
Esas No: 2017/3260
Karar No: 2017/6853
Karar Tarihi: 17.10.2017
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2017/3260 Esas 2017/6853 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, fark işçilik tahakkuku nedeniyle ödenen primlerin yersiz olduğu iddiası ile davalı kurumca yapılan işlemin iptali ile kuruma karşı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyulduktan sonra yapılan yargılama ile ilamında belirtilen gerekçelerle, davalı kurum tarafından tahakkuk ettirilen prim borcuna itirazın reddine ilişkin 19.12.2012 tarih ve 2012/65 sayılı kararın iptaline, prim borcu tahakkukunun inşaatın yapıldığı yılların metrekare birim fiyatı uygulanmak üzere 507,13 TL prim tutarı için 01.01.2011 tarihi itibariyle faiz yürütebileceğinini 219,75 TL faiz tutarı için 01.02.2011 tarihi itibariyle yasal faiz yürütebileceğinin ve böylece davalı kurumun toplam 726,88 TL prim alacağının olduğunun tespitine, karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada mahkemece ilk kez verilen 06.05.2014 tarihli karar, Dairemizin bozma ilamı ile özetle “inşaatın 2010 yılında bitirildiğine dair kabul isabetli ise de, 2004 ve 2010 yıllarında meri olan yönetmelik hükümlerinin dikkate alınması suretiyle uygulama yapılmalı, inşaatın bitmediği dikkate alınarak ve davanın açılması nedeniyle %25 asgari işçilik oranı uygulanmaksızın denetime elverişli ve Kurum raporundan ayrılma gerekçeleri belirtilmiş bir rapor aldırılmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi” gereğine işaret edilerek bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)
Eldeki davada ise, bozmaya uyulmuş ise de, öncelikle ilk kararı temyiz etmeyen davacı bakımından davalı kurum lehine oluşan usuli kazanılmış hakkın dikkate alınmadığı ve ilk kararda belirlenen tutardan daha düşük bir tutara hükmedilmesi isabetsiz olduğu gibi, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğini söylemenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi, zamanaşımı defi, borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, bunu ileri süren tarafa, borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi vermektedir ve borçluların her birinin borcun tamamından tek başına sorumlu olduğu teselsül hükümlerine dayalı olarak açılan davalarda zamanaşımı defi, yalnızca bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğurmaktadır. Ne var ki, davacının zamanaşımı definde bulunduğuna dair dosya arasında herhangi bir belgeye rastlanılmamış olup, mahkemece, 1999 yılına mal edilen dönem bakımından zamanaşımı değerlendirmesi yapan rapora itibar ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.
Diğer taraftan, aldırılan raporda, kurum incelemesi ile herhangi bir karşılaştırma yapılmadığı, asgari işçilik oranları ve yapı maliyet bedelleri ile ilgili teknik verileri irdeler şekilde herhangi bir hesaplamada bulunmaksızın 2010 yılı bakımından nasıl ulaşıldığı anlaşılamayan prim borcuna dair rakamların esas alındığı, kaldı ki yönetmelik hükümlerinin ne şekilde uygulandığının da belirlenemediği gibi, bir taraftan Kurum işleminin yerinde olduğunu belirtip, diğer taraftan Kurum hesaplamalarından ayrıldığı anlaşılmakla, kendi içerisinde çelişki barındırması nedeniyle denetime elverişsiz ve hükme esas alınabilecek nitelikte olmayan bir rapora itibar ile yazılı şekilde hüküm tesisi de usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece, bu maddî ve hukukî olgular göz önünde tutulmaksızın, ilk bozma kararımız çerçevesinde davaya konu inşaatın bitmediği dikkate alınarak binanın tümü bakımından irdeleme yapan, somut verilere dayalı ve Kurum müfettişi raporunda yapılan hesaplamalardan ayrılma yönleri de açıklanarak ve dava söz konusu olmakla asgari işçilik oranına %25 oranında indirim yapılmaksızın denetlenebilir şekildeki bir hesap raporu aldırılmak suretiyle ve Kurum lehine usuli kazanılmış hakkı koruyacak şekilde bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.