23. Hukuk Dairesi 2014/8748 E. , 2014/6545 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 03/07/2013
NUMARASI : 2011/411-2013/491
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında temizlik vs. işler için hizmet sözleşmesi düzenlendiğini, davalının işçisi olan dava dışı G..A.. tarafından işçilik alacaklarının tahsili için müvekkili hakkında dava açıldığını, davanın kabul edildiğini ve kararın kesinleştiğini, ilama konu alacağın tahsili için icra takibi başlatıldığını, dosya borcunun 10.670,10 TL"sinin davalıdan alınan teminat mektubunun nakde çevirilmesi suretiyle, bakiye 789,12 TL"nin ise nakden ödendiğini, davalı ile müvekkili arasındaki hizmet alım sözleşmesinin 23. maddesine göre müvekkilinin davalıya rücu hakkı bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 11.459,22 TL"nin ödeme tarihlerinden itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı, yapılan tebligata rağmen cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; dava dışı G.. A.. davalının işçisi olarak davacıya ait işyerinde çalıştığı, işçilik alacaklarının tahsili için asıl işveren olan davacı aleyhine dava açtığı ve dava sonunda hüküm altına alınan miktarın icra yoluyla asıl işveren olan davacıdan tahsil edildiği, alt işveren olan davalı firmadan ödediği miktarı rücuen talep etmekte haklı bulunduğu, toplam yapılan ödemenin 11.459,22 TL olduğu, ancak davacı ile davalı arasındaki ilişki İş Kanunu"nun 6 ve 7. maddesinde düzenlenen asıl işveren, alt işveren ilişkisi olduğundan, Yargıtay emsal içtihatlarına göre asıl ve alt işverenlerin tazminatlardan yarı yarıya sorumlu olmaları gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, 5.335,05 TL"nin 08.06.2011 tarihinden işleyecek yasal faiziyle, 394,56 TL"nin 22.06.2011 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi kapsamında ödenen işçilik alacaklarının rücuen tahsili istemidir.
Temerrüt faizinin başlangıcı yönünde karar davalı tarafça temyiz edilmediğinden, temyiz edenin sıfatı nedeniyle bozma nedeni yapılmamıştır.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
Dava konusu olayda da davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu"ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müseselsilen sorumludurlar.
İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Nitekim dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu"nun 146. maddesinde düzenlenen, “Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteselsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almaya mecburdur. Hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ödeme ile diğerlerine rücu hakkını kazanır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil sorumlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir.
İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir. Yargıtay 13. HD"nin 28.01.2014 tarih ve 2013/22286 E., 2014/2147 K.; 25.02.2014 tarih ve 2013/23685 E., 2014/5067 K. Sayılı ilamları ile Dairemizin 23.06.2014 tarih ve 3992 E., 4794 K. ilamı bu yöndedir.
Somut olayda, taraflar arasında imzalanmış olan sözleşmenin 23. maddesinde "1593 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile ek ve tadilleri; bu kanunlara göre çıkarılacak tüzükler ve bu konularla tüzüklerde ilerde yapılacak değişiklikler gereğince yüklenici ve işçilere ait mükellefiyetler yükleniciye ait olup, sözü geçen hükümler uyarınca yüklenici tarafından yerine getirilmesi gerekli bütün işlemler ve masraflar, yüklenici ve işçi arasındaki ilişkilerden doğabilecek bütün sonuçlar, Sosyal Sigortalar Kurumu "nca alınacak Sigorta Primleri ve bütün vergilerin tutarları yükleniciye ait olacak ve yüklenici tarafından ödenecektir." hükmü mevcuttur.
Görüldüğü üzere sözleşmede SSK mevzuatı gereği işçilere ait mükellefiyetler ile yüklenici ve işçi arasındaki ilişkilerden doğabilecek tüm sonuçlardan açıkça davalı yüklenicinin sorumlu olacağı belirtilmiş olup, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri tarafları bağlayacağından, mahkemece davacının asıl işveren olarak ödemiş olduğu miktarın tamamını davalıdan rücuen tahsilini talep edebileceğinin kabulü gerekirken, emsal olarak alınan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi"nin 01.03.2011 tarih ve 2010/13158 E, 2011/2988 K sayılı ilamında aynı Dairenin 26.01.2009 tarih ve 2008/10024 E., 2009/615 K. sayılı ilk bozma ilamı ve somut olayın özellikleri incelenmeksizin, emsal uyuşmazlıkta davacının dava dışı işçinin iş akdini haksız olarak feshettiği, işverenler arasında iç ilişkideki hususları düzenleyen sözleşmede iş akdinin haksız feshi halinde doğacak tazminattan hangi tarafın sorumlu olduğuna ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle BK"nın 146. maddesi uyarınca sorumluluğu eşit olarak üstlenmeleri gerektiği hususları ve buna ilişkin ilke gözardı edilip, işbu davadaki uyuşmazlığa emsal teşkil etmeyeceği açık olan bozma ilamı esas alınarak, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
Öte yandan, dava dilekçesinde, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesine dayalı olarak, alacağın avans faizi ile tahsili talep edilmiş olup; tarafları tacir olduğu, davaya konu alacağın ise tacirler arası sözleşmeden kaynaklandığı, davalı tacirin borcunun faizin doğduğu tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK"nın 21/1. madde hükmü uyarınca ticari nitelik gösterdiği, bu davanın aynı Kanun"un 4/1. madde hükmü uyarınca nispi ticari dava olduğu, tacirler arası bu sözleşmenin aynı Kanun"un 3. maddesi uyarınca ticari iş niteliğinde bulunduğu, tacirin ticari işlerde temerrüt faizi oranını düzenleyen 3095 sayılı Kanun"un 2/2. madde hükmü uyarınca avans oranında faiz isteme hakkını haiz olduğu gözetilerek, avans faizine hükmedilmesi gerekirken, yasal faize hükmedilmesi de doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.