Hukuk Genel Kurulu 2017/2440 E. , 2020/505 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 13. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı erkek vekili dava dilekçesinde; davalının, müvekkilinin arkadaş ve akrabalarının ortak ikamete gelmesini istemediği için uzun süredir görüşemediğini, aile bütçesine katkıda bulunmadığını, müvekkilinin maaşı evi geçindirmeye yetmediği için çalışması konusunda baskı yaptığını, bu davranışları taraflar arasında soğukluk yarattığından müvekkilinin 2013 yılı Haziran ayında İzmir’e yerleştiğini ve artık burada yaşamak istediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı kadın vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında geçimsizliğin bulunmadığını, davacının ikameti terk ettiğini, müvekkilinin bu durumu davacının geçici bir bunalımda olmasına bağladığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İzmir 13. Aile Mahkemesinin 12.11.2014 tarihli ve 2014/136 E., 2014/745 K. sayılı kararı ile; davalının, davacının ailesine karşı soğuk davranıp, açıkça istemediğini belirtir tavırlar gösterdiği, bu konuda üzdüğü, bu nedenle tarafların huzursuz ve mutsuz oldukları gerekçesiyle tarafların boşanmalarına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 07.09.2015 tarihli ve 2015/952 E., 2015/14970 K. sayılı kararı ile;
"… Hüküm, davalı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır…’’ gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
8. İzmir 13. Aile Mahkemesinin 16.12.2015 tarihli ve 2015/795 E., 2015/866 K. sayılı kararı ile; davacının mutlu olmadığı, ailesine gösterilen ayrımcı ve soğuk tavırdan üzüntü duyduğu, bu suretle davalının evlilik birliğinin kendisine yüklediği temel sorumluluklardan olan ""birliğin mutluluğunu sağlamak"" yükümlülüğünü yerine getirmemek sureti ile evlilik birliğinin davacı tarafından katlanılması kendisinden beklenilemeyecek derecede temelinden sarsılmasına neden olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının tanık beyanlarının ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenilmeyecek derecede sarsıldığı ve davanın kabulü için yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
12. Boşanma sebebi olarak dayanılan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü içermektedir. Bu hükümde yer alan boşanma sebebi nisbi bir boşanma sebebidir.
13. Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş, birçok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel sosyal durumları, eğitim durumları, mali durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir.
14. Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma getirecek derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin tek taraflı irade ile boşanma davası açması sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın kusurlu hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine de aykırı düşer (TMK m. 2).
15. Bu durumda anılan madde hükmüne göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olunması gerekmeyip daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu hâlin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).
16. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların 26.12.1992 tarihinde evlendiği, eldeki davanın 24.02.2014 tarihinde açıldığı, davacı tanıklarının beyanlarında yer alan bir kısım olaylardan sonra evlilik birliğinin devam ettiği, affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olayların kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı, kaldı ki tanık ifadelerinin duyuma dayalı, taraftan aktarma beyanlar olup birliğin temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmadığı, sebep ve saiki açıklanmayan soyut ve inandırıcılıktan uzak olduğu görülmektedir. Bu hâliyle davalının boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu bir davranışı ispatlanmamış olup, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2. maddesi uyarınca evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı sabit olmadığından davanın reddi gerekmektedir.
17. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana verilmesine,
Aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 01.07.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.