
Esas No: 2015/393
Karar No: 2017/74
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/393 Esas 2017/74 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 31.12.2010
Sayısı : 269-657
Özel belgede sahtecilik suçundan sanık ...."in, TCK"nun 207 ve 43. maddeleri uyarınca ikişer kez 1 yıl 3 ay hapis; aynı Kanunun 207. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK"nun 53 ve 58. maddeleri uyarınca üçer kez hak yoksunluğuna ve cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Malatya 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 31.12.2010 gün ve 269-657 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 22.01.2015 gün ve 7019-1040 sayı ile; şikâyetçi Alpay’a yönelik özel belgede sahtecilik suçundan kurulan hükmün onanmasına oyçokluğuyla; şikâyetçiler Ahmet ve Veysel’e yönelik özel belgede sahtecilik suçlarından kurulan hükümlerin ise TCK’nun 43. maddesinin uygulanması isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Daire Üyesi M. Kaya;
"TCK’nın 204. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik ve TCK’nın 207. maddesinde düzenlenen özel belgede sahtecilik suçları 5237 sayılı TCK’nın İkinci Kitap, Üçüncü kısımda "Topluma karşı suçlar" ana başlığı altında ve Dördüncü bölümde, "Kamu güvenine karşı suçlar" alt başlığı altında düzenlenmiştir. Düzenleme ile korunan hukuki değer kamu güvenidir.
Kamu güveni ise, hukuk düzeninin, herhangi bir hukuki olayı kanıtlama yeteneği tanıdığı şeylerin doğruluk ve gerçekliğine herkesçe güvenilmesini öngördüğü şekil, belirti, iz, işaret ve simgenin sahtecilikten korunduklarını bilmek biçiminde oluşmuş genel, sürekli toplumsal bir hak ve yarardır. Sözü edilen suçların hukuki konusu ise resmi veya özel belgedir.
Bu suçlar suç kamu güvenine karşı işlendiğinden suçun mağduru toplumu oluşturan herkestir. Suçtan zarar gören ise belge düzenlenirken adı kullanılan gerçek veya tüzel kişilerdir.
Somut olayımızda suçtan zarar görenler şikâyetçiler, ..., ... ve ...’dır. Suçun mağduru ise, genel olarak toplumdur. Sanık hakkında her üç şikâyetçi ile ilgili düzenlediği sahte özel belgeler nedeniyle TCK’nın 207. maddesi ile bir kez cezalandırıldıktan sonra eylemin birden çok şikâyetçi ile ilgili olarak teselsül etmesi nedeniyle TCK’nın 43. maddesinin uygulanması gerekirken, suçtan zarar gören üç kişi ile ilgili farklı belgeler düzenlediği gerekçesi ile TCK’nın 207. maddesinden üç kez mahkûmiyet hükmü kurulup ayrıca 43. maddenin uygulanmasının yasaya aykırı olduğu" düşüncesiyle sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçundan kurulan bozma ve onama kararlarına katılmayarak karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.02.2015 gün ve 130444 sayı ile;
"Sanığın, Turkcell Bayii olarak faaliyet gösteren ve müşteki ..."in yetkilisi olduğu Er İletişim isimli iş yerinde satacağı her faturalı hat başına 8.00 Lira ücret alması koşuluyla işçi olarak çalışmaya başladığı, daha sonra sanığın suç tarihlerinde Turgut Özal Tıp Merkezi"ne gelerek kendini Turkcell elemanı olarak tanıtıp, iş yoğunluğu gereği bu tür işlere fırsat bulamayan müşteki doktorlara ücretsiz olduğu halde 3G hizmeti ve Turkcell kamucell hattı aboneliği yaptıracağını söyleyip, bu kapsamda nüfus cüzdanı ve kurum kimlik fotokopilerini isteyerek müşteki doktorlardan ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ..."dan 90 Lira, katılan ... ile müştekiler ..., ..."den 60 Lira, müşteki ..."dan 45 Lira para aldığı, akabinde yine müştekilerden ..., ... ve ..."ın bilgi ve rızaları olmadan bu kişiler adına 0530 ... 9760, 0530 ... 9754, 0530 ... 22 95, 0533 ... 3573, 0533 ... 5988, 0533 ... 3538, 0530 ... 9751, 0530 ... 9605 ve 0530 ... 9604 numaralı hatlar üzerinden abonelik sözleşmesi düzenleyip üçer adet Turkcell hattı satın aldığı, daha sonra bu abonelik ve hatları Er İletişim yetkilisi olan müşteki ..."e vererek hat başına 8.00 Lira para aldığı, bu şekilde sanığın katılan ve müştekilere karşı dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda; dolandırıcılık suçundan onama kararına karşı bir itirazımız bulunmamaktadır. Ancak, özel belgede sahtecilik suçu ile ilgili olarak sanığın eyleminin özel belgede sahtecilik suçunu mu yoksa 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 56. maddesindeki suçu mu oluşturacağı hususu itirazımızın özünü oluşturmaktadır.
