1. Hukuk Dairesi 2014/14186 E. , 2016/2573 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, köyde iki adet taşınmazının bulunduğunu, bunlardan 260 m² olanı davalı torununa vermek istediğini, tüm işlemlerle davalının ilgilendiğini, 28.03.2012 tarihinde tapuya giderek devir işlemlerini yaptıklarını, ancak 260 m² olan taşınmazı yerine, 1541 m² olan bağ vasıflı 2977 parsel sayılı taşınmazı devrettiğini sonradan öğrendiğini, 1936 doğumlu olup, gözlerinin iyi görmediğini ve kulaklarının doğru dürüst duymadığını, öte yandan iyi okuma yazma bilmediğini, davalının torunu olması sebebi ile güvenerek işlemler sırasında o ne dediyse yaptığını, ancak davalıya yanlış taşınmazını devrettiğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu yeri satın aldığını ve davacıya 8.000.-TL ödediğini, o bölgede 260 m²"lik yer olmadığını, olayda hata ve yanılma bulunmadığını, dava konusu yerin de metrekare olarak bölünüp devredilmesine imkan olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının hataya düştüğünü ispatlayamadığı, öte yandan 260 m²"lik taşınmazı bulunmadığı gibi, dava konusu taşınmazın da ifrazının mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, 2600 m² olan bağ vasıflı 1914 parsel sayılı taşınmaz tapulama ile davacı adına kayıtlı iken, 05.03.1999 tarihinde ifraz edilerek 1541 m² bülüklüğündeki 2977 ve 1059 m² büyüklüğündeki 2978 parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, 2977 nolu bağ vasıflı taşınmazı davacının 28.03.2012 tarihinde davalıya satış suretiyle devrettiği, 2978 nolu bağ vasıflı taşınmazın ise 05.03.1999 tarihinde imarla 121 ada 5 ve 120 ada 1 nolu parsele gittiği, 609 m² bağ vasıflı 121 ada 5 nolu parselin davacı adına tescil edildiği, bağ çeşme ve arsası vasıflı 120 ada 1 nolu parselin ise imara istinaden ... Köyü Tüzel Kişiliği adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK"nin 35. (BK"nin 25.) ve TMK"nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK"nin 35. (BK"nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğu söylenemez.
Şöyle ki, mahallinde davacıdan, gerçekte davalıya sattığını iddia ettiği taşınmazın neresi olduğu sorulup, fen bilirkişisinin krokisinde bu yer işaretlettirilerek sınırlarının gösterilmediği, yine tanıkların keşif mahallinde beyanlarının alınıp davacının davalıya sattığı yerin neresi olduğu ve sınırları sorulup bu konuda tanıkların etraflıca beyanlarının alınmadığı görülmektedir.
Hâl böyle olunca, mahallinde yeniden keşif yapılarak davacıdan, davalıya sattığını iddia ettiği taşınmaz sınırlarını göstermesi istenerek, davacının gösterdiği taşınmazın hangi veya hangi parsellere isabet ettiğinin belirlenmesi, öte yandan tarafların bildirdikleri tanıkların keşif mahallinde beyanların alınarak tanıklardan davacının, davalıya sattığını bildikleri taşınmazı göstermeleri istenerek tanıkların bu konuda etraflıca beyanlarının alınması, davacı ile tanıkların beyanlarını yansıtır keşfi izlemeye olanak verecek şekilde teknik bilirkişilerden rapor alınması, toplanacak deliller toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.