Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1476
Karar No: 2020/503
Karar Tarihi: 01.07.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1476 Esas 2020/503 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1476 E.  ,  2020/503 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili 28.11.2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığında eski meclis üyesi ve İmar Bayındırlık Komisyonu eski başkanı olduğunu, davalının basın toplantısı düzenlemek suretiyle yaptığı suç duyurusunda ve katıldığı televizyon programında müvekkilinin yasa dışı ve usulsüz gelir edindiği imasında bulunduğunu, konu hakkında iki kez kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiğini, dava konusu eylemler nedeniyle müvekkili hakkında olumsuz ön yargılar oluştuğunu ve müvekkilinin kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek, 10.000,00TL manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 13.01.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı asil 23.12.2011 tarihli cevap dilekçesinde; Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile ilgili yolsuzluk iddiaları hakkında Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada tüm şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, ancak yeni deliller ortaya çıktığından aralarında davalının da bulunduğu kişiler hakkında partisine mensup 18 milletvekili tarafından suç duyurusunda bulunulduğunu, bir kısım şüpheliler yönünden kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildiğini, bir kısım şüpheliler bakımından ise suç bulgularının tespit edildiğini ve soruşturma dosyasının ayrıldığını, ancak nihayetinde bu kişiler hakkında da takipsizlik kararı verildiğini, milletvekili sıfatıyla denetim görevini yerine getirdiğini, adli sürecin hukuka uygun olarak yürütülmediğini, davacının şahsını ve kişilik haklarını hedef almasının söz konusu olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.11.2012 tarihli ve 2011/822 E., 2012/493 K. sayılı kararı ile; davalı ile birlikte ana muhalefet partisine mensup 18 milletvekilinin Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 13.01.2011 havale tarihli suç duyurusuna ilişkin dilekçenin 15.Sayfasında; "davacı ..."ın 2007 yılında başkan vekili olarak görev yaptığı, aileden bir zenginliğinin bulunmadığının bilindiği, ticaret vergi sicil kaydının bulunmadığı, ancak Kayseri-Talas ilçesi 408 ada içinde 14 parselden oluşan bir taşınmaza sahip olup bu taşınmazdan müteahhit payı ayrıldıktan sonra kendisine 380 dairenin düştüğünün-düşebileceğinin bilinmekte olduğu, bu kişinin halen İmar AŞ. Genel Müdürü olarak görev yaptığı"nın belirtildiği, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda davacının rüşvete aracılık etmek suçundan dolayı hakkında kamu davası açılmasını haklı kılacak yeterlilikte ve kuvvette delil, iz, eser ve emarenin bulunmadığı anlaşıldığından atılı suçtan dolayı kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği; davaya konu olan suç duyurusu ve televizyon programındaki konuşma metni incelendiğinde; kamu görevlisi olan davacının 2006-2007-2008 yıllarında malvarlığında olağandışı bir artışın olduğu belirtilerek bunun da yolsuzluktan temin edilen gelirler ile gerçekleştiği ima edilmiş, tapu kütüğüne tescil edilen taşınmazların edinme sebebi ve tapuya tesciline dayanak belgeler kütükte yazılı ve mevcut olup tapu kütüklerinin aleniyeti ilkesi gereğince üçüncü şahıslar tarafından bu hususların araştırılıp belirlenmesinin mümkün olduğu, davalı tarafça bu hususlar araştırılmadan ve gerekli özen gösterilmeden tapu kütüğüne kayıtlı taşınmazların doğrudan suç duyurusuna konu yapıldığı ve suç duyurusuna ilişkin dilekçede geçen beyanlar ile televizyon programında sarf edilen beyanların davacının kişisel haklarına saldırı niteliğinde olduğu, husule gelen zararlandırıcı olayın niteliği ve oluş biçimi, özellikleri, zararın ağırlık derecesi, olaydaki yanların kusur durumları, tarafların dosyaya yansıyan sosyal, iktisadi ve mali durumları ile olay tarihi itibariyle ülkedeki iktisadi koşullar ve paranın satın alma gücü ile ayrıca hakkaniyet ilkesi de gözetilerek, davanın kısmen kabulü ile, 5.000,00TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 03.03.2014 tarihli ve 2013/1881 E., 2014/3475 K. sayılı kararı ile;
    “…Dosya kapsamından, 13.01.2011 tarihinde aralarında davalının da olduğu 18 milletvekili tarafından suç duyurusunda bulunulduğu; dava dışı Hacı Ali Hamurcu isimli kişinin ceza soruşturması sırasında verdiği ifadelerin dile getirildiği; büyükşehir belediyesindeki yolsuzluklarla ilgili olarak daha önce yapılan soruşturmanın yetersizliğinin belirtildiği; bu anlamda, eksiklik ve karartmalar olduğunun ileri sürüldüğü; birçok yeni delilin ortaya çıktığının ve değerlendirilmesi gerektiğinin ifade edildiği; belediyede görev yapanların malvarlıkları ile ilgili olarak bilgiler sunulduğu; konunun, ayrıca basın toplantısı düzenlenmek suretiyle kamuoyuna da duyurulduğu anlaşılmaktadır.
