![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2017/3615
Karar No: 2017/9970
Karar Tarihi: 02.10.2017
Çevrenin taksirle kirletilmesi - Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2017/3615 Esas 2017/9970 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Çevrenin taksirle kirletilmesi
HÜKÜMLER : Beraat
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I- Genel İlkeler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu"nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır.
Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır.
Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir.
“Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.
Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir.
Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir.
Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK"nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.
II – Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:
1) Su Kirliliği
2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (ı) ve (n) bentlerinde, denizler, içme ve kullanma suları (yapay ya da tabii göller, barajlar, akarsular, yer altı suları vs) ile içme ve kullanma suyu sağlama amacı dışındaki sular şeklinde üç grup su kaynağı belirlenmiş, tanker, gemi ve diğer deniz araçlarının kirletme faaliyetleri ayrıca düzenlenerek, sular her türlü kirlenmeye karşı koruma altına alınmıştır.
Öte yandan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddelerine dayanılarak “Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirleme” amacıyla kabul edilmiştir.
Bu Yönetmeliğin 16 ilâ 21. maddelerinde içme ve kullanma suyu temin edilen yüzeysel sularla ilgili kirletme yasaklarına, 23. maddesinde denizlerle ilgili kirletme yasaklarına yer verilmiş, 25 ilâ 36. maddelerinde ise atıksuların boşaltım ilkeleri açıklanmıştır.
Yine Yönetmeliğin 6. maddesinde alıcı su ortamını kirleten en önemli kaynaklar ve etkenler dokuz bent halinde örnekleme yoluyla sayılmış, sınırlayıcı bir belirleme yapılmamıştır. Buna göre, fekal atıklar, organik atıklar, kimyasal atıklar, aşırı üretim artışına neden olan besin maddelerinin alıcı ortamın dengesini bozacak şekilde aşırı boşaltımı, atık ısı, radyoaktif atıklar, deniz dibinden taranan malzeme, çamur, çöp ve hafriyat artıklarının ve benzeri atıkların boşaltımı, gemilerden kaynaklanan petrol türevli katı ve sıvı atıklar (sintine suyu, kirli balast, slaç, slop, yağ ve benzeri atıklar), Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliğinin eklerinde belirtilen maddeler, örnekleme yoluyla sayılmış kirletici unsurlardır.
Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinde alıcı ortam; “Atıksuların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yeraltı suları gibi yakın veya uzak çevre” şeklinde tüm su kaynaklarını kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Aynı maddede atık; “Her türlü üretim ve tüketim faaliyetleri sonunda, fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özellikleriyle karıştıkları alıcı ortamların doğal bileşim ve özelliklerinin değişmesine yol açarak dolaylı veya doğrudan zararlara yol açabilen ve ortamın kullanım potansiyelini etkileyen katı, sıvı veya gaz halindeki maddelerle atık enerji”, atıksu ise “Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya tamamen değişmiş sular ile maden ocakları ve cevher hazırlama tesislerinden kaynaklanan sular ve yapılaşmış kaplamalı ve kaplamasız şehir bölgelerinden cadde, otopark ve benzeri alanlardan yağışların yüzey veya yüzeyaltı akışa dönüşmesi sonucunda gelen sular” şeklinde tarif edilmiştir.
Suların korunması ile ilgili esasları düzenleyen Yönetmeliğin 4/j maddesinde belirtilen genel ilke, atıksuların arıtılmadan doğrudan alıcı ortama verilmemesidir. Keza Yönetmeliğin 16/a-b bentlerinde arıtılsa dahi atıksular ile her türlü atık ve artığın içme ve kullanma sularına deşarjına izin verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. 21. maddesinde de, içme ve kullanma suyu temini dışındaki amaçlarla yapılmış göllere, göletlere ve set çekmek suretiyle biriktirilmiş sulara arıtılmamış evsel ve endüstriyel nitelikli atıksuların verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yine “Alıcı Ortama Doğrudan Boşaltım Esasları” kenar başlıklı 26. maddenin (d) bendinde ise “her türlü katı atık ve artıklarla, arıtma çamurları ve fosseptik çamurlarının alıcı su ortamlarına boşaltılması” yasaklanmıştır.
