11. Hukuk Dairesi 2016/1253 E. , 2016/9709 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 30/12/2014 tarih ve 2011/276-2014/563 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, ..."in şizofreni hastalığı sebebiyle 1998 yılında kısıtlandığını, o zamanki eşinin kendisine vasi olarak atandığını, boşanma sonrasında 2008 yılında annesi ..."in velayeti altına alındığını, kısıtlının davalı aracılığıyla hisse senedi alım-satımı ve yatırım işlemleri yaptığının öğrenildiğini, davalının gerekli araştırmayı yapmayarak kısıtlının zarara uğramasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL maddi tazminatın işlem tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının duçar olduğu psikotik bozukluk nedeniyle kendi hür iradesi istikametinde serbest olarak eylem ve işlemlere girişemeyeceği, 02.12.2004-04.04.2006 tarihleri arasında ve halen fiil ehliyetine haiz olmadığı, her ne kadar adli tıp kurumu raporunda " kişide mevcut akıl hastalığının hekim olmayanlarca anlaşılamayabileceği" belirtilmekteyse de davalı finans kurumunun bu durumda daha özenli ve basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, 3.658,88 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, kısıtlı olan davacının davalı bankadaki yatırım hesabında yaptığı işlemler nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, akıl hastalığı nedeniyle kısıtlanan davacının davalı bankada yapmış olduğu hisse senedi alım satım işlemleri sonucu uğranılan zarardan davalı bankanın sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
TMK"nın 15. maddesine göre, "Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz". Buna göre, kural olarak tam ehliyetsizlerin hukuki işlemleri hükümsüz ise de, bu kuralın istisnaları da mevcuttur. Bunlardan biri TMK"nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesidir. Buna göre "Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz". TMK"nın 2. maddesi çerçevesinde 15. maddenin değerlendirilmesine geçmeden önce, aynı Yasa"nın 1/1. maddesi uyarınca anılan hükmün getirilmesindeki asıl gayenin ne olduğunun açıklanmasında fayda görülmektedir.
Kanun, tam ehliyetsizlerin yaptıkları hukuki işlemleri batıl sayarken, bu gibi kimseleri korumak, kendi menfaatlerine aykırı işlemleri yapmak, üçüncü kişilerce sömürülmelerine engel olmak amacını gütmüştür. Bu tehlikenin ortadan kalktığı, normal zekâlı bir insanla eşdeğer tarzda hareket ettiği durumlarda, hukuki muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması olacaktır ki, kanun bunu himaye etmez. 09.03.1955 tarih 1954/22 Esas, 1955/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, mümeyyiz olmayan kimse temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette hareket edecek, yani normal zekalı bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunabilecek idi ise, ehliyetsiz olduğundan bahisle muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürememelidir.
Somut olayda davacı, ülkemizde tam ehliyetli birçok insanın yaptığı gibi hisse senedi alım satım işlemi yapmış ve bunun sonucunda bazı hisse senetlerinden kâr, bazılarından ise zarar etmiştir. Bütün bu işlemleri yaparken, tam ehliyetli biri gibi hareket eden davacının hisse senedi alım-satım yaptığı tarih itibariyle tüm dünyada var olan ekonomik krizin de etkisi ile zarar etmesi sonucu, bu zararın tazminini davalı bankadan istemesi, hakkın kötüye kullanılmasıdır.
Tam ehliyetsizlere ilişkin TMK"nın 15. maddesi hükmüne getirilen ikinci sınırlama, TBK 65 (818 sayılı BK 54) maddesi hükmüdür. Belirtilen yasa hükmüne göre, "Hakkaniyet gerektiriyorsa; hakim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir." TBK"nın 114/2. maddesi yollaması ile akde aykırılık hallerinde de uygulaması mümkün olan TBK 65. maddesi uyarınca, hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişi, diğer tarafın batıl hukuki işleminin hüküm ifade ettiğine güveni nedeni ile doğan zarardan sorumludur. Öte yandan TMK"nın 452/2. maddesinde; "Vesayet altındaki kişinin fiil ehliyetini haiz olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış olması halinde, onun bu yüzden uğradığı zarardan sorumlu olacağı" öngörülmüştür. Buna göre, kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağı da kabul edilmelidir.
Her ne kadar mahkemece Dairemizin 2011/954E-2012/7628K sayılı ilamı esas alınmış ise de, yerel mahkemece somut olayda kısıtlının sürekli zarar etmesine rağmen dava konusu işlemlere devam etmesi sebebiyle davalı bankanın sorumluluğu kabul edilmiş ve Dairemizce ilgili karar bu sebeple yerinde bulunduğundan işbu davada emsal olarak dikkate alınamaz.
Bu durumda, mahkemece yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, Dairemizin eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 20/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.