Konunun açıklığa kavuşması bakımından özel belgede sahtecilik suçuna kısaca değinmekte yarar vardır.
5237 sayılı TCK’nun 207. maddesinde hükme bağlanan özel belgede sahtecilik suçu, 765 sayılı TCK’nun 345 ve 346. maddelerinde hükme bağlanan özel belgede sahtecilik suç tipine uygun olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK metninde olduğu gibi suçun tamamlanabilmesi için "özel belgeyi sahte olarak düzenleme" veya "gerçek bir özel belgeyi değiştirme" seçimlik hareketlerinden birinin gerçekleşmesinin yanı sıra, düzenlenen sahte belgenin kullanılması gerekmektedir. Farklı olarak, yeni düzenlemede zarar oluşturma olasılığı aranmamıştır.
Özel belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nun 207 maddesinde;
"(1)Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır." şeklinde hükme bağlanmıştır.
Özel belgeler de resmi belgeler gibi kanıt gücü ve hukuken sonuç doğurma yeteneği bulunan belgelerdir. Fakat özel belgeler daha çok bireyler arasındaki ilişkilerle ilgili ve etkileri sınırlı bulunduğu gibi, resmi belgelerde olduğu gibi içeriğinin doğru olduğunu değil, salt bir belge olarak gerçek olduğunu göstermesi nedeniyle korunması gereken belgelerdendir. Bu nedenle suçun oluşması için kullanılmış olması zorunlu görülmüştür. Resmi belgede sahtecilik işlendiğinde, özel sahte belge ise kullanıldığında suç kabul edilmektedir. Özel belgede sahtecilik suçu ile korunan yarar kamu güvenidir.
Özel belgede sahtecilik suçu bir sahtecilik suçu olarak, kamu güvenine karşı suçlar içerisinde düzenlenmiştir.
Özel belgede sahtecilik suçunda fail herhangi bir kimse olabilir. Suçu herkes işleyebilir. Özgü suç olarak düzenlenmemiştir.
Suçun maddi konusu ‘belge’ olarak öngörülmüştür.
Ceza hukukunda belge; belirli bir düşünce, hukuki ilişki veya vakayı yansıtan, başka deyişle hukuki sonuç doğurmaya elverişli bir irade beyanını içeren ve düzenleyicisinin kim olduğunu da gösteren yazılı evrak olarak tanımlanabilir.
Belgenin temel unsurlarının başında yazılı olması gelmektedir. Belgeyi oluşturan iradenin yazı ile belirlenmiş, tespit edilmiş olması halinde bu unsur gerçekleşir.
Yazılı evrakın belge olarak kabul edilebilmesi için; hukuken korunmaya değer bir içeriğinin bulunması gerekir.
Yazılı materyalin belge olarak kabul edilebilmesi için, kim tarafından düzenlendiğinin belli olması gerekir.