Burada önemle vurgulanması gereken husus şudur; Yönetmeliğin 21/1. maddesinde sözü edilen içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj izni, arıtılmış olma koşuluna bağlanmıştır. Atıksuyun arıtılmış su olduğunu kabul etmek için de, bunların Yönetmeliğin 31. maddesi ile ekinde 16 grup halinde belirlenerek tablolar halinde gösterilen sektör kapsamındaki tesis tipi için kabul edilen limit deşarj değerlerine uygun olması gerekir. Aksi durumda atıksuyun tam olarak arıtıldığından, içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj edilme koşulunu sağladığından bahsedilemez.
Özetle; içme ve kullanma sularına arıtılmış olsa dahi her türlü atık ve artığın deşarjı yasaklanmış, içme ve kullanma dışındaki sulara deşarj, arıtılmış olma koşuluna bağlanmış, atıksuyun arıtılmış olma ölçütü de, atıksuyun oluşum kaynağı dikkate alınarak Yönetmeliğin ekindeki sektörlere göre limit değerlerle ifade edilmiştir.
2) Kanalizasyon Sistemine ya da Ortak Arıtma Tesisine Deşarj
Yönetmeliğin “Kanalizasyon Sistemlerine Boşaltım” kenar başlıklı 25. maddesine göre “Kanalizasyon sistemi bulunan yerlerde her türlü atıksuların kanalizasyon şebekesine bağlanması, ilke olarak bir hak ve mecburiyettir”. Kanalizasyon sistemlerine boşaltılan kentsel ve belirli endüstriyel atıksuların toplanması, arıtılması, kanalizasyon sistemine deşarj edilen atıksuların oluşturacağı olumsuz etkilere karşı çevrenin korunması amacıyla kabul edilen 2006 tarihli Kentsel Atıksu Arıtımı Yönetmeliğinin “Tanımlar” kenar başlıklı 4. maddesinde kanalizasyon sistemi; kentsel atıksuyu toplayan ve arıtma tesislerine iletmeye yarayan kanallar olarak tanımlanmıştır. Kentsel atıksu ise, evsel atıksu ya da evsel atıksuyun endüstriyel atıksu ve/veya yağmur suyu ile karışımını ifade etmektedir.
4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) Kanunu’nun 20. maddesine göre, organize sanayi bölgelerinin ortak arıtma tesisi yapması, işletmelerin de atıkların ortak arıtma tesisinin kabul edebileceği standartlara düşürülmesi amacıyla ön arıtma yapması gerekir. 22.08.2009 tarihli OSB Uygulama Yönetmeliğinin 114 ve aynı Yönetmeliğin 182. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 01.04.2002 tarihli OSB Uygulama Yönetmeliğinin 104. maddelerinde aynı ilkeler tekrarlanmıştır. 2009 tarihli Yönetmeliğin 118. maddesine, 2002 tarihli Yönetmeliğin ise 108. maddesine göre, OSB"nin belediye sınırları içinde olması ve atıksularının belediye atıksu arıtma tesisine bağlanması durumunda, belediyenin kanala deşarj standartlarına, belediye sınırları dışında direkt alıcı ortama deşarj durumunda su ürünleri istihsal sahası ise 22/3/1971 tarihli ve 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu, değil ise, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ya da bölgesel koşullara bağlı oluşturulan deşarj standartlarına uymak zorundadır. Yönetmeliklerin devam eden maddelerinde kanalizasyon şebekesine verilmeyecek atıklar, artıklar ve diğer maddelere ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Bilindiği üzere, kentsel atıksular kanalizasyon sistemi ile toplanarak, Kentsel Atıksu Arıtımı Yönetmeliğinin 4. maddesinde “idare” olarak tanımlanan belediyeler tarafından yapılan arıtma tesislerinde arıtmaya tabi tutularak alıcı ortama verilmektedir. Kanalizasyon sistemine deşarj edilen endüstriyel atıksuların kural olarak ön arıtmaya tabi tutulması ve belediyeler tarafından kabul ve ilan edilen Yönetmeliklerde belirlenen limit değerleri aşmaması gerekir. Aksi halde Belediyeler, ön arıtma yapılmadan veya ön arıtma yapılsa bile istenilen limitleri sağlamadan kanalizasyon sistemine deşarj edilen atıksular için kirlilik yükü bedeli, kirlilik önlem payı gibi isimlerle ilave bedel almaktadır. Bu nedenle belediyeler tarafından 2560 sayılı Kanun’a istinaden kabul edilip uygulanan Atıksuların Kanalizasyon Sistemine Deşarjına İlişkin Yönetmeliklerde, kanalizasyon sistemine deşarj edilen atıksularla ilgili benimsenen kirlilik parametreleri, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde benimsenen değerlerden farklı ve kimi zaman daha yüksektir.