    Yine, getirtilen tapu kayıtlarından davacı adına taşınmazlar bulunduğu anlaşılmaktadır.
    Davalı, milletvekili sıfatıyla kamusal denetim yetkisi ve görevi kapsamında suç duyurusu ve basın açıklamasında bulunmuştur. Konu, kamuoyunun bilgisi dahilinde bulunmakta olup; daha önce de ceza soruşturması yapılmıştır. Dava konusu sözlerin de yer aldığı suç duyurusu dilekçesi ve basın açıklamasının bütünü göz önünde tutulduğunda; aynı konularda yapılan soruşturmanın eksiklik ve yetersizliklerinin dile getirildiği görülmektedir. Ayrıntıya ilişkin noktalarda, farklı sonuçların ortaya çıkmış bulunması; salt bu nedenle, kamusal hak arama görevini hukuka aykırı hale getirmez. Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerekir …”
    Gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.03.2015 tarihli ve 2015/12 E., 2015/90 K. sayılı kararı ile; önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının suç duyurusu metnini sunmak üzere basın toplantısı düzenlemesi ve yerel bir kanalda açıklamalarda bulunmasının davacının kişilik haklarına hukuka aykırı bir saldırı teşkil edip etmediği, buradan varılacak sonuca göre davacı yararına manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
    13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
    14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi (Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24), isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma (818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56) durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m.49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
    15. 4721 sayılı TMK’nın 24. maddesi ile 818 sayılı BK’nın 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
    4721 sayılı TMK 24. maddesinde;
    “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
    Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
    Dava konusu yayının, suç duyurusunun, basın açıklamasının yapıldığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 49. maddesinde ise;
    “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
    Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
    Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”
    Hükümleri yer almaktadır.
    16. TMK’nın 24 ve BK’nın 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
    17. Görüldüğü üzere BK’nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
    18. Bu genel açıklamalardan sonra uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
    19. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası;
    “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
    Hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
    20. Hâl böyle olunca, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşme"nin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır.
    21. AİHS’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası;
    “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.”
    Hükmünü içermekte olup, hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.
    22. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS’nin 10. maddesinin ikinci fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside, parag. 49, başvuru no: 5493/72, 07.12.1976). AİHS’nin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli/Türkiye kararı, başvuru no: 35839/97, 22.02.2005).
    23. İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır.
    24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:
    i. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, başvuru no: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, başvuru no: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20 Ekim 2009).
    ii. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği:
    AİHS’nin 10/2. maddesine göre, “… bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
    Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığı konusunda kuşku yoktur. Diğer bir deyişle, terazide bir yanda siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları, diğer yanda ifade özgürlüğü bulunduğu durumlarda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullanıldığı söylenebilir (Doğru, O., Nalbant, A.:İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, C. 2, Ankara 2013, s. 232).
    iii. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı:
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, başvuru no: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, başvuru no: 13585/88, 26.11.1991).
    25. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.04.2018 tarihli ve 2017/4-1320 E., 2018/986 K.; 30.05.2018 tarihli ve 2017/4-1470 E., 2018/1144 K.; 30.04.2019 tarihli ve 2017/4-1485 E., 2019/500 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
    26. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Davacı vekili müvekkilinin Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığında eski meclis üyesi ve İmar Bayındırlık Komisyonu eski başkanı olduğunu, davalının katıldığı televizyon programında, yaptığı suç duyurusunda ve düzenlediği basın toplantısında müvekkilinin yasa dışı ve usulsüz gelir edindiği imasında bulunduğunu iddia ederek eldeki davayı açmıştır.
