11. Hukuk Dairesi 2016/1265 E. , 2016/9383 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 30/12/2014 tarih ve 2014/1127-2014/684 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 14/09/1984 tarihinde davalı bankanın ... Şubesi’ne 2.100,00 TL yatırarak 61280 numaralı vadesiz hesap açtırdığını, 06/04/1985 tarihine kadar cüzdanın işlem gördüğünü ve bu tarih itibari ile hesapta 7.492,00 TL bakiye kaldığını, bakiyenin fona devrilmediğinin davalı bankanın kendilerine göndermiş olduğu yazı ile öğrendiklerini, mevduat alacaklısının alacağının zamanaşımına uğraması ve böylece bankanın mevduata ilişkin borç ve sorumluluğunun kalkması için 10 yıllık zamanaşımı süresinin sessiz kalarak geçirilmiş ve dolmuş olmasının yeterli olmayıp, zamanaşımından ösz edebilmek için mevduatın zamanaşımına uğramasını engelleyen tebliğ ve ilan gibi şartlar ile zamanaşımına uğramış mevduatın bankanın mamalekinden çıkarılıp Fona intikal ettirildiğini gösteren idari işlemlerin gerçekleşmesi ve bu şartların yerine getirildiğinin banka tarafından ispat edilmesi gerektiğini, özel hükümlerle öngörülen ön şartların yerine getirildiğinin ispat edilememiş olması halinde, alacaklının elinde bulunan hesap cüzdanı ve benzeri belgelerin, bunların sıhhati hususunda herhangi bir tartışma yaşanmamış olması kaydıyla alacağın varlığını göstereceğini ve bu borçtan bankanın sorumlu olmaya devam edeceğinin kabul edildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 7.492,00 TL’nin devredildiği tarihten itibaren işleyecek faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı def’inde bulunmuş, 5411 sayılı Bankalar Kanunu uyarınca müvekkilinin belgeleri saklama yükümlülüğünün 10 yılık süre ile sınırlı olduğunu, hesap cüzdanının tek başına davacının alacaklı olduğunu kanıtlamadığını ayrıca, dava konusu miktarın maddi değerinin de bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, somut olayda davacının davalı bankadan olan alacağını tahsil amacıyla cari hesap cüzdanını sunduğu ve hesap cüzdanının üzerinde vadesiz kaydı bulunduğu, cüzdana işlenmiş olan hesap hareketlerinin 14/10/1984 hesap açılış - 06/05/1985 son para çekme işlemi tarihleri arası toplam 3 para yatırma işleminden ibaret olduğu, 06/05/1985 tarihli son işlem ile bakiyenin 7.492,00 TL olarak kaldığı ve başkaca işlem olmadığı, hesabın 14/09/1984 tarihinde açılmış olup, 10 yıllık mevduat zamanaşımı süresinin son işlem tarihi olan 06/05/1985 tarihine nazaran 07/05/1995 tarihinde sona erdiği, bu şekilde zamanaşımına uğrayan mevduatların takvim yılı başından itibaren 6 ay içerisinde faizleri ile birlikte TCMB devredildiği, tutarı 5.000,00 TL’den fazla olanların Resmi Gazetede ilan edilerek ilandan itibaren 1 yıl içerisinde aranmayan mevduatların TMSF’ne devredildiği, mevduat hesabının 07/05/1995 tarihinde zamanaşımına uğramış ise de davalı bankanın belge saklama yükümlülüğü 10 yıl olduğundan bu gereği yerine getirmediğini kanıtlayamadığından mevduatın banka nezdinde kaldığının kabulü gerektiği ancak hesap cüzdanının düzenleyen bankanın müşteriye karşı bir borç senedi olduğu, bununla davalı bankanın nezdindeki mevduattan müşteriye ait olan kısım oranında borcu kabul, kanun ve sözleşme hükümlerine göre geri ödeme yükümlülüğünü üstlenmiş olduğu, bu yüzden her hesap hareketi ve cüzdanın bankanın yetkilileri tarafından imzalanması gerektiği, yetkili banka personelinin imzaladığı hesap cüzdanlarındaki yazılı miktarlar banka kayıtlarında yer almasa ve banka kayıtları ile uyuşmasa bile bankanın bu miktarı ödemek zorunda olduğu yani, hesap cüzdanında bankanın yetkili kişilerinin imzasının bulunması gerektiği, usulünce düzenlenmiş ve yetkilisinin imzasını taşıyan banka hesap cüzdanının müşterinin banka nezdindeki mevduatının kanıtlayıcısı olduğu, bankanın bu nitelikteki bir hesap cüzdanındaki mevduatı davacıya borçlu ve ödemekle yükümlü olduğu, yetkilisinin imzasını taşımayan hesap cüzdanında yazılı mevduatın banka defter ve kayıtlarında da bulunmaması halinde bankanın sorumluluğundan bahsedilemeyeceği, aynı şekilde banka defter kayıtlarında bulunmayan mevduatın banka hesap cüzdanı ile kanıtlanması mümkün ise de hesap cüzdanındaki her bir hesap işlemi karşısında banka yetkilisinin imzasının bulunması gerektiği, bu nedenle imzasız hesap işlemleri ve yazıların kanıt olarak kabul edilemeyeceği, bu durumda davacı alacaklının bankada mevduatı bulunduğunu ve miktarını kanıtlamakla yükümlü olduğu, mevduatı olduğunu iddia eden davacının bu iddiasını bankada birinci derecede imza yetkilisinin her işlem karşısında imzasının olması koşulu ile banka mevduat cüzdanı veya banka defter kayıtları ile ispatlanabileceği, yetkili imzayı içermeyen mevduat cüzdanındaki işlem kayıtlarının yeterli kanıt olarak kabul edilemeyeceği, bu durumda olayımızda davacının hesap cüzdanındaki işlem kayıtları davalı banka yetkililerince imzalanmamış olduğundan davacı tarafça davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, bankacılık işleminden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Bankalar kendilerine yatırılan paraları mudilere istendiğinde veya belli bir vadede ayni veya misli olarak iade etmekle yükümlüdür (4491 Sayılı Yasa ile değişik 4389 Sayılı Bankalar Kanunu 10/4 ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 61.maddesi). Bu tanımlamaya göre, mevduat sözleşmesi ödünç ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşmedir. Yine 818 sayılı BK’nun 306 ve 307. (6098 sayılı TBK"nun 386 ve 387.) maddeleri uyarınca ödünç alan, akdin sonunda ödünç verilen parayı eğer kararlaştırılmışsa faizi ile birlikte iadeye mecburdur.
Bu durum karşısında, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm tesisi cihetine gidilmiş ise de, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davacı tarafından davalı banka şubesine yatırılan para halen davalı banka uhdesinde bulunduğundan ve davalı tarafından mevduatın davacıya ödendiği ispatlanamadığından, yanılgılı değerlendirme ile ispat yükü ters çevrilmek sureti ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 06.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.