10. Hukuk Dairesi 2017/5127 E. , 2017/7181 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Asıl dava, 01.11.2008-28.02.2011 tarihleri arasında yersiz ödendiği kurumca tespit edilen aylıkların tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali; birleşen dava Kurum işleminin iptali ile borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma üzerine ilâmında belirtildiği şekilde asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Mahkemece fiili birlikteliğin 01.11.2008- 10.03.2010 tarihleri arasında olduğu ve 10.03.2010 tarihinden evlenme tarihi 17.12.2010’a kadar, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davalı-birleşen dava davacısının kardeşi.....’nin yanında kaldığı gerekçesi ile asıl dava yönünden faiziyle birlikte 15.720,31 TL üzerinden takibin devamına 6.925,06 TL’lik alacakla ilgili davacı kurum talebinin reddine, birleşen dava yönünden 6.925,06 TL’lik kısmından sorumlu olmadığının tespitine, kalan kısma yönelik davacı talebinin reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 56. maddesinin ikinci fıkrasında, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96. madde hükümlerine göre geri alınacağı yönünde düzenleme yapılmıştır. Bu kapsamda, yine maddenin amacında da belirtilen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı çerçevesinde çözüme gidilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. TMK’nun anılan 2. maddesi uyarınca: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Anılan madde uyarınca bir hakkın açıkça
kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağı gibi, hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı ilkesi de birlikte gözetilmek suretiyle, 5510 sayılı Kanunun 56. maddesi açısından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, anılan yasal düzenleme öncesinde ilgililer her ne amaçla boşanmış olursa olsun, fiili birlikteliklerini 5510 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemeden itibaren anılan tür ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir anlatımla fiili olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda, anılan 2. madde kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi gerekmektedir.
Ayrıca 5510 sayılı Kanunun, Kurumun denetleme ve kontrol yetkisi başlığını taşıyan 59. maddesinde, "Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin işlemlerin denetimi, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları eliyle yürütülür. Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında tespit ettikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemler, yemin hariç her türlü delile dayandırılabilir. Bunlar tarafından düzenlenen tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir." düzenlemesine yer verilmiştir.
Mahkemece fiili birlikteliğin olduğuna dair kabul edilen dönem yönünden edinilen kanaat yerinde ve isabetli olmakla beraber, tanık olarak dinlenen davalı-birleşen dava davacısının kardeşinin ifadesinin alındığı tarih olan 10.03.2010 tarihinin esas ve kıstas alınması ve bu tarihten itibaren birlikte yaşamaya olgusuna son verildiği kanaati yerinde değildir. Bu hali ile de yukarıda niteliği açıklanan kurum denetmenleri tarafından düzenlenen tutanakların, aksinin ispatlanamadığı ve hala geçerli olduğu anlaşılmıştır. Zira söz konusu şahıslar arasında yeniden yapılan evlilik tarihinin kurum tarafından konu ile ilgili soruşturmaya başlandıktan sonra olması, şahısların .... Mah..... Sok. No:2 İç Kapı No:1 .... adresinde 06.02.2007 tarihinden itibaren müşterek olarak ikamet ettikleri, tutanaklarda ifade veren tanıkların davalı-birleşen dava davacısı ve boşandığı eşini karı-koca olarak birlikte yaşadıklarını bildiklerini beyan etmeleri, ev sahibi ... ile ..... arasında imzalanan kira kontratının konusu olan evde davacı ...’in yaşadığının anlaşılması,... abonelik kayıtlarında davacının boşandığı eşi ... adına aboneliğin olmayıp, .... ikamet adresinde ... adına aboneliğin bulunması ve dosyada yer alan davanın kabulünü gerektiren tüm bilgi ve deliller karşısında, şahısların kurumdan aylık almak amacıyla boşandıkları ve dava konusu dönemin tamamında fiili olarak beraber yaşadıkları, davaya konu Kurum işlemine dayanak olan kontrol memurunun 06.12.2010 tarihli tutanağın eşdeğer belgelerle aksinin ispatlanamadığı ve fiilen birlikte yaşama olgusunun sabit olduğu görülmüştür.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece dava konusu dönemin tamamında fiili birlikteliğin mevcut olduğu göz önüne alınarak asıl davanın tam kabulü birleşen davanın reddi kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu ve hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece yukarıda anlatılan husus ve ilkeler çerçevesinde 10.03.2010 ile 17.12.2010 arası dönem yönünden de 5510 sayılı Yasa’nın 96-a kapsamında değerlendirme yapılarak ve davalı-birleşen dava davacısı vekilinin temyiz dilekçesinde belirttiği kuruma yapılan ödeme iddiası konusunda araştırma yapılarak, sonucuna göre karar verilmelidir.
O hâlde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı-birleşen davada davacıya iadesine, 24.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.