1. Hukuk Dairesi 2014/15013 E. , 2016/2892 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, babaları olan ortak mirasbırakan ..."in maliki olduğu 182 ada 98 parsel sayılı taşınmazını tek erkek evladı olan davalıya 02.08.1994 tarihli satış aktiyle temlik ettiğini, ancak yapılan işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ile tescile; yargılama sırasında ise miras payları oranında tapu iptali ile tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, zamanaşımı süresinin dolduğunu, satışın gerçek olduğunu, murisin ve annesi ..."nun tüm ihtiyaçlarını karşıladığını, murisin davacılara yardım ettiğini, iddianın yazılı delille ispatlanması gerektiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muris muvazaası iddiasının ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi ..."ün raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi, Gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, mirasbırakanın davalıya yaptığı temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiası kanıtlanamadığına göre; davacıların temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 4,00.TL. bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 09.03.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil istemine ilişkindir.
Davacılar, murisin taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığını, ekonomik durumunun iyi olduğunu, asıl amacının tek erkek evladı olan davalı lehine, kızları davacılar aleyhine kazındırmada bulunmak olup mal kaçırma kastıyla yapılan temlikin muvazaalı olduğunu iddia etmişlerdir.
Davalı, murisin asıl amacının kızlarından mal kaçırmak olmayıp, taşınmazı bedeli karşılığında devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yapılan yargılama sonucu, taşınmazın gerçek değerinin çok üzerinde bir bedelle davalının satın aldığı, alım gücünün bulunduğu, muvazaa iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Daire çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık, somut olayda muris muvazaasının şartlarının oluşup oluşmadığı noktasındadır.
Bilindiği üzere, Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Yukarıda belirtilen ilkeler, toplanan deliller birlikte deeğerlendirilerek somut olaya dönüldüğünde, miras bırakan ..."in 21.12.2012 tarihinde vefat ettiği, mirasçı olarak, dava dışı eşi, tek erkek evladı davalı ve davacı üç kızının kaldığı, temlik tarihi 02.08.1994 rarihinde murisin otobüs işletmeciliği ve esnaflık yaptığı, eşi ile kendisi ... emeklisi olup ayrıca kira gelirlerinin bulunduğu, murisin taşınmazı satmasını gerektirecek her hangi bir ekonomik sıkıntısının, mal satmasını zorunlu kılan bir neden de bulunmadığı, miras bırakanın zaman zaman davacı kızlarına para yardımı yaptığı bu nedenle maddi kısıntıya düştüğü yönündeki davalı savunmasının da kanıtlanamadığı, taşınmazın davalıya devrinin miras bırakanın ölümünden kısa bir süre önce öğrenildiği, tanık ... beyanına göre yörede kız evletlarına mal bırakılmadığı, temlik tarihinde taşınmazın gerçek satış bedeli 1.716,85 TL iken tapuda 5,00TL ye devredildiği, bedeller arasında aşırı fark olduğu açıktır.
Sonuç itibariyle; miras bırakanın 34.337 m2 miktarlı tarla niteliğindeki taşınmazını hiç bir ihtiyacı yokken bu günün parasıyla 5,00TL bedelle tek erkek evladına devretmesi, kız çocuklarından mal kaçırmak kastıyla bedelsiz ve muvazaası olarak yapıldığı kanaatine ulaştığımızdan yerel mahkeme kararının bu gerekçeyle bozulması gerekirken, onanması yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.