11. Hukuk Dairesi 2015/15144 E. , 2016/9357 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 14/01/2015 tarih ve 2009/181-2015/10 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 06/12/2016 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacılar vekilleri Av. ... ... ile Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, müvekkillerinin mevduat hesaplarından davalı bankanın kusurlu davranışlarıyla üçüncü kişilere ödeme yapılması nedeniyle mahkemece usulsüz ödenen meblağların davalı bankadan tahsiline karar verildiğini, mahkeme kararına istinaden davalı banka tarafından 13/03/2009 tarihinde ödeme yapıldığını, müvekkillerinin alacaklarına zamanında kavuşmamaları nedeniyle zarara uğradıklarını ileri sürerek, şimdilik 17.000.000 TL munzam zararlarının 18/03/1999 tarihinden itibaren en yüksek avans faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkili bankanın kararın kesinleşmesi ile ödeme yaptığını, davacıların davaya konu zarara kendi kusurları ile sebebiyet verdiklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, yıllardır yüksek oranda seyreden enflasyon nedeniyle paranın değerinin çok düştüğü, böyle bir ortamda alacağını zamanında elde eden alacaklının bunu bir an önce banka mevduat faizine veya devlet tahviline yatırması veya dövize dönüştürmesinin yasanan hayat gerçeklerine uygun bir davranış olacağı, buna karşılık alacağını geç alan alacaklının da zarar göreceği, enflasyonun altında kalan faizin de bu zararı karşılamayacağının açık olduğu ve bu halin zararın varlığı için fiili bir karine oluşturacağı, yapılan hesaplama neticesi davacı ..."in munzam zararının 189.857,07 TL, davacı ..."in munzam zarar tutarının 32.455,44 TL olduğu, davacı ..."in munzam zararı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davacı ... yönünden, 189.857,07 TL"nin, davacı ... yönünden, 32.455,44 TL"nin 18/03/1999 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazla istemler ile davacı ... yönünden açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıda yazılı bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, munzam zararın tahsili istemine ilişkindir.
BK"nın 105"inci maddesine göre "alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir". Bu durumda B.K. 103. maddesi uyarınca alacaklının mutlak ve tartışmasız bir zarara uğradığı kabul edilmektedir.
Munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (BK.md.105), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur.
Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. B.K.nun 105 nci maddesi kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır.
Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamak koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir.
Enflasyonist ortamda bireyin, parasının değerini sabit tutmak ve kazanç sağlamak için bir çaba ve girişimlerde bulunması, en azından vadeli mevduat veya kurları devamlı yükselen döviz yatırımlarında değerlendirmesi, hayatın olağan akışına ve genel hayat tecrübelerine uygun düşen bir karinedir. Enflasyonist ortamda yaşayan makul, normal bir kişinin parasını atıl biçimde elde tutmayacağı, gelir getirici bir yatırıma dönüştüreceği, insan yapısının ve menfaatlerini koruma içgüdüsünün doğal bir sonucudur. Hal böyle olunca, enflasyonist ekonominin olumsuz etki ve sonuçları kamuca az veya çok herkesin bildiği, en önemlisi gerekli olduğu taktirde bilinebilmesinin kolayca gerçekleştirilebileceği ve mahkemelerin de bilgisi altında olan vakıalar olarak kabulü gerekir. Yasal deyimi ile “ maruf ve meşhur" vakıaların ispatına gerek yoktur (H.U.M.K.md.238/2, HMK 187/2). 20.10.1989 tarih ve 3 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında "para her zaman kullanılması mümkün ve temettü getiren bir meta olduğundan geç ödenmesi halinde zararın vücudu muhakkaktır" şeklindeki kabul de bu hukuki tespit ve bulguları doğrulamaktadır.
Somut olayda, davacılar vekili, müvekkillerinin mevduat hesaplarından davalı bankanın kusurlu davranışlarıyla üçüncü kişilere ödeme yapılması nedeniyle mahkemece usulsüz ödenen meblağların davalı bankadan tahsiline karar verildiğini, mahkeme kararına istinaden davalı banka tarafından 13/03/2009 tarihinde ödeme yapıldığını, müvekkillerinin alacaklarına zamanında kavuşmamaları nedeniyle zarara uğradıklarını ileri sürmüş, mahkemece yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak mahkemece munzam zararın hesabına ilişkin hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporlarında, sadece döviz kurları ve mevduat faizleri esas alınarak değerlendirme yapıldığı, ancak üçer aylık vadeli mevduata uygulanan faiz oranı üzerinden sonuca ulaşıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, mahkemece borçlunun temerrüde düştüğü tarihten, ödemenin gerçekleştirildiği güne kadar geçen süre içerisinde, her yıl itibarı ile gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranını, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve Devlet Tahvil"lerine verilen faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurları ve altın ile paranın değerine etki eden diğer tüm enstrümanlara ilişkin değişiklik listeleri davacıdan istenmek, gerektiğinde bunları ilgili resmi kurum veya kuruluşlardan araştırmak ve bu suretle bir ekonomi yatırım sepeti oluşturmak suretiyle sahasında uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılarak, anılan süre içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle alacaklının maruz kaldığı zarar miktarını yukarıda değinilen unsurların toplanıp, ortalamaları bulunarak belirlenen bu zarar miktarından davacının alacağını tahsil ederken alması gereken temerrüt faizi miktarı düşülerek, hasıl olacak sonuç çerçevesinde hüküm kurulması gerekirken, bu esasları karşılamayan ve sadece üçer aylık vadeli mevduata uygulanan faiz oranlarına göre hesaplama içeren rapora dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle taraflar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile kararın taraflar yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.350 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacılara verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine, 06/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.