğu çekişme konusu 2822, 2832 ve 2330 parsel sayılı taşınmazlar ile 244 ada 7 sayılı parseli eşi olan davalı ..."ye, ..."nin de 2822, 2832 ve 2330 parsel sayılı taşınmazları davalı ..."ya, 7 sayılı parseli ise kızı olan davalı ..."ye satış suretiyle devrettiğini, murisin kayden maliki olduğu dava konusu 244 ada 5 parsel sayılı taşınmazı oğlu olan ..."a, ..."ın da dava tarihinden sonra dava dışı ..."e satış suretiyle temlik ettiğini, anılan devrilerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, davaya konu 244 ada 5 parsel sayılı taşınmaz bakımından bedele ve diğer taşınmazlar bakımından iptal ve tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... ..."ın, 22.02.2010 tarihli 10.000,00-TL bedelli dekontunu sunarak satış bedelini davalı ..."ye ödediğini, diğer davalılar temliklerin muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar Dairece,"...özellikle 4721 sayılı TMK"nun 6. ve 6100 sayılı HMK"nun 109. maddesi gereğince ispat yükü iddia eden tarafa düşeceğinden ve eldeki davada davacı taraf muris muvazaası iddiasını kanıtlayamadığından yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru olduğuna göre, davacının temyiz itirazının yerinde olmadığı..."gerekçesiyle onanmış, davacı anılan karara karşı karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan ... "un 244 ada 5 parsel sayılı taşınmazını 27.12.1997 tarihinde davalı oğlu ..."a, ..."ın 22.11.2011 tarihinde dava dışı ..."e satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakanın 244 ada 7 parsel sayılı taşınmazını 03.05.1993 tarihinde davalı eşi ..."ye, ..."nin de 21.12.2004 tarihinde davalı kızı ..."ye satış suretiyle temlik ettiği, murisin 2330, 2822 ve 2832 parsel sayılı taşınmazlarını ise 23.09.1997 tarihinde davalı eşi ..."ye, ..."nin de 22.02.2010 tarihinde dahili davalı ..."ye yine satış suretiyle devrettiği, mirasbırakan ..."nin 25.01.2006 tarihinde ölümüyle geriye mirasçı olarak davacı oğlu ... ile davalı çocukları ..., ... ve eşi olan davalı ..."nin kaldığı, mirasbırakan eşi ..."nin ise yargılama sırasında 23.04.2013 tarihinde öldüğü, eldeki davanın 17.11.2011 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, davaya konu 2330, 2822 ve 2832 parsel sayılı taşınmazların dava tarihi itibariyle davalı ... adına kayıtlı olmadığı, bu taşınmaz yönünden davacıların tazminat isteği de bulunmadığına göre anılan taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verilmesi sonucu itibariyle doğrudur.
Ancak, dava tarihinde dava konusu 2330, 2822 ve 2832 parsel sayılı taşınmazların davaya dahil edilen ... adına kayıtlı olduğu, dahili dava yoluyla kimseye taraf sıfatı yüklenemiyeceği gibi dahili davalı ... hakkında harç yatırılmak suretiyle usulünce açılmış bir dava bulunmadığına göre dahili davalı ... hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığı şeklinde karar verilmesi gerekeceği açıktır.
Öte yandan bilindiği üzere;Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; dinlenen tanık beyanları ile davalıların ekonomik durumlarının muristen daha kötü olduğu, murisin taşınmazlarını satmasını gerektirir bir ekonomik güçsüzlüğünün bulunmadığı, diğer yandan davacının İstanbul"da davalıların ise muris ile aynı yerde yaşadıkları, davalının iki çocuğuna verilen taşınmazların ilçe merkezinde olup her ikisinin üzerinde de ev (konut) bulunduğu görülmektedir.
Hâl böyle olunca; tüm bu olgular karşısında mirasbırakan tarafından davalı mirasçılara yapılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sabit olup, davaya konu 244 ada 5 sayılı parsel yönünden davacının isteğini 6100 sayılı HMK"nın 125. maddesi gereğince bedele dönüştürdüğü gözetilmek suretiyle tazminata, çekişmeli 244 ada 7 sayılı parsel yönünden ise tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne, çekişmeli 2822, 2832 ve 2330 sayılı parseller yönünden ise davalıların kayıt maliki olmadığı gerekçesiyle husumetten reddine, davaya dahil edilen ... yönünden ise usulünce açılmış bir dava bulunmadığından ... hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Anılan husus, karar düzeltme isteği sırasında yapılan inceleme ile saptandığından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin olarak karar düzeltme isteğinin açıklanan nedenden dolayı (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 440. maddesi uyarınca kabulüne, Dairenin, 24.06.2015 Tarihli 2014/8412 Esas, 2015/9375 Karar sayılı onama kararının ORTADAN KALDIRILMASINA ve Mahkemenin 25.12.2013 tarihli, 2011/572 esas, 2013/573 karar sayılı kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.03.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle 4721 sayılı TMK"nun 6. ve 6100 sayılı HMK"nın 190. maddesi gereğince ispat yükü muvazaa iddia eden davacıda olmasına, eldeki davada davacının muvazaa iddiasını usulen kanıtlayamamış olmasına göre davanın reddi kararı doğru olduğundan onama görüşünde olduğumuz için sayın çoğunluğun bozmaya ilişkin görüşüne katılmıyoruz.