Özel belgeler, resmi belge sayılmasını gerektiren unsurları taşımayan belgelerdir. Ancak, özel belgenin de belge niteliğinin, yani belge sayılması için gereken öğelerin bulunması aranmalıdır. Bu nedenle, belge kavramı ve unsurları ile ilgili açıklamalar özel belgeler hakkında da geçerlidir. Başka bir anlatımla; yazılı bir evrakın, hukuki sonuç doğurmaya elverişli bir biçimde kamu görevlisi olmayan belirli bir kimse tarafından düzenlenmesi durumunda özel belgenin varlığı söz konusu olur. Örnek verirsek; bir bankanın hesap bilgileri hakkındaki yazısı, kredi sözleşmesi, teminat mektubu, adi senet, fatura, mal beyanı, vergi beyanı, gümrük beyanı, sigorta giriş bildirimi, mektup, özel bir vaka hakkında ilgililerince düzenlenen tutanak, kira sözleşmesi, tahliye taahhüdü, dilekçe, ihbar yazısı, vb. belgeler özel belge sayılmaktadır.
Kimi özel belgelerin (hisse senedi, kambiyo senedi, tahvil vs.) kanun tarafından resmi belge gibi kabul edildiğini (m.210/1) hatırlamak gerekir. Fakat, resmi belge sayılan belgelerdeki unsur eksikliği nedeniyle bu niteliğini kaybetmesi durumunda, özel belge sayılmaktadır. Örneğin bono veya çekin yasal öğelerinin eksik bulunması durumunda özel belge kabul edilmektedir. Yine kanun hükmü gereği bazı durumlarda kişinin memur gibi cezalandırıldığını görmekteyiz. Bu durumda de belge resmi belge niteliğini almaktadır .
Kamu görevlisi tarafından düzenlense dahi, göreviyle ilgisi olmayan belgeler de özel belge sayılır .
Özel belgenin suça konu olması için, doğrudan hukuki sonuç doğurması gerektiği kabul edilmektedir .
Özel belge ile ilgili bu açıklamalardan sonra, 5806 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununa baktığımızda;
19.02.2014 tarih ve 28918 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanunun 104 ve 105. maddeleri ile değişik 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 63. maddesinin 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan aynı Kanunun 56. maddesinin 4. fıkrasında "Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi, işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz" ve 5. fıkrasında "Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz" hükümleri ve TCK.nun 7. maddesi karşısında; özel hüküm niteliğinde bulunup lehe olan ve önödeme önerisi gerektiren sanığın eyleminin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
...
Somut olayda; sanığın müştekilerden ..., ... ve ..."ın bilgi ve rızaları olmadan bu kişiler adına 0530 ... 9760, 0530 ... 9754, 0530 ... 22 95, 0533 ... 3573, 0533 ... 5988, 0533 ... 3538, 0530 ... 9751, 0530 ... 9605 ve 0530 ... 9604 numaralı hatlar üzerinden abonelik sözleşmesi düzenlemesi eyleminin özel yasa niteliğinde bulunan ve sanığın lehine olan 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununa göre tayin edilmesi gerektiği, bu nedenle özel belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin bozulması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 09.04.2015 gün ve 3726-23366 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında dolandırıcılık suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin, mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın, şikâyetçilerin bilgileri ve rızaları olmadan adlarına telefon hattı abonelik sözleşmeleri düzenlediği hususunda bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta olup, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin hukuki niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın suç tarihlerinde Er İletişim adlı iş yerinde çalıştığı ve işverenle satacağı her telefon hattı başına 8 Lira ücret karşılığında anlaştığı,
Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen raporda; suça konu hat sözleşmeleri üzerinde yapılan incelemede, sözleşmelerde yer alan isim, yazı ve imzaların şikâyetçilere ait olmadığının, sanığın elinden çıktığına dair ise kanaat beyanına imkân verecek nitelik ve yeterlikte uygun kaligrafik bulguların elde edilemediğinin belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, özel belgede sahtecilik ve 5809 sayılı Kanuna muhalefet suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
TCK’nun “Özel Belgede Sahtecilik” başlığını taşıyan 207. maddesi;
"Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir.
Özel belge, kamu görevlisinin görevi nedeniyle düzenledikleri dışında kalan, resmi belgeden sayılmayan, resmi bir işlem nedeniyle düzenlenmiş olmayan, ancak; doğrudan hukuken hüküm, sonuç meydana getiren, bir hakkın doğmasına veya kanıtlanmasına yarayan yazıdır. (Kubilay Taşdemir, Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, 2013, s. 441) Başka bir deyişle, resmi belgenin özelliklerini taşımayan tüm yazılar özel belge olarak nitelendirilebilir.
Resmi ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup, kanun koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmi ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibarıyla benzer şekilde düzenlenmiştir.
Bununla birlikte resmi belgede sahtecilik suçu, belgenin düzenlenmesiyle oluşurken, özel belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için belgenin kullanılması da gerekir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukuki ilişkide veya herhangi bir hukuki işlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalışmaktır.
Belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, sahteciliğe konu belgenin aldatma yeteneğinin de bulunması gerekir.
TCK"nun 207. maddesinin ikinci fıkrasında ise; başkaları tarafından sahte olarak düzenlenmiş olan bir özel belgeyi, sahte olduğunu bilerek kullanan kişinin de özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun “Abone ve cihaz kimlik bilgilerinin güvenliği" başlığını taşıyan 56. maddesine, 19.02.2014 gün ve 28918 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanunun 104. maddesi ile eklenen dördüncü ve beşinci fıkraları;
"(4) Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi veya işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz.
(5) Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz" şeklindedir.
Aynı Kanunun "Cezai Hükümler" başlıklı 63. maddesinin 6518 sayılı Kanunun 105. maddesi ile değişik 10. fıkrasında ise; "Bu Kanunun 56 ncı maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenler bin günden beş bin güne kadar; ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarına aykırı hareket ederek bu işi bizzat yapanlar elli günden yüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır" hükmü yer almaktadır.
Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında abonelik tesis edilmesi durumunda özel belgede sahtecilik ve 5809 sayılı Kanuna muhalefet suçları arasında içtima sorunu ortaya çıkmaktadır.
Tek fiille birden fazla suç normunun ihlali halinde, bu normlar arasındaki içtima ilişkisi ya "farklı neviden fikri içtima" ya da "görünüşte içtima" kapsamında kalmaktadır.
Farklı neviden fikri içtima TCK"nun 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Görünüşte içtima ise, çeşitli normların aynı fiille ilgili görünmelerine rağmen, aslında bunlardan yalnız birinin uygulanabilmesidir. (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 167) Görünüşte içtima kanunda düzenlenmemiştir, ancak ceza normlarının birbirleriyle olan ilişkisi ve bunların yorumundan aynı fiille ilgili görülen çeşitli normlardan sadece birinin uygulanabileceği sonucuna varmak mümkün olduğundan, kanun koyucunun görünüşte içtima şekillerine yer vermesi gerekmemektedir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara Eylül 2015, 8. Bası, s.519).
Fikri içtima ve görünüşte içtimanın ortak özelliği tek ve aynı fiilin bulunmasıdır. Ancak fikri içtima hükmünün uygulanabilmesi için görünüşte içtima hallerinden birinin bulunmaması gerekmektedir. Bu nedenle, tek fiille ilgili suç tipleri arasında öncelikle görünüşte içtima ilişkisinin bulunup bulunmadığının tespiti gerekli olup; görünüşte içtima ilişkisinin bulunması, fikri içtima hükmünün uygulanmasına engel teşkil eder. Fikri içtimanın görünüşte içtimadan en önemli farkı, fikri içtima halinde sebebiyet verilen suç tiplerine ilişkin normların hepsinin uygulanabilmesine karşılık görünüşte içtimada normlardan sadece birinin uygulanabilir olmasıdır. Başka bir deyişle, görünüşte içtima halinde gerçekte sadece bir norm ihlal edilmekte olup; diğer normların ihlali sadece görünüştedir. Çünkü suç tiplerine ilişkin normların hepsi fiilin haksızlık muhtevasını tümü ile kapsamakla beraber gerçekte uygulanacak olan norm, haksızlık muhtevası itibarı ile diğer normları da tüketmekte, tüm normlar haksızlık ilişkisi bakımından tamamen örtüşmektedir. Dolayısıyla, normlardan sadece biri gerçekte uygulanma kabiliyetine sahiptir. (Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 73-74)
Görünüşte içtima hallerinde hangi kanunun uygulanması gerektiği, "tüketen-tüketilen
norm ilişkisi", "yardımcı (tali) normun sonralığı" ve "özel normun önceliği" gibi ilkelere göre belirlenmektedir.