Açıklamadan da anlaşılacağı gibi, kanalizasyon sistemine deşarj edilen atıksu alıcı ortama doğrudan verilmemekte, belediyelerce inşa edilen ve bir arıtma tesisine bağlı bulunan kanalizasyon sistemine aktarılmaktadır. Bu durumda, kanalizasyon sistemine deşarj edilen atıksudaki kirlilik parametreleri, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde ya da belediyelerce hazırlanan yönetmeliklerde belirlenenlerden daha yüksek olsa bile, “atığın alıcı ortama verilmesi” öğesinin gerçekleşmemesi nedeniyle, TCK’nın 181/1. maddesinde düzenlenen çevreyi kasten kirletme suçu oluşmayacaktır. Ancak limitlerin bu suretle aşılması, kanalizasyon sistemini ve arıtma tesislerinin çalışma kapasitesini etkileyeceğinden, belediyelerce olağan olarak tahsil edilmekte olan atıksu bedelinin yanı sıra, kirlilik ücreti veya kirlilik yükü bedeli gibi değişik adlarla ek bir bedel alınmasını gerektirecektir.
Görüleceği üzere; açıklanan mevzuatla, atıksuyun deşarj edildiği alıcı ortamla, neticede arıtmaya tabi tutulacak kanalizasyon sistemine ya da ortak arıtmayla sonlanacak sisteme deşarj birbirinden ayrılmış, atıksuyun deşarj edildiği yere göre farklı yükümlülükler ve buna bağlı olarak hukuki yaptırımlar belirlenmiştir.
III - Yargılamaya Konu Olay
Müştekilerin yaptıkları şikayet başvuruları ile Malatya Organize Sanayi Bölgesi"nin arıtma tesisinden atık suların Beylerderesi"ne boşaltıldığını, atık suların ağır kokusu olduğu, çevreye de zarar verdiğinden bahisle şikayetçi olunduğu, alınan su örneklerinin analizlerinin yaptırıldığı ve 05.04.2010 tarihli tutanak ile Şahnahan Beldesi Merkez Mahallesi, Karşıyaka Mahallesi ve Karşıyaka Mahallesi içerisinden geçen Beylerderesi"nin siyaha yakın koyu renkte olduğu, kötü koku yaydığı, dere tabanında ve suyun temas ettiği yerlerde zeminin ve bitki örtüsünün doğal görünümünü kaybederek siyah renk aldığı, bu dereden hayvanların su içtiği, çocukların oyun oynadığı, ayrıca alınan bilirkişi raporunda da, bu sudan tarımsal sulama yapıldığı, suyun içerisinden hiç bir canlı varlığın olmadığının tespit olunduğu, alınan bilirkişi raporunda da mevcut atıklar nedeniyle suyun oksijen oranının düşük olduğu, bu nedenle canlı varlık solunumunu etkileyeceği, dolayısıyla ekosisteme zarar verdiği, yine bu oksijen düşüklüğünün sularda balıkların ölümüne neden olacağı, su yatağının balçıklaşmasına neden olacağı, kontrolsüz biyokütle artışına ve canlı yaşamına olumsuz yönde neden olacağı, nitrat ve nitritler N-NİTROSO bileşiklerinin oluşumu aracılığıyla kanseri arttıracağı, ağır metallere maruz kalan özellikle çocuklarda bilinçsel ve davranışsal bozukluklara, kansızlığa, mide ağrısına, böbrek, karaciğer ve beyin dokularının harabiyetine, böbrek ve beyin iltihaplanmasına, kromozonları tahrip edip sakat doğumlara, kısırlığa, kansere ve ölüme neden olacağı ve ekosisteme geri dönüşü olmayan kalıcı zararlar verdiği ve vermeye de devam ettiğinin bildirildiği, bu su ile yetişen ürünlerin de besin zinciri yoluyla insan yaşamını da tehdit ettiğinin belirtildiği, Malatya 1. Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanlığı"nın 24.01.2011 tarihli yazılarında tesisin maksimum kapasitesinin 24.000 metreküp/gün olduğu, tesisin 2002 yılında faaliyete geçtiği, 2003 yılında da 2. Organize Sanayi Bölgesi"nin atık su tesisi olmaması nedeniyle, atık sularının kendilerine bağlı arıtma tesisine geldiği ve bu miktarın 12.000 metreküp/gün olduğunu, toplamda atıksuyun 30.000 metreküp/gün"e ulaştığını, 2. Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü"nün atıksu arıtma tesisinin 2010 yılı Ekim ayı itibariyle yapımına başlandığının ve her iki sanayi bölgesindeki işletme ve çalışan sayısının belirtildiği, 1. Organize Sanayi Bölgesi Müdürü ..."ın alınan savunmasında, yönetmeliğe uygun olarak atık suların Karakaya Barajına akıtıldığını, kendilerine ulaşmış herhangi bir hastalanma bildirimin olmadığını, kokudan rahatsızlık başvuruları olduğunu, atık suyun çevreye bırakılmadığı için herhangi bir sorun yaratmayacağını, 2. OSB"deki arıtma tesisinin faaliyete geçtiğinde sorunların ortadan kalkacağını savunduğu, 1. Organize Sanayi Bölgesi"nde Kimya Mühendisi olarak çalışan ..."in savunmasında ise atık suyun kükürt dioksit nedeniyle koku yaydığını, haftalık 5 gün analizlerin kendisi tarafından yapıldığını belirterek suçlamayı kabul etmediği, Malatya 2. Sulh Hukuk Mahkemesi"nce yapılan keşif ile de bilirkişinin raporu doğrultusunda benzer bir rapor düzenlendiği ve çevre için oldukça tehlikeli nitelikte atık su bulunduğu, bu ortamda yetişen su ürünleri ile beslenmede vücuda alınan ağır metallerin insan ve çevre sağlığı için oldukça tehlikeli olduğunun belirtildiği, bu suretle sanıkların atık su arıtma kapasitesini çok üzerine çıkılmasına rağmen, 1 ve 2. Organize Sanayi Bölgesi"nin atık sularını yeterli arıtma yapmadan, mevcut kapasite itibariyle de yeterli arıtma yapması mümkün bulunmayan arıtma tesisinde, atık suların büyük bir kısmının herhangi bir arıtmaya tabi olmaksızın geçeceği halde kapasitenin çok üstünde kullanımı sürdürmeleri nedeniyle, çevrenin ekosisteminin düzelemez şekilde bozulmasına, insan sağlığı için ölüme kadar gidebilecek sağlık sorunlarının oluşmasına neden olabilecek çevre kirliliğine sebebiyet verdikleri, kapasite üstü kullanımı da kabul ettikleri, ancak eylemin zarar vermek kastıyla işlenmediği, bu nedenle taksirle eyleme neden oldukları iddiasıyla çevrenin taksirle kirletilmesi suçundan dava açılmıştır.
Sanık savunmasında, bahse konu arıtma tesisinin işletmesinin Atık Yönetimi Ltd.Şti’ne ait olduğunu, kendisinin sorumluluğunun bulunmadığını beyan etmiştir.
