Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacının temyiz itirazlarının reddine,
2-Davalının temyizine gelince;
Mahkemece, her ne kadar davacının uğramış olduğu zararlandırıcı iş kazası nedeniyle munzam tazminat talebi kabul edilmiş ise de, bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Gerçekten, davacının daha önce geçirdiği iş kazası nedeniyle açmış olduğu maddi ve manevi tazminat davasında, maddi tazminat talebinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılandığı gerekçesiyle reddine ve manevi tazminat davasının ise kabulüne karar verilerek sonuçlandırıldığı dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Bu davada ise, birinci davanın kesinleşmesinden sonra munzam tazminat adı altında yeni bir tazminat talep edilmektedir.
Kazaya uğrayan işçinin maddi tazminatına esas olgular 506 sayılı Yasa’nın 11. vd. maddeleriyle Borçlar Kanunu"nun 41 vd. maddelerine ilişkindir.
Bir iş kazasında sigortalı işçinin bu iş kazası nedeniyle maruz kaldığı gelir kaybı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından aylık gelirler biçiminde ve zararı %70 oranında karşılanmaktadır. Bu aylık gelirler zaman içerisinde ve yıllık kimi nedenlere dayalı artırıma tabi tutulmakta ve kişinin geleceğe uzanan zararı böylece bir devlet kuruluşu olan Kurum tarafından karşılanmaktadır. Zararın 2/3’e yakın bölümü böylece ve değişken bir şekilde Kurum tarafından karşılanması karşısında artık bu bölüm yönünden bir munzam zarardan söz etmek mümkün değildir.
Ayrıca, zararın % 30’luk kısmı ise tazminat ilkelerine dayalı olarak ve geleceğe yönelik, kapital biçiminde zarara neden olan kişilerce karşılanmakta, böylece kişinin tüm zararı hüküm altına alınmaktadır. Hüküm altına alınan bu ikinci bölüm için bilinen ve bilinmeyen devre olmak üzere zarar iki ana kısımdan oluşmakta bilinmeyen dönem için ülke gerçekleri ve ekonomik durumlar dikkate alınarak ücretlerde her yıl için belli oranlarda yüzdelik esasına dayalı artışlar yapılmaktadır. Kişinin zararı, bu bölümde peşin sermaye olarak ve kapital biçimde hesaplandığından ayrıca iskonto uygulanmakta böylece bir zarar saptaması yapılmaktadır.
Bu tür bir yöntemde dahi geleceğe yönelik ihtimali durumlar dikkate alındığından artık kişinin başkaca zararı kaldığından söz edilemeyeceği gibi devamlı değişken durumlara göre dava açılması mümkün bulunmamaktadır.
Öte yandan, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla, üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, yeniden dava konusu yapılarak miktarının artırılması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 25.09.1996 gün ve 1996/21-397-637 kararı ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Bu durumda, munzam zarar adı altında, manevi tazminatın yeniden arttırılarak istenilmesi mümkün değildir.
Mahkemece, belirtilen olgular dikkate alınmaksızın ve işin özelliği gözönünde bulundurulmaksızın kimi gerekçelerle olay tarihinden yasal faizi ile karşılanan zararın yeniden dava konusu yapılmasının mümkün olmadığı düzeltilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 05.02.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.