Bir ceza normu bir veya daha fazla başka ceza normlarını bünyesine almış ise "tüketen-tüketilen norm ilişkisinden" söz edilir. Bu durumda normları bünyesine alan ceza normu, diğer normları tüketmektedir. Bu takdirde fiile sadece tüketen norm uygulanabilecektir. TCK"nun 42. maddesinde tanımlanmış olan "bileşik suç" tüketen-tüketilen norm ilişkisinin tipik görünümlerinden birisidir. Örneğin; yağma suçu, hırsızlık ve cebir/tehdit suçlarını bünyesinde barındırmakta, başka bir anlatımla o suçları tüketmektedir.
Yardımcı (tali) normlar da, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-yardımcı norm ilişkisinin olduğu durumda fiile yardımcı norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun yardımcı norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, "fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde", "kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında" ve "eylemin başka bir suç oluşturmaması halinde" gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir.
Genel norm ile aynı hukuki yararı koruyan özel norm, genel normun tüm unsurlarını taşımakla birlikte genel normda yer almayan özel bazı unsurları da ihtiva etmektedir. Böyle bir durumda "özel normun önceliği" ilkesi uyarınca olaya genel norm değil özel norm uygulanacaktır. Suçun temel ve nitelikli halleri arasındaki ilişki, özgü suç ve genel suç arasındaki ilişki ile genel ve özel kanun arasındaki ilişki, özel-genel norm ilişkisi içinde değerlendirilmektedir. (M. Emin Artuk-A. Gökçen- A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 636; Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, 2015, s. 612-613; Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016, s. 685-686; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara, 2015, s.520). Örneğin, 5237 sayılı Kanunda zimmet suçunu düzenleyen 247. madde hükmü genel norm niteliğinde iken 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160. maddesinde düzenlenmiş olan zimmet suçu özel norm niteliği taşıdığından, Bankacılık Kanunu kapsamındaki bir banka görevlisinin zimmet suçunu işlemesi durumunda özel normun önceliği ilkesi gereğince 5237 sayılı TCK"nun 247. maddesi değil Bankacılık Kanununun ilgili hükmü uygulanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Er İletişim adlı iş yerinde telefon hattı aboneliği yapmakla görevli olan sanığın yaptığı iş kapsamında, şikâyetçiler adına sahte telefon abonelik sözleşmeleri düzenlediği anlaşılan olayda; hükümden sonra 19.02.2014 tarih ve 28918 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanunun 104 ve 105. maddeleri ile değişik 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu"nun 63. maddesinin 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarındaki hükümler karşısında; özel norm niteliğinde bulunan ve lehe olan 5809 sayılı Kanun hükümlerine göre ön ödeme önerisinde bulunularak
sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 22.01.2015 gün ve 7019-1040 sayılı sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümlere ilişkin onama ve bozma kararlarının kaldırılmasına,
3- Malatya 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 31.12.2010 gün ve 269-657 sayılı sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin; hükümden sonra 19.02.2014 tarih ve 28918 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanunun 104 ve 105. maddeleri ile değişik 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu"nun 63. maddesinin 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarındaki hükümler karşısında; özel norm niteliğinde bulunan ve lehe olan 5809 sayılı Kanun hükümlerine göre ön ödeme önerisinde bulunularak sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.02.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.