    27. Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre; Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığınca yapılan suç duyurusu üzerine Belediye eski çalışanı Hacı Ali Hamurcu hakkında yapılan soruşturma sırasında, şüpheli Hacı Ali Hamurcu’nun Kayseri Büyükşehir Belediyesinde yolsuzluklar yapıldığı iddiasında bulunması üzerine, aralarında davacının da bulunduğu kişiler hakkında Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca 2007/24740 sayılı soruşturmanın başlatıldığı, davacı hakkındaki suçlamanın rüşvet almak ve rüşvet vermek olduğu, yapılan soruşturma sonunda 12/03/2008 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmıştır.
    28. Şüpheli Hacı Ali Hamurcu hakkında kamu kurum ve kuruluşları vb. tüzel kişiliklerin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından dolayı 19.09.2007 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/253 (bozma sonrası 2008/279) esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonunda sanık Hacı Ali Hamurcu’nun dolandırıcılık suçundan dolayı ilgili maddenin sekiz kez tatbiki suretiyle cezalandırılmasına karar verilmiş ve karar Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 02.07.2009 tarihli ve 2009/2206 E., 2009/8588 K. sayılı kararı ile onanmıştır.
    29. Davalı Kay TV’de yayınlanan programda; 2006-2007 yıllarından 2010 yılına kadar uzanan süreçte Kayseri Büyükşehir Belediyesinde çalışan bazı görevlilerin mal varlıklarında maaşlarıyla orantılı olmayacak biçimde olağandışı bir artışın olduğunu, bu kişiler adına kayıtlı taşınmazların ise ağırlıklı olarak Kayseri’nin çok değerli mülkleri, Ankara-Çankaya ve Antalya-Aksu’da yoğunlaştığını iddia etmiştir.
    30. Davalı ile birlikte ana muhalefet partisine mensup 18 milletvekilinin Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 13.01.2011 havale tarihli suç duyurusuna ilişkin dilekçede de; dava dışı Hacı Ali Hamurcu isimli kişinin ceza soruşturması sırasında verdiği ifadeler dile getirilerek, Kayseri Büyükşehir Belediyesindeki yolsuzluk iddialarının yeni delillerin ortaya çıkması sebebiyle yeniden incelenmesi gerektiği belirtildikten sonra, dilekçenin 15. sayfasında sonuç ve talep kısmından sonra gelmek üzere “(4) Kayseri Büyükşehir Belediyesi bünyesinde görev yapan bir bölüm personele ilişkin mal varlığı bilgileri” başlığı altında davacı ile ilgili olarak, “...: 2007 yılında Başkan Vekili olarak görev yapmıştır. Aileden bir zenginliğinin bulunmadığını bilinmektedir. Ticaret vergi sicil kaydı yoktur. Ancak Kayseri-Talas ilçesi 408 ada içinde 14 parselden oluşan bir taşınmaza sahip olup bu taşınmazdan müteahhit payı ayrıldıktan sonra kendisine 380 dairenin düştüğü-düşebileceği bilinmektedir. Bu kişi hâlen İmar AŞ. Genel Müdürü olarak görev yapmaktadır." açıklamasına yer verilmiştir. Bu suç duyurusu üzerine Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca 2011/1493 soruşturma numarası ile yapılan soruşturma sonucunda ise davacının rüşvete aracılık etmek suçundan dolayı hakkında kamu davası açılmasını haklı kılacak yeterlilikte ve kuvvette delil, iz, eser ve emarenin bulunmadığı anlaşıldığından atılı suçtan dolayı kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına 24.10.2011 tarihinde karar verildiği anlaşılmaktadır.
    31. Davalı tarafça 23.11.2011 tarihli basın toplantısı metninde ise, Kayseri"de yargı ve siyaset adına bir utanç yaşandığı, Kayseri’de hukuk, adalet ve siyaset adına skandal yaşandığı ileri sürülmüş; 18 milletvekilince yapılan 13.01.2011 tarihli suç duyurusu üzerine Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca 24.10.2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ifade edilmiştir.
    32. Davalı, milletvekili sıfatıyla kamusal denetim yetkisi ve görevi kapsamında suç duyurusu ve basın açıklamasında bulunmuştur. Yukarıda da vurgulandığı üzere konu kamuoyunun bilgisi dahilinde bulunmakta olup aynı hususta daha önce de ceza soruşturması yapılmıştır. Dava konusu Kay TV programı CD çözümü, suç duyurusu dilekçesi ve basın açıklamasının bütünü göz önünde tutulduğunda, yapılan soruşturmanın eksiklik ve yetersizliklerinin dile getirildiği görülmektedir.
    33. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440. maddesinin III/1. bendine göre karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 01.07.2020 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi