1. Hukuk Dairesi 2014/14767 E. , 2016/3045 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davaları sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar, ortak mirasbırakanları ..."ın 223, 1575, 1478, 861, 860, 859, 731, 509, 504, 341 ve 222 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını üvey oğlu olan davalıya tapuda satış göstermek suretiyle devrettiğini, temliklerin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payları oranında tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, murisin hasta ve bakıma muhtaç olduğunu sekiz yıl boyunca tüm bakım ve ihtiyaçlarının kendisi ve eşi tarafından karşılandığını murisin çok hakkın var diyerek taşınmazlardaki paylarını değerinden daha düşük bir bedelle devrettiğini, temliklerin bedelsiz olmadığını, yapılan işlemlerde muvazaa bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, murisin hasta ve bakıma muhtaç olduğunun anlaşılması, bakım ve ihtiyaçlarının da davalı tarafından giderilmesi nedeniyle taşınmazlardaki paylarını davalıya devretmesinde haklı ve geçerli bir sebebinin bulunduğu muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, mirasbırakan ..."ın paydaşı olduğu 223, 1575, 1478, 861, 860, 859, 731, 509, 504, 341 ve 222 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını 08/07/2013 tarihinde davalıya satış yoluyla temlik ettiği, murisin 18/07/2013 tarihinde ölümü üzerine geride mirasçı olarak davacıların kaldığı kayden sabittir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 706., Borçlar Kanunu"nun 213. (Türk Borçlar Kanunu"nun 237.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Diğer taraftan; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden davaların, taşınmazların aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Bu tür davalarda, 6100 sayılı HMK’nin 120. (1086 sayılı HUMK’un 413. maddesi) ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 16. maddesi uyarınca; dava değerinin ve buna göre alınacak harcın çekişme konusu taşınmazın değerine göre belirleneceği kuşkusuzdur. (4.3.1953 tarih 10/2 Sayılı İ.B.K.)
Ayrıca; 492 sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır. Adı geçen Kanununun 30. maddesinde ""... muhakeme sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o celse için muhakemeye devam olunur; takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz, HUMK’nun 409. (HMK"nun 150.) maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır."" düzenlemesine yer verilmiştir.
Hâl böyle olunca; mahkemece öncelikle yapılacak keşif ile temlik edilen taşınmazlardaki payların temlik tarihi ve dava tarihi itibariyle değerlerinin saptanması, davacıların miras payları da gözetilmek suretiyle keşfen saptanacak dava değeri (dava tarihi itibariyle) üzerinden varsa eksik kalan peşin harcın tamamlattırılması, tamamlandığı takdirde muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı olarak gerekli araştırma ve incelemenin eksiksiz yapılması, tarafların toplanan ve toplanacak tüm delilleri birlikte değerlendirilmek suretiyle, mirasbırakanın davalıya yaptığı temliklerin yukarıdaki ilkeler doğrultusunda mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, anılan hususlar gözardı edilerek noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.