Yerel Mahkemece; “sanık ..."in suç tarihinde 1. Organize Sanayi Bölgesinde Kimya Mühendisi olarak görev yaptığı, sanık ..."ın 1. Organize Sanayi Bölgesi Müdürü olarak görev yaptığı, sanıklar hakkında bu görevleri sebebiyle 1 ve 2. Organize Sanayi Bölgesinin atık sularını yeterli arıtma yapmadan, mevcut kapasite itibariyle de yeterli arıtma yapması mümkün bulunmayan arıtma tesisinde, atık suların büyük bir kısmının herhangi bir arıtmaya tabi olmaksızın geçeceği halde kapasitenin çok üstünde kullanımını sürdürmek suretiyle çevrenin ekosisteminin düzelmez şekilde bozulmasına, insan sağlığı için ölüme kadar gidebilecek sağlık sorunlarının oluşmasına neden olabilecek çevre kirliliğine sebebiyet vermek suretiyle İnsan veya Hayvanlara Zarar Verecek Şekilde Çevreyi Taksirle Kirletmek suçundan TCK"nın 182/2 , 43,53 maddeleri gereğince cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de, dosyada mevcut Malatya 1. Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanlığının 13/06/2011 tarih 11/44 sayılı yazı cevabında sanıkların suça konu yerde herhangi bir tasarrufta bulunma, engelleme, insiyatif kullanma yetkilerinin bulunmadığı bildirilmekle, atılı suç yönünden sanıklara kusur izafe edilemeyeceği, bu itibarla sanıklarda atılı suç yönünden taksirin bulunmadığı” şeklindeki gerekçeyle sanıklar hakkında beraat hükmü kurulmuş, karar kesinleştiğinde Malatya 1. Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanlığının 13/06/2011 tarih 11/44 sayılı yazı cevabı da eklenmek suretiyle ilgililer hakkında gereğinin takdir ve ifası amacıyla Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir.
Dosyada bulunan bilirkişi raporundaki, alıcı ortam olan suya bırakılan bahse konu atıkların, genel bir kabul ve gözleme dayanarak kirlilik oluşturduğuna dair Yargıtay denetimine imkan tanımayan görüşler karar vermeye yeterli görülmemiştir.
Bu itibarla, dosya, üniversitelerin su ürünleri, çevre mühendisliği, kimya mühendisliği bölümlerinde çalışan öğretim üyesi bilirkişilerden oluşacak heyete tevdi edilerek, atıkların alıcı ortamı kirlettiği ya da kirletme ihtimali taşıyıp taşımadığı yönünden, yukarıda (II) numaralı kısımda açıklanan yönetmelikler ya da ekleriyle birebir ilişki kurulmak suretiyle Yargıtay denetimine imkân sağlayacak içerikte rapor alınmalıdır.
Temin edilecek rapor sonucuna göre, yargılamaya konu eylemin yukarıda belirtilen mevzuat kapsamında suç oluşturduğu tespit edildiği takdirde, sanık savunmaları, suça konu eylemin gerçekleşmesine 2.Organize Sanayi Bölgesine ait atıkların sebep olduğu ve bu kuruluşa ait arıtma tesisinin bulunmadığı yönündeki beyanlar ve dosyaya sunulan Malatya Valiliği’ne ait yazılar da dikkate alınarak, suç tarihinde arıtma tesisin işletmesinin kim tarafından gerçekleştirildiği, bahse konu arıtma tesisi üzerinde kimin tasarruf etme yetkisinin bulunduğu ve kapasite aşımına karşın kimin sorumlu olduğu araştırılarak, tespit edilmesi halinde, bahsi geçen yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunulması, açılması halinde kanıtların birleştirilerek davaların birlikte görülmesi ve neticeten sanıkların yüklenen eylemden kast ya da taksir şeklindeki kusurluluk türlerinden hangisinden sorumlu olduğu tartışılarak, sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik kovuşturma ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır.
IV – Sonuç ve Karar
Açıklanan gerekçelerle katılanlar Ramazan Gündüz, ..., ..., Derviş Dertli, ... vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 02.10.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.