Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, husumet nedeniyle reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava ,davacının davalılara ait işyerinde Haziran 1997 tarihinde beden güç kaybı ile sonuçlanan zararlandırıcı olayın iş kazası olduğunun tespiti ile davacının uğradığı maddi ve manevi zararların giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının çakıştığını iddia ettiği işyerinin G.Çelik Madeni Eşya Sanayii ve Ticaret Ltd. Şirketine ait olduğu bu şirketinde tasfiye edilerek Ticaret Sicil Memurluğundaki kaydının silindiği tasfiye edilen şirketin ortaklarına karşı dava açılamayacağı gerekçesiyle davanın husumetten reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden Y. S.. Sit. 34/1 Ç., No:.. K.adresinde bulunan işyerinin G.Çelik Madeni Esya San. Ve Tic. Ltd. Şirketi adına 506 sayılı Yasa kapsamına alınmış bir işyeri olduğu 30.12.1999 tarihinde tasfiyeye girip 23.03.2001 tarihinde tasfiye sonucu kapanış tescilinin yapılıp aynı tarihte Ticaret Sicil Memurluğundaki kaydının silindiği, A. S.ile A.G."in bu şirketin ortakları olduğu davacının da dava dilekçesinde ortaklar A.S.ve A.G.e davayı yöneltirken " G. Ç. İşyeri" işverenleri olarak yönelttiği anlaşılmaktadır.
Davada husumetin işveren şirket yerine şirket temsilcilerine yöneltildiği, davanın hasıma açılmayıp yanılma sonucu temsilciye açılması halinde davanın bu nedene dayalı olarak reddi yerine gerçek temsilciye yöneltilerek sonuçlandırılması gerektiği Yargıtay"ın yerleşmiş görüşlerindendir.
Öte yandan Limited şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet, tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmışsa, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile, limited şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır.
Bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eden fesih ve tasfiye işlemi, aynı zamanda Borçlar Hukukuna ilişkin bir hukuki işlem olup, bu karar ve işlemin hataya dayanması karşısında gerçek anlamda bir tasfiye işleminden söz edilemez. Hataya veya kasta dayalı, şeklen gerçekleşmiş bir tasfiyenin kaldırılmasının gerek o işlemi gerçekleştirenlerce, gerekse bundan zarar görenlerce istenebilmesi Borçlar Hukukunun temel kurallarından biridir. Buna yönelik düzenlemeye TTK hükümlerinde yer verilmemişse de, TTK’nun 1. maddesi yollaması ile Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde, hataya dayalı bir hukuki işlemin düzeltilmesine olanak tanınması kaçınılmazdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.01.1999 gün ve 1999/10-1-1 sayılı Kararı)
Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek yargılamanın limited şirket tüzel kişiliğine karşı devamının sağlanması gerekmektedir.
TTK’nun 224 ve 445. maddelerinde tasfiye memurunun görev ve yetkileri, tasfiyenin nasıl yapılacağı, alacaklıların haklarının nasıl korunacakları açıklanmıştır.
Ayrıca, tasfiye halinde bulunan bir şirketten alacaklı bulunan kişilerin yapılan ilanlara rağmen alacaklarını yazdırmamalarının alacağın düşmesini gerektirmeyeceği hukuksal gerçeği de dikkate alınmalıdır.
Yapılacak iş; öncelikle davacıya dava dilekçesindeki davalı adını düzeltmesi için önel vermek, davacı tavzih dilekçesini verdikten sonra tüzel kişiliği sona eren şirketin ihyası için tasfiye memuru ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek görevli Asliye Ticaret Mahkemesinde ayrı bir dava açılması için davacı tarafa HUMK.nun 39 ve 40. maddeleri hükümleri uyarınca uygun bir önel vermektir. Dava açıldığı, takdirde ve alınacak sonuca göre eldeki davaya devam edebilme olanağı bulunduğu belirlendiğinden, tüzel kişiliğe tebligat yapılarak, usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek davanın sonuçlandırılması gerekir.
Mahkemece bu usuli zorunluluk gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının diğer itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına 03.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.