11. Hukuk Dairesi 2016/6165 E. , 2016/9732 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/12/2015 tarih ve 2014/180-2015/1019 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında 25.03.2010 tarihli “Sistem Kullanım Anlaşması imzalandığını, davalı tarafça "Sistem Kullanım Anlaşması"na" dayanılarak, her bir trafo merkezi için reaktif sınırların aşıldığı gerekçesiyle müvekkiline 2008 yılı 12 aylık dönemi için cezai şart faturası düzenlendiğini,“Sistem Kullanma Anlaşmasının" cezai şartlar başlıklı 10. maddesine göre ihlalin ...’ın uyarısına rağmen uyarıda belirtilen süre içinde sona erdirilmemesi halinde ceza tahakkuk ettirilebileceğini, cezai şart uygulanması şartlarının bulunmadığını, müvekkilince ihtirazi kayıt konulmak suretiyle faturanın ödendiğini ileri sürerek, 1.986,734,15 TL"nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yargı yolu itirazında bulunmuş, davanın esasına ilişkin olarak da müvekkilince yapılan işlemlerin mevzuata uygun olduğunu, müvekkilinin ihbar yükümlülüğü bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, Sistem Kullanım Anlaşması"nın 10. maddesi gereğince ihtar müessesesi işletilmeden kesilen cezanın hukuka uygun olmadığı, davacının ihtirazi kayıtla ödediği fatura bedelinin istirdadı şartlarının oluştuğu, davalının temerrüde düşürülmemesi sebebiyle dava tarihinden itibaren faize hükmedilebileceği gerekçesiyle davanın kabulü ile 1.986,734,15 TL""nin ödeme tarihinden itibaren davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK"nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır.
Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK"nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut olayda, mahkeme kararının gerekçesinde dava tarihinden itibaren avans faizine hükmedilebileceği kabul edilmiş ise de, hüküm fıkrasında dava konusu miktarın ödeme tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu durumda hüküm fıkrası ile karar gerekçesinin çelişkili olması doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 20/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.