10. Hukuk Dairesi 2017/3714 E. , 2017/6872 K.
"İçtihat Metni"......
Dava, sigorta kayıtlarındaki kimlik bilgilerinin tashihi istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili ile davalılardan ... ve .....vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada mahkemece verilen 28.07.2011 tarihli karar Dairemizin 14.12.2012 günlü ve 2011/16419 E., 2012/25726 K. Sayılı İlamı ile özetle, “…Her ne kadar davacı nüfus kayıtlarında isim tashih yapıldığını iddia etmiş ise de; Nüfus İdaresi davacının isminde herhangi bir adli ya da idari düzeltme olmadığını bildirdiği gibi, davaya ve kabule konu çalışmalardan daha önce 1975 – 1977 yıllarında askerlik yapan davacının askerlik kayıtlarındaki adı da ........ olarak ye. almakta olup, tashihe ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle; işe giriş bildirgesi, hizmet akdi formu, izin ve istifa belgeleri, yevmiye listesi gibi davacının imzasını taşıyan belgelerin asılları celp edilerek, konusunda uzman bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmalı; üzerlerindeki imzaların davacıya ait olup olmadığı tespit edilmeli; davacının isim tashihine ilişkin delilleri sorularak Mernis kayıtlarına geçilmeden önceki tarihe ait idari düzeltme işlemi bulunup bulunmadığı araştırılmalı, dinlenen iki tanığın ......’nde çalışanlar olduğundan, diğer işyerinde çalışan ve kayıtlara geçen kişilerin de resen bilgisine başvurulmalı ve uyuşmazlığa konu hizmetlerin davacıya aidiyeti kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi gereği”ne işaret edilerek bozulmuş, bozmaya uyularak mahkemece yapılan araştırma ile davacının ...... İdaresi nezdinde 1977 – 1978 tarihi ile 04.07.1978 – 16.07.1982 tarihleri arasında çalışan ....."nın işe giriş bildirgelerindeki ..... isminin ... olarak tashihine karar verilmiştir.
./...
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)
Diğer taraftan, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 26. maddesi uyarınca; "Hâkim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Aynı Kanunun 294-301 maddelerinde ise mahkeme kararlarının nasıl olması gerektiği belirlenmiştir. Bu düzenlemelere göre Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür. Kanunun 297. maddesinin (2). Fıkrasında “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”, hükümleri öngörülmüş olup, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.
Eldeki davada ise bozma gereklerinin yerine getirildiğinden bahsedilme olanağı bulunmadığı gibi, son kararın da net tarihler içermemesi karşısında, infaza elverişli bir karar oluşturulduğundan da söz edilemez. Mahkemece bozma sonrası yapılan araştırma ile Nüfus müdürlüğünden davacı adına herhangi bir düzeltme vs. kaydının bulunmadığının belirtildiği, Belediye nezdinde Murtaza adında bir çalışana rastlanmadığı ve dinlenen tanık sayısının yeterli olmadığı gibi, tarafsız konumda olup olmadığının da dosya arasındaki belgelerden tespit edilemediği anlaşılmakta olup, mahkemece ilk bozma kararımızda belirtildiği gibi, davacının uyuşmazlık konusu olan dönemde imzasını taşıyan belgelerin varlığı ile aidiyetini istediği yıllar bakımından çalışmaların geçtiği iş yerlerine kayıt veyahut başvuru esnasında belgelerinin olup olmadığı, hem Mustafa hem de Murtaza isimleri bakımından, kamu görevlilerince hazırlanan görev belgeleri ve benzeri kayıtlarının veyahut teslim tesellüm tutanaklarının veyahut da davacı tarafından tanzim ve teslim edilmiş okuma
../...
belgelerinin varlığı hususunda ayrıntılı bir araştırma yapılmalı ve sonraki işyerlerinde kayden ve fiilen beraber çalıştığı belirlenen kişilerin beyanlarının alınması suretiyle yapılacak ayrıntılı aidiyet araştırması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Diğer taraftan, davalılardan Bakanlığa bağlı .....nezdinde yine.....adına 04.08.1978 – 16.07.1982 tarihleri arasında 5434 sayılı Kanun kapsamında çalışmalarının davalı Kuruma bildirilerek primlerin ödendiği anlaşılması karşısında, bu dönem bakımından aidiyet isteminin de 5434 sayılı Yasa kapsamında tespit ve talep edilmesi gerektiği, buna göre 5510 sayılı Kanun’un geçici 4’üncü maddesindeki; “... Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dâhil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır.” Hükmü karşısında, bu yönde verilecek bir tefrik kararı ile bu talep bakımından, uyuşmazlığın, idari yargının görev alanına girdiği gözetilip, dava şartlarından olan yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle HMK’nun 114/1-b ve 115. Maddeleri gereğince davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, davanın esasına girilip yazılı biçimde hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekili ile davalılardan ... ve ......vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılar ... ve ..... Müdürlüğü"ne iadesine, 17.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
....