1. Hukuk Dairesi 2014/7555 E. , 2016/3099 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalı ... tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.03.2016 Salı günü saat 9.35 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, kayden maliki olduğu 436 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümün vekili davalı ... tarafından vekâlet görevi kötüye kullanılmak suretiyle diğer davalıya satış suretiyle temlik edildiğini, satıştan haberi olmadığı gibi, satış bedeli de ödenmediğini, davalıların el ve iş birliği içinde muvazaalı satış yaptıklarını, davalı ... hakkında yaptığı şikayet üzerine ... C. Başsavcılığının 2012/10859 sayılı hazırlık evrakı ile soruşturma yapıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., dava konusu taşınmazı davacının isteği ile diğer davalı ..."na satış suretiyle temlik ettiğini, davacının satış bedelini doğrudan aldığını, iddiaların asılsız olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., dava konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, devrin davacının bilgisi dahilinde usûlüne uygun yapıldığını, davacının aynı binada komşusu olup aralarında sürekli huzursuzluk bulunduğunu, halen ... Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 2011/1135 Esas sayılı dosyasında görülen derdest dava olduğunu, taşınmazın satılık olduğunu öğrenince davacının eşi ile aynı yerde çalışan ... ile irtibata geçip 150.000,00 TL bedel ile taşınmazı satın aldığını, satış bedelini bir dairesini satıp, kalan kısım için de kredi çekmek suretiyle elden davacıya ödediğini, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın kayıt maliki olmayan davalı ..."a husumet yöneltilemiyeceği, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı ve davalı ..."nun taşınmazı kötü niyetle edindiği iddialarının sabit olmadığı, satışın davacının rızası ve bilgisi dahilinde yapıldığı, satış bedelinin tahsili hususunun bu davada inceleme konusu yapılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının 12.03.2012 tarihinde düzenlenen vekâletname ile davalı ..."a dava konusu taşınmazın satışı bakımından vekâlet verdiği, vekil davalı ..."ın 436 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümü 13.03.2012 tarihli akitle satış suretiyle diğer davalı ..."na temlik ettiği, aynı gün taşınmazın tapu kaydına ... Bankası ... lehine ipotek tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, mahkemece, tapu iptali ve tescil davalarının kayıt malikine karşı açılacağı gözetilmek suretiyle dava konusu taşınmazın kayıt maliki olmayan davalı ... hakkında açılan davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davacının öteki temyiz itirazlarına gelince; bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu"nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanunu"nun (BK) 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK"nin 504/1). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında, davacının emlak işleriyle uğraşan ve eşi ile aynı iş yerinde çalışan davalı ..."a dava konusu taşınmazın satışı bakımından vekâlet verdiği, vekil ..."ın anılan taşınmazı patronu ..."in dostu ve ticari ilişki içinde bulunduğu davalı ..."na satış suretiyle temlik ettiği, satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark olduğu, satış bedelinin davacıya elden ödendiği iddia edilse de, anılan bedelin ödendiğine dair ispata yeter bir belge sunulamadığı gibi davalı ... tarafından ibraz edilen adi yazılı belgelerin bedelin davacıya ödendiğini de göstermeyeceği açıktır. Ayrıca, davadaki iddia gözetildiğinde zararlandırma olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti bakımından satış bedelinin ödenip ödenmediğinin eldeki davada irdelenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Mahkemenin aksi yöndeki kabulü hatalıdır.
Öte yandan, dosya kapsamı ile, davacı ile davalı ..."nun dava konusu taşınmazın yer aldığı aynı binada oturdukları, aralarında komşuluk ilişkisinden kaynaklanan ihtilaf olduğu, davacı ..."un 14.06.2011 tarihinde, davalı ..."nun eşi ... aleyhine açtığı dava ile, dava konusu taşınmazdaki ortak kullanım alanlarına elatma nedeniyle yıkım ve eski hale getirme taleplerinde bulunduğu, anılan davanın derdest olup eldeki davanın sonucunun beklendiği, davacının 12.09.2012 tarihli şikayeti üzerine, dava konusu taşınmazın satışı nedeniyle davalılar ..., ... ve ... hakkında ... C. Başsavcılığı"nın 2012/10859 sayılı hazırlık evrakı soruşturma yapılarak, “Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan” iddia dışında delil olmadığından 25.02.2013 tarihinde anılan şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ilkeler, belirtilen olgular ile birlikte değerlendirildiğinde, çekişme konusu taşınmazın davalı ..."na temlikinin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştiği, dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanları ile davalı ..."nun aralarında ihtilaf olan ve aynı binada oturduğu davacıdan yukarıda açıklanan şekilde taşınmazı edinmesinde iyi niyetli olduğunun söylenemeyeceği, bir başka ifadeyle vekil davalı ... ile el ve işbirliği içinde hareket ettiği sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca; davalı ... aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı ... temyizinin ise incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.