3. Hukuk Dairesi 2016/12445 E. , 2017/6997 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali-tenkisi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl ve birleşen ayrı ayrı kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili; davacının...0.07.2007 tarihinde vefat ettiğini, murise ait ...n 27.05.1994 tarih ve 3707 yevmiye nolu vasiyetnamesinin Ankara 3.Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 2008/659 Esas sayılı dosyasında açılıp okunduğunu, ilgili vasiyetname incelendiğinde murisin sahibi olduğu ....u karşısında bulunan 239 ada 35, 36, 37, 38 parsellerdeki hak ve hisselerini ve yine 35 parsel üzerinde bulunan iki katlı + çatı katlı kargir evdeki 1/2 hissesini kızı davalı ..."e vasiyet ettiğinin öğrenildiğini, murisin vasiyetnameyi tasarruf ehliyeti olmadığı bir sırada düzenlediğini, vasiyetnameyi düzenlediği tarihte ileri yaşta olduğunu, vasiyetnamede ayrım yapmadan diğer tüm çocuklarına da nakdi yada gayrimenkul alımı suretiyle yardımda bulunduğunu açıklamasına rağmen davacıya hiçbir yardımda bulunmadığını, yine aynı nedenlerle ölüme bağlı tasarrufun yanılma veya yanıltma nedeniyle düzenlendiği kanısında olduklarını, vasiyetname konusu taşınmaz malların davalıya vasiyet edilmesi nedeniyle davacının mahfuz hissesinin çiğnendiğini belirterek muris Ali Asaf İşür"ün Taşköprü Noterliği"nin 27/05/1994 tarih ve 3707 yevmiye numaralı vasiyetnamesinin iptaline, olmadığı takdirde vasiyete konu tasarrufların davacının saklı payı oranında tenkisine, vasiyet konusu taşınmaz mallardaki mahfuz hissenin davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davacının iptal ve tenkis davası açma hakkının MK"nun 559. ve 571. maddeleri uyarınca süresinde olmadığını,yasal süresi içinde açılmayan davanın reddini talep ettiklerini, murisin tasarruf ehliyetinin olmaması ya da yanılma yanıltmadan bahsedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, murisin ölüm anına kadar tasarruf ehliyetinin bulunduğunu ispata yarar 1994 ve 2001 yılında alınmış raporların bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen Ankara 1.Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2009/139 Esas sayılı dosyasında davacı vekili; davacının murisi Ali Asaf İşür"ün 27.05.1994 tarihinde yapmış olduğu vasiyetname ile tüm mallarını kızı ..."e bıraktığını, murisin biri davacı olmak üzere üç çocuğu daha bulunduğunu, 1912 doğumlu olan murisin vasiyetnameyi yaptığı tarihte 82 yaşında olduğunu, vasiyetnamenin miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada
yapıldığını belirterek vasiyetnamenin iptaline, olmadığı takdirde davacının saklı payı oranında tenkisine, tapunun saklı pay oranında iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen Ankara 1.Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2009/139 Esas sayılı dosyasında davalı vekili; davanın yasal süresi içerisinde açılmadığını, murisin tasarruf ehliyetinin öldüğü tarihe kadar yerinde olduğunu, 1994 yılında ve 2001 yılında ruh sağlığının yerinde olduğuna dair raporlar alındığını, Medeni Kanun"un 57. maddesinde hangi sebeplerle ölüme bağlı tasarrufun iptali davasının açılabileceğinin belirtildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, kısa kararda tenkis talebi yönünden; asıl davanın kabulü ile 6.666,17 TL"nin tercih tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine; birleşen davada ise davanın kabulü ile 6.666,17 TL"nin tercih tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş, ancak hükmün gerekçesinde “...asıl ve birleşen davada davacıların vasiyetnamenin iptali,aksi takdirde tenkis talebinde bulundukları,murise ait 1994 ve 2001 yılında alınmış tasarruf ehliyetinin bulunduğuna ilişkin raporlar bulunduğundan vasiyetnamenin iptali talebinin yerinde olmadığı...şeklinde değerlendirme yapılmış, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 02.07.2015 tarihli ve 2014/17804 Esas, 2015/12382 Karar sayılı ilamı ile " ... gerekçe ile hüküm arasındaki çelişki giderilecek şekilde vicdani kanaate göre yeniden bir karar verilmelidir." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; asıl davanın kabulü ile 6.666,17 TL’nin tercih tarihi olan 17/10/2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, birleşen davanın kabulü ile 6.666,17 TL’nin tercih tarihi olan 17/10/2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm gerekçesinde "...asıl ve birleşen davada davacılar vasiyetnamenin iptali, aksi takdirde tenkis talebinde bulundukları, murise ait 1994 ve 2001 yılında alınmış tasarruf ehliyetinin bulunduğuna ilişkin raporlar bulunduğundan vasiyetnamenin iptali talebinin yerinde olmadığı..." belirtilmiştir.
1- Dava; vasiyetnamenin iptali ve tenkis istemlerine ilişkindir.
Somut olayda; davacı taraf, murisin vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte tasarruf ehliyeti olmadığı ve murisin yanıltıldığını belirterek; vasiyetnamenin iptalini talep etmektedir.
Fiil ehliyeti yokluğu; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele fiil ehliyetinin nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kuruluşu olan Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da zorunlu kılmaktadır. Esasen TMK.nun 409/2.maddesinde de, akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceği hüküm altına alınmıştır.
Şu durumda, ehliyetsiz olduğu ileri sürülen mirasbırakanın vasiyetname tarihine yakın günlerde ve sonrasında tedavi görüp görmediği hususunda tarafların bilgisine başvurularak, varsa doktor raporları, hasta müşahede kâğıtları ve film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi, sonrasında işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tesbiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerekmektedir.
Bununla birlikte, davacı taraf, vasiyetnamenin iptaline ilişkin istemini, zorlama ve yönlendirmeyle murisin iradesinin sakatlanmış olduğu iddiasına da dayandırmaktadır. Buna karşın, mahkemece, gerekçeli kararda davacının bu iddiasına yönelik olarak dosyada mevcut delillere neden itibar edilip edilmediği açıklanmamış, gerekçeli kararda bu hususa değinilmemiştir.
O halde, mahkemece; davacı tarafın tüm delilleri toplanarak, öncelikli ehliyetsizlik iddiası yönünden, işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tesbiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınması; devamında ise, davacının murisin iradesinin
sakatlandığı yönündeki iddiasına ilişkin olarak da araştırma ve bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2- Yargıtay"ın bozma kararına gerek iradi, gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme, uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi; hükmün bozma kararı kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bozmaya uyulmakla, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğar.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda ve Hukuk Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke, kamu düzeni ile ilgili olup; Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.(Aynı yönde HGK.nun 26.2.1986 gün ve 1986/1-50 E.-174 K.; 11.5.1994 gün ve 1994/8-252 E.-314 K.; 1.12.1999 gün ve 1999/18-1041 E.-1006 K.; 11.5.2005 gün ve 2005/2-315 E.-333 K.; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E.-573 K. sayılı ilamları).
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakacak olursak, yerel mahkeme bozma kararına uymakla birlikte bozma gereğini yerine getirmemiştir. Zira; Dairemizin bozma ilamında hüküm gerekçesi ile hüküm arasında çelişki olduğu belirtildiği halde, mahkemece bu çelişki giderilmeden karar verilmiştir.
Yukarıda izah olunan nedenler ile, mahkemece işlem yapılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
3- Bozma nedenine göre, davacı tarafın sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci ve ikinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, üçüncü bendde açıklanan nedenle davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.