1. Hukuk Dairesi 2014/14308 E. , 2016/2388 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptal tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve terekeye iade istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası ...’ün malik olduğu 223 ada 24 parsel sayılı taşınmazını damadı olan davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiğini, satış tarihinde mirasbırakanın 80 yaşında olup, fiil ehliyetine haiz olmadığı gibi, yapılan işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile taşınmazın terekeye iadesini istemiştir.
Davalı, taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, satışın gerçek olup muvazaa içermediğini, satış tarihinde mirasbırakanın akli melekelerinin yerinde olduğunu, mirasbırakanın sağlığında mallarını mirasçıları arasında paylaştırdığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Aktif husumet yokluğu nedeni ile davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine Dairece, “…davaya katılmayan ortaklar ..., ..., ... ve ..."in olurlarının alınması yada miras şirketine Türk Medeni Kanununun 701-703. maddeleri uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi için davacıya süre verilmesi, taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir” gerekçesi ile karar bozulmuş olup, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda kesin süreye uyulmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, bozma sonrası yapılan 21/02/2014 tarihli ilk duruşmada, davacıya dava dışı mirasçılar ..., ..., ... ve ...’in olurlarının alınması ya da TMK 701-703.maddeleri uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi için 18/04/2014 tarihinde yapılacak duruşmaya kadar kesin süre verildiği, davacının 18/04/2014 havale tarihli dilekçesi ile mirasçılar ..., ... ve ...’nin adreslerini bildirip, tebligat çıkartılmasını istediği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 90. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı Kanunun 94. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtilmelidir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olayda, mahkemece 21/02/2014 tarihli celsede verilen sürenin yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda kesin olduğunu söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca, yargılama sırasında öldüğü belirtilen ... haricinde kalan ve davacının 18.4.2014 havale tarihli dilekçesinde isim ve adresleri bildirilen mirasçılar ..., ... ve ..."ya tebligat çıkartılması, adı geçenlerin duruşmaya iştirak etmeleri halinde açılan davaya muvafakat edip etmediklerinin açıkça belirlenip zapta geçirilmesi, aksi takdirde miras şirketine temsilci atanması için davacıya usûlüne uygun süre verilmesi daha sonra işin esasına girilerek, iddia ve savunma doğrultusunda toplanan deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.