Davacı, davalılardan işverenlere ait işyerinde 13.10.1988-13.08.2004 tarihleri arasında çalıştığının tespitiyle, işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dava, 13.10.1988-13.08.2004 tarihleri arasında davalı işverenlere ait R. G. isimli işyerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kuruma kayıt ve tescil edilmeyen çalışmaların tesbiti ile işçilik alacağı istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacının 01.05.1992-13.08.2004 tarihleri arasında çalıştığının tesbiti ile kararda yazılı işçilik alacaklarının davalılardan N.Ç. ve N. Ç."den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Bu tür hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği dairemizin giderek Yargıtay’ın içtihadı gereğidir. Somut olayda, davacının sigortalı hizmet cetvelinin incelenmesinden, tesbitine karar verilen dönem ile çakışan 20.08.1995-15.02.1996 tarihleri arasında 45606 sicil nolu işyerinden çalışmaların Kurum’a bildirildiği anlaşılmıştır. Bu durumda, anılan işyeri ve bu işyerinden davacı adına bildirilen çalışmalar araştırılmadan, davacının kesintisiz olarak davalılara ait işyerinde çalıştığının tesbitine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararları).
2-Kabule göre de, işveren ve işveren vekilinin tarifini düzenleyen 506 sayılı Yasa’nın 4. maddesinde, işveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimselerin “işveren vekili” olduğu, bu Yasa’da geçen işveren deyiminin işveren vekilini de kapsadığı belirtilmiştir. Anılan maddede 01.06.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3203 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile yapılan değişiklik ile işveren vekilinin, bu Yasa’da belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumlu olacağı hükmü getirilmiştir. Bu yasal değişikliğin, işveren vekillerinin işin yürütümünde daha dikkatli olmalarının ve iş hayatının düzen ve verimliliğinin, işçi sağlığı ve güvenliğinin ve işverenin Kuruma karşı yükümlülüklerinin eksiksiz yerine getirilmesinin temini amacıyla yapıldığı belirgindir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden davalılardan N.Ç.’nin işveren, N.Ç.’nin ise, işveren vekili olduğu ortadadır. Bu nedenlerle, hizmet tesbiti davası yönünden davalı olarak gösterilen N. Ç. ile N. Ç.’nin taraf sıfatına sahip oldukları açıktır.
Öte yandan, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/4. maddesine göre, işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur. 10.06.2003 tarih ve 25134 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4857 sayılı Yasa’nın 120. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı Yasa’nın 1/3. maddesi de aynı hükmü içermekteydi. Bu durumda, hizmet tesbiti davası yönünden işveren vekili olarak davalılardan N. Ç.’nin davalı sıfatı bulunmakta ise de, işçilik alacakları yönünden davalı sıfatı bulunmamaktadır. Davalılardan N.Ç. aleyhine açılan işçilik alacaklarının tahsiline ilişkin davanın husumet nedeniyle reddi gerekirken, bu yönün gözardı edilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ayrıca, davacı taraf dava dilekçesi ile istediği miktarları 08.05.2007 harç tarihli ıslah dilekçesi ile arttırmış, ıslah dilekçesi davalılar vekiline 21.05.2007 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalılar vekili süresi içinde ıslah ile arttırılan kısımlar için zamanaşımı definde bulunmuştur. Mahkemece, zamanaşımı defi dikkate alınmamıştır. Borçlar Kanunu’nun 126. maddesine göre, hafta tatili alacağı beş yıllık zamanaşımına tabi olduğundan, ıslah tarihinden geriye doğru gerçekleşen beş yıllık dönem için hesaplama yapılıp hüküm altına alınması gerekir. Mahkemece, bu yöndeki savunma üzerinde durularak gerekirse bilirkişiden ek rapor alınarak karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması da hatalıdır.
O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı işverenlere iadesine, 26.02.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.